Tarih: 10.01.2024 21:04

YAZIYORUZ DA NE OLUYOR?!

Facebook Twitter Linked-in

      Şu yer yüzünde yaşayan tüm canlıların birbirilerine ihtiyaçları vardır. 

Sadece insan olmak yetmez, tüm canlılar için bu kavim geçerlidir. Daha evvelde yazmıştım, yinede yazmaya gerek duydum, çünkü bazılarına biz bunları yeterince atlatmamış olacağız ki, tekrarlamaktan fayda görüyorum.

        Mesela bir Milletvekilin neden seçiyoruz?, neden olacak canım bizlere hizmet etmek için,diyeniniz mutlaka vardır. İşte o öyle olmuyor. Milletvekili oluncaya kadar, her türlü fırıldak peşinden koşar, senin her huyuna uyar, sen ona ne desen, kabulümdür, der geçer. Senin ile sıkı-fıkı olur, seni dinler, her dediğine “sen haklısın” der, ben seçildiğimde sizlerin bu sorununu halletmek için Mecliste olacağım, der, seçildikten sonra senden,benden yada bizlerden ayrılır gider, koltuğa oturduktan sonra, seni unutur ve bu sefer derdini anlatmak için, sana verdiği sözleri hatırlatmak için, kendisine ulaşmaya çalışırsın, telefona tanımadığın bir ses çıkar, ben danışmanıyım, beyefendi şu an müsait değil, sizin aradığınızı iletirim, der ve sen beklersin ki, beyefendi sana dönsün, dönmesine döner de beş sene sonra, tekrar seçim gelince...

             Bu gibi örnekler çoktur, bir kaç tanesini sizlerle paylaşayım.

             Haaaa, Milletvekili derken, birilerinin de hakkını yemeyelim. Doç.Dr.Yaşar Eryilmaz rahmetli, mesala hiç telefonunu başkasına vermezdi.Hep kendi çıkardı.Yardımcı olsun, olmasın konuşurdu, hal-hatır sorardı. Nede olsa Yaşar Eryilmaz “İthal değil, yerliydi” Hele bir vekil vardı ki, değmeyin adamı ne kadar arasaydınız, hep “taziyedeyim.”der geçiştirirdi. Eski Doğubayazıt Belediye Başkanlarından Rohat Özbay, telefonu çaldığı gibi cevap verirdi, cevap verdiği ile yetinmeyip, karşısındaki insanın sesini de alıp, ismen hitap ederdi.

                 RUKEN KİLERCİ KAŞ YAPAYIM DERKEN, GÖZ ÇIKARTIYOR.

                 “AĞRI’NIN AĞRILARI VAR” başlık altında bir kaç yazı yazdım, ne kerametse seçtiğimiz milletvekillerinin hiç biri, Ağrı’nın ağrılarını bir türlü dindiremedi, ağrıları dindirmediği gibi, ya da Ağrı’ya hiç bir faydası olmadığı gibi, Ağrı’ya kötü imajda bırakmaktan geri kalmıyorlar.

             Yeni seçilen milletvekillerden, Ruken Kilerci’de bunlardan biri, desem yeri vardır.Biz bu hanım vekili neden seçtik?,niye seçtik?, neden olacak, Ağrı tüm iller arasında geri kalmış, sorunlar diz boyu,işsizlik,ekonomik kriz,tarım dibe vurmuş, hayvancılık ha bitti, ha bitecek,çalışılabilir bir fabrika yok,insanlar perişan v.s. Meclise gidip bunları dile getirsin, diye, ama o ne yaptı, Ağrı’nın sorunlarını dile getireceği yerine, partisinin icraatlarını dile getirmeye başladı ve gülünç duruma hem kendi düştü, hemde biz Ağrı’lıları düşürdü.

         İnsan bir şeyler gündeme getirirken, araştırır, soruşturur ve öylece çıkar konuşur. Yok sayın vekil öyle yapmadı, mecliste kürsüye çıktı, 1981-82 yıllarında dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren tarafında yaptırılan ve 1992 senesinde biten Atatürk Barajını kendi iktidarına mal etti. Ayıp ya! Hemde çok ayıp, bilmiyorsanız bilen birine sorun bari. Yazık Ağrı’ya çok yazık ediyorsunuz...Çok başarılısınız  Ruken hanım,Ağrı’lılar seni hiç unutmayacaklar.Tarih kitaplarının anlamsız sayfalarında ki, yerinizi aldınız, sizi tebrik ederim...

              GEREKENİ YAPIN!

           Evet gerekeni yapın, bu kelimeyi artık bazı insanların sayesinde sevmiyorum. Düşünseniz bir yakınınızın, yada sizin işiniz birisine düşer, ararsınız, tabi ki, ulaşabiliyorsanız, işinizin halolması için kendisinde ricacı olsursunuz, “tatam olur”der, talimatlar yağdırır “gerekeni yapın” ama gereken yapılmıyor, sizi havale ettiğ kişiye gidersiniz, o başkasına havale eder,havale edildiğiniz kişi başka birine havale eder, o da yardımcısına havale eder, yardımcısı ortancıya havale eder, döner durursun, yorulursun yani tam anlamı ile havale geçirirsiniz.İşiniz de bir türlü olmaz üzülürsünüz,yorulursunuz,kendi kendinizi yer bitirirsiniz...

         IĞDIR’AMI BAĞLANSAK NE?!

        Yıllar evvel yazmıştım. Doğubayazıt Iğdır’a bağlansın, diye, bunun için başta Ağrı’lı dostlarımız olmak üzere bir çok tepki almıştım. Ve hatta Ağrı Gazeteciler Cemiyeti Başkanı sevgili dostum Alettin Aslan ile İstanbul’da buluşmuştuk. Bir çok Ağrı’nın ileri gelenleride vardı.Bu yazımdan dolayı çokta üzerime geldiler.Alettin Aslan devreye girdi ve esprili bir şekilde;

            “Ne kızıyorsunuz Doğubayazıt’lılar haklı, Zamanında vilayet olmuşlar, vilayetleri ellerinden alınmış, Ağrı Vilayetine bir işleri düşse saatlerce gelip, giderler, Iğdır ile aralarında kısa bir mesafe var.Doğubayazıt’lılar kendilerince haklılar.Neden kızıyorsunuz anlamıyorum, Ağrıdağı,İshakpaşa saray,Buz mağaraları, Meteor çukuruna varıncaya kadar adamların (Doğubayazıt’lıların) biz adamlara ait olan bu eserleri hep kendimizinmiş gibi logo olarak kullanıyoruz yetmiyormuş gibi birde adamlara kızıyoruz, ama şunuda demeden geçmiyeceğim, Doğubayazıt bizim gülümüzdür, biz gülümüzü hiç kimseye kaptırmayız, il oluncaya kadar beraberiz, beraber olmaya da devam edeceğiz.”

         Geçenlerde sevgili Nezir Çelik’te bir yazı kaleme aldı ve Doğubayazıt madem il olmayacaksa, Iğdır’a bağlansın, diye. Yine birileri hop kalkıp, hop oturmaya başladılar.Nezir Çelik detaylarına çok güzel değinmiş, noktasından, virgülüne kadar her şeyi kaleme almış ve sıralamıştı. Doğubayazıt’lıların çoğu Doğubayazıt’taki mekanlarını kapatıp, Iğdır’da daha büyük iş yerleri açmış, kimi şovromlar, kimileri de başka sektörlere eğilmişler. Çoğu Doğubayazıt’lı, Yapacakları işler için Ağrı yerine Iğdır’ı tercih ediyorlar, hatta bir ara Iğdır Valiliği Ağrıdağında bir festival düzenledi, nerde ise Ağrıdağı’nı bile Iğdırdağı yapacaklardı. Ama ne bu gibi etkinlikler Ne Ağrı valiliği yapıyor, ne de halk bu konuda duyarlı. Ağrıdağı Müzik Festivalı yapıldı diye, bazı yobazlar sosyal medyada yapmadıkları hakaretler kalmadı. Doğubayazıt’lıları ve festivalı yerden yere vurdular, çünkü bu gerizekalı yobaz kafalılar, hem Doğubayazıt’a, hem de Doğubayazıt’lılara düşmanlar. Ya bizim yazdıklarımızı kimse doğru,dürüst okumuyor, ya da işlerine geldiği gibi yorumluyorlar. Bu konuları dile getirmişken, hazır yeri gelmişken, asıl meselemiz olan önemli bir detayı dile getirmeden edemeyeceğim...

             YEREL GAZETELER VE HADDİNİ BİLMEZLER!

            Yerel Gazetecilik kadar zor olan bir meslek yoktur. Yörende olan bitenleri yazarsın,abartısız,yalansız tüm gerçekleri dile getirirsin. 

Eğer yazdıklarınız gerçek dışı ise gaztecilik yaptığın bölge de bitersin, her kesin gözünde üç kuruşluk insan haline gelirsin. Biz 30-35 senedir buna dikkat eder ve ona göre bu mesleği onurumuzla yapıyoruz.

        Ama ne var ki, bazı kendilerini  bilmezler geçici olarak ulusal basını yanına alarak,bir-iki günlük şovdan sonra kenara atılıp giderler.(Ulusal basını nasıl yanlarına aldıklarıda herkesçe bilinen bir şey) Ancak biz bunları bir-iki günlük değil, yıllarca yazıyoruz, her kim ne yaptıysa,ne yaparsa. Bundan bir süre evvel bir arkadaşlan bazı konuları görüşüyorduk, konuştuğumuz konuya dair olanlar hakkında görüş belirtirken, arkadaşın biri, ben onları yazmam ve hatta bir daha da gündeme getirmem, dedi.

Nedenini sorduk, adını yazmaya gerek duymadığım şahıs demiş ki, “bizim yerel basınla işimiz olmaz” Şimdi buna ne demeli? Aslında çok şey demeli ama, en iyisi karar aldık bunları bir daha yazmıyacağız, gazetelerimizede, kalemlerimize de kıymıyacağız.

           Rahmetli Turgut Özal Başbakanken Doğubayazıt’a gelmiş, bütün medya arkasına takılmıştı. O neyi sordu biliyormusunuz?

            “BURADA KAÇTANE YEREL GAZETE VAR?” ve ekledi, yerel basına ve gazetelere çok önem veririm. Onlar bölgelerinin ruhunu biliyorlar, gerçekleri yazar dile getirirler. Ben zamanımın çoğunu yerel gazetelerde yazılanlara ayırırım. Benim için yerel gazeteler kıymetlidir.

         Koskocaman Bir Başbakan, Cumhurbaşkanı bunları söyleyip bizi onure ederken, bazı haddini bilmez para’metreler de yerel gazetelere ve gazetecilere yersiz söz söyleme hakkı yoktur ve bu hakkıda onlara hiç kimse vermemiştir. Her kes haddini bilsin, ağzından çıkanıda kulağı duysun...!

                Biz haklı olarak birilerini eleştirirken, övünmeye değer kişilere de teşekkür etmesinide biliriz. Çünkü biz günlük düşünmüyoruz, anlık yazmıyoruz. Doğubayazıt’a ve Doğubayazıt insanlarına her ne kadar faydası olanları hep yazmış gündeme getirmiş ve gündem de tutmaya da devam ediyoruz.

                BUNLARI DA BİLİN..!

       MAKSUT KONYAR, çok sevdiğim ve değer verdiğim bir insan. Birisinin işi ona düştüğünde ne kıvırır, ne de şamdan laf getirip, haleptekinede giydirmez, elinde ne geliyorsa yapmaya çalışır. Haaaa, elinden bir şey de gelmiyorsa, üzüntüsünü bildirir ve kendisine yakışan ne ise onu yapar.

          FEVZİHAN ARAS, Her Doğubayazıt’lının  ekmek teknesidir, Doğubayazıt’a yaptığı yatırımlar göz önünde olduğu gibi, daha neler yapabilirim Doğubayazıt’a ve Doğubayazıt’lılara, diye çırpınırken, yaptıkları ile de övünmez, hatta yaptıklarını eksik bile sayar. Birilerine bakıyoruz da, hiç bir şey yapmamış, ama sağda-solda ya da sosyal medyada bol kesede atıp-tutuyorlar, Allahtan biz tutmuyoruz, yemiyoruz. Önümüze koysalar kokmuş,diye iteriz, tut,deseler tutmayıp, dereye salar bırakırız...

        PROF.DR.ÇETİN KOTAN ve OP.DR.AHMET KOÇ, Sağlık konusunda Doğubayazıt’lıların vazgeçilmezleridirler. Yerli ve yabancı insanların gönüllerinde taht kurmuş her zaman onların hayır ve duaları ile anılmaktadırlar. N’e yaptıkları, N’e ettiklerini bilen biliyor, bilmeyenler de zamanı geldiğinde bilecekler. Geçenler de sevgili dostum İsmail Düzgün ile İstanbul’da bir hastanedeydik. Sağlık sorunlarım vardı, sağolsun İsmail Düzgün’de bana eşlik ediyordu,Tahlil sonuçlarını beklerken, bir vatandaş yanımıza gelip, burası özel hastanemidir, yoksa devletinmidir, hayıratından dolsyı polikiliniğe hayırsever vatandaşın ismini verdiklerinden vatandaş ondan karıştırmıştı. Devletin, dedik ve sohbet ettik, kendisi Van’lıymış, İstanbul’da görev yapıyormuş, bir ahhhh, çekti, İsmail nedenini sordu;

         “Şimdi Van’da olacaktım,yanibaşımda Çetin hoca olacaktı, bir kaç dakikaya kalmaz her şeyim tamamlanır giderdim.” Sonra Çetin hoca, Ahmet hoca üzerinde bolca sohbet ettik, bunlarıda yazmama gerek duymuyorum, anlayan anlamıştır.

        Dr.AKİF ALADAĞ, Akif Hoca Uzunca bir süredir Eskişehir’de görev yapmaktadır. Eskişehir’lilerin dışında bir çok toplum tarafından sevilen ve sayılan bir hekimimizdir. Ne yalan söylüyeyim bizim sülalenin sağlık konusundaki yükünüde büyük ölçüde taşımaktadır. Hiç sıkılmaz,yorulmaz elinde ne gelse yapar ve bu konuda hiç üşenmez...

          AVUKAT AYTUĞ ALADAĞ, Genç olmasına rağmen, kısa zamanda mesleği doğrultusunda büyük bir başarı elde eden bir yeğenimiz. Her kesimin yardımına koşan, gecesini ve gündüzünü insanlara adayan bir hukukçu.Yardımseverliği ile her kesimin beğenisini alan bir kişidir Avukat Aytuğ Aladağ.Kendisini bu duyarlılığından dolayı kutluyoruz...

          YAŞAR OLGUN (Milli Eğitim Mülki Müfettişi)   Yaşar hoca da çok duyarlı bir hemşerimiz. İstanbul’da görev yaptığı dönemlerde çok sayıda insanlara yardımcı oldu, ve hatta tayini çıkıp Bursa’ya gittiği halde, yinede memleket gözetmeksizin her kese ve kesime yardımcı olur, onların sıkıntılarını gideriyordu, yinede hiç üşenmeden ker kese yardımcı olmaya çalışmaktadır. Ama ne var ki, Yaşar hoca birilerine yardımcı oluyor,  işleri bittiğinde bırakın bit kuru teşekkürü, ne arar, nede sorarlar, Yaşar hoca yinede özveride davranıp, ne oldu,ne bitti?, diye kendi arar ve işin takipçisi olur...

            RAHMETLİ HÜSREV KONYAR (AMCAMIZI) ANMADAN GEÇEMİYECEĞİM.

            Geçenlerde dostlarla bir yerde toplanmış konuşuyorduk, genelde tartışmamızın konusu hep Doğubayazıt ve Doğubayazıt’lılar olur. Adamın bir ortaya bir laf attı, “falanca kesler Doğubayazıt’a çok yatırımlar yaptı” başta ben ve dostlar donduk kaldı. “ne gibi yatırımlar yapmışlar?” diye sorduk, ama vatandaş ısrar edip durdu, hatta benim bir gazeteci olarak bu konuda çok duyarsız olduğumuda, söyledi. Biz bir olduk, vatandaş bin oldu, “siz bilmesiniz adamlar çok yatırım yaptı” demekten başka bir şey demedi.

İyide yatırımlardan birini söyle ve gözümüze sok, dedik, yine aynı nakarata takılınca, aklıma Nezir Çelik’in anlattığı, Rahmetli Hüsrev Konyar amcamızın başında geçen bir olay geldi ve orada anlattım, ama birde siz okurlarımızlan paylaşmak istadim.

               Adamın biri Rahmetli Hüsrev Konyar amca ile diyaloğu iyi olan bir dostuna dert yanar, ben çok zengin oldum, durumum oldukça iyidir, Beni Hüsrev amcanın yanına götürde biraz nasihat alayım, der.O da olur, der, Hüsrev amcayı arar görüşme talebinde bulunur. Hüsrev amca görmüş-geçirmiş bir insan olduğunda, şahıs hakkında bilgi ister,ama aklı kesmez,aracı ısrar edince, Hüsrev amca, peki, der.

        Hüsrev ancanın huzuruna giderler,Rahmetli Şaide yengemizde ikramdan kusur etmez.Hüsrev amca, oğlum sizin köyde falanca kes iyi bir insan değildir, der. Vatandaş Hüsrev amcaya ısrar eder ve hatta yetmezmiş gibi haddini de aşar,yok amca senin yanlışın var, söz ettiğin kişi çok iyi bir insandır, der.Hüsrev amca bakıyor kafası tahta, getiren şahısa, al bunu götür, bu konuştukça (b.g.) moralim bozuluyor. Aradan zaman geçiyor vatandaş yine aracıya gider ve Hüsrev amcanın çok haklı olduğunu gidip kendisinden özür dilemek istiyorum, der. Aracı ona yol veriyor...

       Yani demem odur ki, biz iyilik yapanı, faydalı olan her kesi yazar bu duyarlılıklarından dolayı takipçi oluruz. Faydasız olan ve hiç bir işe yaramayan, bol kesede atanları da ne yazar, ne de onların isimlerinden söz ederiz.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —