VIP salonu gibi gelişmiş ülkelerde bulunmayan bir alanın varlığı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak bu salondan kim geçerse geçsin bavullarının denetimden geçmesi yasal bir zorunluluktur. Anayasa milletvekillerini suç işleme olasılığı olmayan kişiler olarak tanımlamamıştır. Yurt dışından yasa dışı yollarla ülkeye sokulan mallar, kim tarafından getirilirse getirilsin ilgili mevzuat gereğince kaçakçılık suçunun konusunu oluşturur.
Bir “kördüğüm”ün içindeyiz ve bu kördüğümden çıkmanın tek kılavuzunun bilim olduğunu düşünüyorum.
AŞAMA BİR: Önce kördüğümün bir kesitinin fotoğrafı…
Bir TV programında 60 kilo altın kaçakçılığı ile ilgili olaylar açıklanıyor: İktidar partisinden eski bir milletvekilinin adı geçiyor. Milletvekili aynı zamanda çeşitli bakanlıklarda bakan yardımcılıkları yapmış. Bakanlık yaptığı döneminde çaycılıktan üst düzey görevlere terfi ettirdiği bir kamu görevlisi ile birlikte yurt dışına gitmiş ve dönüşte bu görevlinin bavulunda 60 kilonun üstünde altın yakalanmış. Haberi yapan gazeteci programı yapmadan önce ilgili eski milletvekilini aramış ve basında geniş yer bulan şu sözleri kaydetmiş:
“Evet aynı uçakta beraberdik. Benim refakatimde VIP’yi kullandı. Ancak valizinde olanlarla ilgili benim ilgim yok, bilgim yok, alakam yok. Kendisinin bu alışverişi, ticaretiyle ilgili hiçbir bilgim yoktu. Netice itibarıyla benim yanımda çalışan bir arkadaştı. Sorun benim refakatimde olmasından kaynaklı. Tarım Bakan Yardımcısı olduğum dönemde özel kalemim olan bir kişi. Ben 2,5 yıl önce bakan yardımcılığından ayrıldım ve bu kişi ile 2,5 yıldır resmi bağım yok. Benim sigortalı çalışanım değil. Bu kişi de kendi işlerini yaptı ve birlikte döndük. Benim onun ticaretiyle ilgili zerre ilgim yok. Zaten ben VIP’den ayrıldıktan sonra olay yaşanmış. Ben bu olayda bir kaçakçılık olduğunu da düşünmüyorum. Altın ticareti izne bağlı. ‘Ben beyan edecektim’ diyor. Kendisine beyan hakkı tanınmadığını iddia ediyor. Büyük ihtimalle takipsizlik verilir. Savcılık bakacak gümrük kanununa göre karar verecek. Yargı süreci ilerlemeden haber yapmanızı doğru bulmuyorum.”
Programı yapan gazeteciler eski bir milletvekili-bakan yardımcısının ya da eskiden birlikte çalışmış olduğu bir kamu görevlisinin VIP salonunda ne işi olduğunu sorgulama gereği duymuyorlar.
Gazeteciler VIP salonunu kullanan bir kamu görevlisinin bavullarının neden aranmaması gerektiğini de sorgulamıyorlar.
Bunları “ülke gerçekleri” olarak kabullenmiş durumdalar.
Hatta VIP salonundan geçenlerin bavulları aranmadığı halde bu olayda arama yapılmış olmasını büyük bir şaşkınlıkla karşılıyorlar.
VIP salonunda bavulların aranmamasına rağmen ilgili kişinin bavullarının aranmış olmasının nedenini arıyorlar.
Tahmin yürüterek iki neden buluyorlar:
1 - Eş zamanlı olarak bir anamuhalefet partisi milletvekilinin aracında da kaçak sigara yakalanmış olması,
2 - Altın kaçakçılığı ile ilgili olarak başka milletvekillerinin de soruşturulmakta olması.
Tahminlerin hepsi doğru, çünkü yukarıda aktarılan olayın yaşandığı gün anamuhalefet partisine mensup bir milletvekilinin aracında “gümrük kaçağı 530 boş elektronik sigara kutusu, 2 bin 242 elektronik sigara kiti, 2 bin 790 elektronik sigara başlığı, 1275 elektronik sigara ateşleyicisi, 130 likit haznesi ve 18 sigara likidi” yakalanmış. Daha sonra partisinin isteği üzerine partisinden istifa eden milletvekili şöyle bir basın açıklaması yayınladı:
“…gerek ülkemizin gerekse de Edirne’nin sorunları ile ilgilenmekte, çözümleri için mesai harcamaktayım. Ülkemiz ve şehrimiz için; halkımızın sorunları, işçinin, emekçinin, üreticinin ve çiftçinin sorunlarını gündeme getirmek, kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri ve hedefleri doğrultusunda ülkemizin tamamında ve şehrimiz Edirne’de çalışmalarımı sürdürmekteyim. Bu çalışmalarımı sürdürmek için birden fazla araç kullanmakta ve bu araçlar ile sık sık seyahat etmekteyim… Her Milletvekili gibi benim de bu çalışmalarda yanımda olan resmi ve gayriresmi yardımcılarım, danışmanlarım, asistanlarım, şoförlerim bulunmaktadır. Büyük oranda adıma kayıtlı arabaları bu kişiler kullanmakta, tamir, bakım, temizlik gibi işleri ile uğraşmakta, günlük işlerimi takip etmekte, seyahatlerimi programlayıp gerektiğinde ulaşımımı sağlamaktadır. Şoförlerimden birinin bir cahilliği sonucu böyle bir olay yaşanmıştır. …gümrük kaçağı olduğu iddia edilen ve soruşturmaya konu edilen elektronik sigara kiti ve benzeri malzemeleri yükleyerek İstanbul iline sevk etmek istemişlerdir. Bu olay tamamen bilgim dışında gerçekleşmiş olup konuyu kolluk birimlerinin bana ulaşmaları sonucunda öğrenmiş bulunmaktayım. Bu şahıslar durdurulduğunda aracın TBMM’ye kayıtlı olması sebebiyle benim rızam olmadan aranması imkansızdır. Aracın aranması ve suça konu bir eşya varsa gereğinin yapılmasını bizzat talep etmiş ve bu konuda gerekli muvafakat tarafımdan verilmiştir. Kolluk görevlileri de bu sebeple tarafıma teşekkür etmiş ve desteklerim adli sürecin kısalmasına ve suç eşyası ile şüphelilerin tespitine katkı sağlamıştır…Bahsedilen şahıslar, Edirne Milletvekili olmam, aracın plakasının bana tahsisli olması, trafikte geçiş üstünlüğü olması gibi tarafıma tanınan bu ayrıcalıkları bilgim ve iradem dışında suç işlemek amacı ile kullanmak istemişlerdir.”
Bundan kısa bir süre sonra iktidar ortağı partinin üç milletvekili istifa etti ve yapılan bir başka TV programında bu milletvekillerinin istifalarının kendi istekleriyle olmadığı açıklandı.
Gerçekten de istifadan sonra yapılan açıklama, istifaların parti yönetiminin isteğiyle olduğu anlaşıldı:
“Liderimizin, partimizin ve teşkilatlarımızın son nefesimize kadar emrindeyiz. Liderimizin yanından bir adım geri atmayacağız.”
Bu açıklamadan da anlaşılmaktaydı ki milletvekillerinin partileriyle ilgili bir sorunu yoktu ama partinin milletvekilleri ile sorunu vardı.
TV programında bu milletvekillerinin istifalarının istenmiş olmasının nedeni olarak yürütülen altın kaçakçılığı soruşturması gösterildi.
AŞAMA İKİ: Şimdi bilimsel bir çerçeve kuralım ve ardından çekilen kördüğüm fotoğrafını bilimsel çerçevenin içine oturtalım; böylece fotoğrafın bilimsel anlamını bulalım.
Anayasa’da “yasama dokunulmazlığı” başlıklı madde altında “yasama sorumsuzluğu” ve “yasama dokunulmazlığı” adındaki iki farklı mekanizmanın düzenlenmiştir.
Bu iki ayrıcalığın amaçları ve özellikleri birbirinden farklıdır.
A. Yasama sorumsuzluğu
Anayasanın yasama sorumsuzluğu ile ilgili düzenlemesi şöyledir:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.
Yasama sorumsuzluğu, Meclis üyelerinin görevlerini yerine getirirken açıklayacakları düşüncelerden ve kullanacakları oylardan dolayı, bunlar suç unsuru taşısalar bile, herhangi bir soruşturmaya maruz kalmamaları anlamına gelir.
Sorumsuzluk suçun hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldırmaz; yapılan eylem hukukta suç olarak tanımlandığı halde cezalandırılmaz: Sorumsuzluk hukuka aykırılığı değil, cezalandırılmayı ortadan kaldırır.
Bir başka anlatımla aynı sözleri bir vatandaş olarak ben söylersem cezalandırılırım ama milletvekili söylediğinde cezalandırılmaz.
Bunun temel amacı milletvekilini şahsından dolayı kayırmak değil, kamusal meselelerin tartışıldığı ve çözüme bağlandığı yer olan TBMM Genel Kurulu’nda bütün düşüncelerin hiçbir baskı ve etki altında kalmaksızın özgürce dile getirilmesidir.
Yasama sorumsuzluğuyla serbest bir tartışma ortamının oluşması ve böylece daha iyi yasaların yapılması ve yürütmenin daha iyi denetlenmesi hedeflenir. Bu yolla kamu yararının nerede olduğunun belirlenmesi ve kamu politikalarının kamu yararı doğrultusunda saptanması amaçlanır.
Düzenlemenin arkasında yatan varsayım şudur: Bir düşünce açıklanmaksızın ve tartışılmaksızın doğru ya da yanlış olduğu anlaşılamaz. Düşüncenin yanlışlığının ortaya konması da onun müzakereye konu olmasıyla mümkündür. Toplumun yararına olan düşünce tek bir kişinin kafasında yatan ve şimdiki zamanda aykırı görünen düşünce olabilir. Tarihte belli zaman dilimlerinde yanlış bulunarak cezalandırılan düşüncelerin daha sonraları kabul gördüğü bilinmektedir. Dolayısıyla kamu yararının ne olduğunun saptanması düşüncelerin sınırsız biçimde açıklanmasına bağlıdır.
1689 Haklar Bildirisi'nde yapılan düzenlemeye göre üyelerin parlamentodaki oy ve sözleri, parlamentodan başka yerde, hiçbir mahkemede herhangi bir kovuşturma konusu yapılamayacaktı. Yasama sorumsuzluğunun birinci ayırt edici özelliği mutlak oluşu ve bu yüzden kaldırılmasının olanaklı olmamasıdır. Bu nedenle yasama sorumsuzluğunu dokunulmazlıktan ayırmak için mutlak dokunulmazlık kavramı kullanılmaktadır.
1689 HAKLAR BİLDİRİSİ
Yasama sorumsuzluğu tarihsel bir nedenle ortaya çıkmıştır: ilk defa İngiltere'de 1689 tarihli Haklar Bildirisi (Bill of Rights) ile ortaya konmuş ve onsekizinci yüzyılın sonlarından itibaren diğer ülkelere yayılmıştır.
İngiltere’de ondördüncü yüzyıldan onaltıncı yüzyıla kadar Avam Kamarası üyeleri Kralın çıkarlarına aykırı söz ve oylarından dolayı soruşturmaya maruz kalıyorlardı; yasama sorumsuzluğunu kurumsallaştırmadaki amaç, milletvekillerinin hiçbir şeyden korkmaksızın ve çekinmeksizin düşüncelerini özgürce açıklamalarına olanak tanımaktı.
İç savaş sırasında (1642-1649) Parlamento Kral’ın zulmeden iki bakanını yargılayarak idam ettirmiş; Kral’da kendisine karşı düşünce açıklayan milletvekillerini tutuklatmaya çalışmıştı.
1689’da yapılan düzenlemeyle halkın temsilcileri Krala karşı korunmak istenmiş ve Kralın, herhangi bir bahaneyle temsilcileri görevlerini yapmaktan alıkoymasının önü kesilmişti. Böylece parlamento, tam bir huzur ve güvenlik içinde kamu yararını gerçekleştirme olanağına sahip olmuştu.
1689 Haklar Bildirisi'nde yapılan düzenlemeye göre üyelerin parlamentodaki oy ve sözleri, parlamentodan başka yerde, hiçbir mahkemede herhangi bir kovuşturma konusu yapılamayacaktı.
Yasama sorumsuzluğunun birinci ayırt edici özelliği mutlak oluşu ve bu yüzden kaldırılmasının olanaklı olmamasıdır. Bu nedenle yasama sorumsuzluğunu dokunulmazlıktan ayırmak için mutlak dokunulmazlık kavramı kullanılmaktadır.
Yasama sorumsuzluğunun ikinci ayırıcı özelliği sürekli oluşudur. Yasama üyeliği statüsü bittikten sonra da, Mecliste söylenmiş olan sözlerden, kullanılan oylardan ve ileri sürülen düşüncelerden sorumlu olmak söz konusu değildir. Bu nedenle yasama sorumsuzluğuna sürekli dokunulmazlıkda denmektedir.
Sorumsuzluğun üçüncü özelliği, eylemin suç oluşturmasına rağmen cezalandırmanın hiçbir şekilde mümkün olmamasıdır.
Dördüncü olarak sorumsuzluk kamu düzenineilişkindir: milletvekilinin şahsı için değil kamu yararı için konmuştur. Kamunun yararı düşüncelerin parlamentoda özgürce ve bağımsız olarak dile getirilmesinde yatmaktadır. Milletvekili istese de bu haktan vazgeçemez.
Burada belirtmek gerekir ki 1982 Anayasasının yazım biçiminden sorumsuzluk sadece TBMM Genel Kurulu’nda söylenen sözler ve kullanılan oylar için geçerlidir. Genel Kurul dışında, örneğin kulislerde yapılan açıklamalar yasama sorumsuzluğunun kapsamına girmez.
Özetle yukarda aktardığım üç örnek olay mutlak nitelik taşıyan yasama sorumsuzluğu kapsamında olmayıp yasama dokunulmazlığının diğer bileşeni dar anlamda yasama dokunulmazlığı kapsamındadır.
B. Dar anlamda yasama dokunulmazlığı
Dar anlamda yasama dokunulmazlığına ilişkin düzenleme şöyledir:
“Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır....”
Burada sözü edilen dokunulmazlığın amacı siyasal nitelikli kovuşturmalar bahanesiyle milletvekillerinin parlamento çalışmalarına katılmaktan alıkonmasını önlemektir. Çünkü milletvekilleri bahane uydurularak çalışmalardan alıkonursa yasama organının istenci çarpıtılmış olur: Dokunulmazlığın amacı milletvekiline suç işleme ayrıcalığı tanınmak değildir, yasama organının iradesinin çarpıtılmasını önlemektir.
Milletvekillerinin yasama sorumsuzluğu ile güvence altına alınan oylarını, sözlerini ve düşüncelerini açıklayabilmeleri için öncelikle yasama faaliyetine katılımlarının güvence altına alınmış olması gerekir; dolayısıyla dokunulmazlık aslında sorumsuzluğu tamamlayıcı bir işleve sahiptir.
Milletvekilleri özellikle yürütme organının tahrikiyle ceza kovuşturmasına tabi tutularak yasama faaliyetlerine katılmaktan alıkonabilirler.
Örnek: Naziler iktidara gelmeden önce Anayasa değişikliği yapmak istemekteydiler ve kurdukları planın işlemesi için muhalefet partisi milletvekillerinin çalışmalara katılmasını engellediler.
Naziler bu amaçla 100 civarında sosyalist milletvekilini tutukladılar ve değişikliğin yapılacağı gün Nazi subaylarını kapıya dikerek muhalefet milletvekillerinin bir kısmının çalışmalara katılmasını önlediler. Sonuç Nazi rejiminin temellerini inşa eden beş maddelik Anayasa değişikliğinin yeterli siyasal çoğunluk olmamasına rağmen gerçekleştirilmesiydi.
Dolayısıyla dokunulmazlık özellikle muhalefet partileri milletvekilleri için getirilmiş bir güvencedir.
Dokunulmazlık sorumsuzluktan çeşitli yönlerden ayrılır.
İlk olarak dokunulmazlık sorumsuzlukta olduğu gibi mutlak değil, nısbidir; milletvekilinin bütün eylemleri dokunulmazlık kapsamında değildir: (1) Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali (örneğin suçüstü kaçakçılık) dokunulmazlık kapsamına girmez. Ağır cezayı gerektiren suçüstü halinin dokunulmazlık kapsamı dışında bırakılmasının nedeni isnadın ciddiliği hakkında kuvvetli bir karinenin bulunmasıdır. (2) Soruşturmasına seçimlerden önce başlanılmış olmak koşuluyla Anayasa'nın 14 üncü maddesinde sayılan suçlar dokunulmazlıktan yararlanmazlar.
İkinci olarak, dokunulmazlık sürekli de değil, geçicidir; milletvekilliği statüsü kalktığı anda milletvekilinin ayrıcalığı kalkar; milletvekili işlediği suçlar yönünden sıradan vatandaşlardan biri haline gelir ve yargılanmaya başlar.
Üçüncü olarak sorumsuzluk milletvekillerini yasama fonksiyonu ile ilgili eylemlerinden ötürü korumayı amaçlarken, dokunulmazlık milletvekilinin yasama faaliyeti dışındaki eylemlerini de koruma altına alır. Milletvekilinin siyasi saiklerle Meclis çalışmalarına katılmaktan alıkonmasını önler. Dolayısıyla yasama faaliyetleriyle dolaylı olarak ilgilidir.
Dördüncü olarak sorumsuzluk cezalandırılmamayı gerektirir, dokunulmazlık ise cezalandırılmayı ertelemeyi amaçlar: Dokunulmazlık milletvekilini siyasi nedenlerle açılacak kovuşturmalara karşı korumak; iktidar çoğunluğunun bahaneler üreterek bazı milletvekillerinden kurtulma çabalarına karşı koymak amacıyla, cezalandırmaların, yasama faaliyeti süresince geçici olarak ertelenmesini hedefler.
Son olarak dokunulmazlık kamu düzenine ilişkindir: Bir milletvekilinin dokunulmazlıktan yararlanmak istemediğini bildirmesi tek başına dokunulmazlığın kaldırılmasını sağlamaz.
Dokunulmazlığın tarihsel bir temeli de vardır:
Diğer parlamento ayrıcalıkları gibi dokunulmazlık da İngiltere'de doğmuştur ve Kralın, hizmetçilerini özel kişiler ile mahkemelerin müdahalesine karşı koruma ve tutuklanmaktan alıkoyma isteğinden türemiştir. Önceleri Lordlar kamarası üyeleri hukuk davalarında tutuklanmama ayrıcalığından yararlanmış ve 1404 yılında benzer haklar Avam Kamarası üyelerine verilmiştir. Kısa süre sonra dokunulmazlık ceza davalarını da kapsar hale gelmiştir. Bu ilk şeklinde dokunulmazlık sadece parlamento üyelerini değil, üyelerin mallarını ve hizmetçilerini de kapsamıştır. Ancak daha sonraları yeniden daralmış ve sadece hukuk davalarını kapsar hale gelmiştir.
Bugün için İngiltere'de dokunulmazlık tümüyle kalkmış sayılabilir: Ceza davalarında dokunulmazlık tümüyle kalkmış ve hukuk davalarıyla sınırlanmıştır.
ABD'de önceleri meclis üyeleri ile görevlerini yerine getirmekte olan meclis memurları dokunulmazlıktan yararlandırılmıştır.
Ancak günümüzde ABD'de de İngiltere'de olduğu gibi dokunulmazlığın bir anlamı kalmamıştır.
İngiltere ve ABD’de yasama dokunulmazlığının kalkmış olmasının temel nedeni yargı bağımsızlığının tam olarak sağlanmış olmasıdır.
Yargı bağımsızlığına güvenilen ülkelerde milletvekillerinin siyasi saiklerle çalışmalara katılmaktan alıkonması mümkün olmaz, çünkü bağımsız yargı milletvekillerine siyasi saiklerle yapılabilecek müdahaleyi engelleyebilecek yeterliliktedir.
Dolayısıyla dokunulmazlık sadece yargı bağımsızlığına tam güvenilmeyen ülkelerde varlığını sürdürmektedir.
Bu yüzden yargı bağımsızlığının durumuna göre değişik ülkelerde değişik sistemler uygulanır.
Örneğin Avusturya Anayasası sadece siyasi suçları dokunulmazlık kapsamına alır. Kaçakçılık suçu gibi adi suçlar dokunulmazlıktan yararlanmaz. Suçun adi suç olduğu düşünülerek işlem yapılmışsa buna ilgili milletvekili tarafından itiraz edilebilir ve bu itiraz üzerine Meclis kısa sürede karar verir. Meclisin dokunulmazlığın korunması kararı vermemesi halinde 8. hafta sonunda dokunulmazlık son bulur. Meclis, üyesinin adi suç işlemesi nedeniyle dokunulmazlık kapsamında olmadığını üstü örtülü olarak kabul etmiş olur.
İspanya Parlamentosunda İçtüzük üyelere bir dokunulmazlık alanı bırakmış ancak dokunulmazlığın kaldırılması kararının sürüncemede kalmasına izin vermemiştir. Kongre, üyesinin yargılanmasına izin verecekse bunu 60 gün içinde yapmak zorunda bırakılmış, bu süreden sonra bu yönde bir karar verilmesini yasaklamış ve zımni ret kararı verdiği varsayılmıştır. İspanya Anayasa Mahkemesi de bu konuda şöyle bir ölçüt geliştirmiştir:
Eğer milletvekili ya da senatörün yargılanması kamu çıkarının dile getirilmesini ve gerçekleşmesini engellemiyorsa, yargılamanın önünde bir engel olmamalıdır.
Yasama dokunulmazlığı ile ilgili olarak örneklere dayalı olarak yapılan bu açıklamalar şunu belirgin biçimde ortaya koymaktadır:
Hukuk devletlerinde yasa önünde eşitlik ilkesi gereğince hiçbir vatandaşın suç işleme hakkı ya da ayrıcalığı yoktur.
Milletvekilleri de tıpkı diğer vatandaşlar gibi suç işleyebilirler ve suç işlediklerinde kesin olarak cezalandırılırlar; bu yönüyle milletvekillerinin vatandaşlardan hiçbir farkı yoktur.
Milletvekillerinin siyasal iktidar tarafından yasama çalışmalarına katılmaktan alıkonmalarının önlenmesi için onlara değişik düzeylerde koruma getirilebilir.
Ancak hangi sistem olursa olsun milletvekillerine adi suçları nedeniyle bir ayrıcalık verilemez.
Nitekim ülkemizde de AYM dokunulmazlığın kaldırılması kararlarını denetlerken kararın siyasi saiklerle verilip verilmediğini incelemektedir.
Şimdi yukarıdaki düğümün resmini bu bilimsel çerçeveye oturtalım ve sorularla ilerleyelim:
Milletvekillerinin VIP salonundan aranmaksızın geçmeleri Anayasadaki dokunulmazlık düzenlemesinin bir gereği midir?
CEVAP: Kesinlikle hayır.
VIP salonu gibi gelişmiş ülkelerde bulunmayan bir alanın varlığı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak bu salondan kim geçerse geçsin bavullarının denetimden geçmesi yasal bir zorunluluktur. Anayasa milletvekillerini suç işleme olasılığı olmayan kişiler olarak tanımlamamıştır. Yurt dışından yasa dışı yollarla ülkeye sokulan mallar, kim tarafından getirilirse getirilsin ilgili mevzuat gereğince kaçakçılık suçunun konusunu oluşturur. Bu nedenle havaalanında yapılan kontroller “failin” “suçsüstü” yakalanmasını sağlar. Anayasa ağır cezayı gerektiren kaçakçılık gibi suçları dokunulmazlık kapsamı dışında bırakmıştır.
Hiç kimseye gümrük kapılarından aranmaksızın geçme hakkı tanınamaz. Böyle bir hakkın tanınması, bu kişilere gümrük kaçakçılığı suçunu işleme ve bu suçtan dolayı cezalandırılmama hakkı verildiği anlamına gelir. Dokunulmazlık dahi bu tür bir ayrıcalık içeremez.
Dokunulmazlık daha çok muhalefet partisi milletvekillerinin korunması bakımından önemlidir; çünkü siyasal iktidarın kendi mensubu olan bir milletvekilini yasama çalışmalarına katılmaktan alıkoymak isteyeceği düşünülemez.
Milletvekilinin konutu ve aracı dokunulmazlıktan yararlanır mı?
CEVAP: Kesinlikle hayır.
Yukarıdaki olayda ilgili milletvekilinin “aracın TBMM’ye kayıtlı olması sebebiyle benim rızam olmadan aranması imkansızdır” biçimindeki sözleri dokunulmazlık müessesesinin amacıyla bağdaşmaz.
Milletvekillerinin sahip oldukları geçiş üstünlüğü ayrı bir tartışma konusudur. Ancak bu hak dolayısıyla milletvekillerinin araçlarının ve konutlarının aranamayacağını söylemek suç ve suçluyu korumak anlamına gelir.
Örneğin kaçan bir suçlu milletvekilinin evine sığınırsa, milletvekilinin evinde bulunan o kişiyi yakalamak yasal zorunluluktur.
Suç konusu araç ve malların milletvekili aracında bulunması onların elde edilmesini engelleyemez.
Yukarıda sözü edilen olayda ise milletvekilinin aracının aranmaksızın defalarca geçiş yaptığı ileri sürülmektedir.
Gümrük idaresi milletvekili aracı olduğu için arama yapmıyorsa suça ortak oluyor demektir; çünkü bu uygulama kaçakçılık suçuyla ilgili delillerin yok olmasına neden olur.
Gümrük idarelerinin sıradan vatandaşların geçişlerinde işkence boyutunda engeller çıkarırken bu araçların geçişinde bu kadar toleranslı davranmaları ayrı bir merak konusudur.
Geçen bir tanıdığım anlattı: Gümrükten geçtiği sırada, gümrük memuru motoru durmuş araçla ilgili olarak şu sözleri söylemiş: “Aracından sesler geliyor, kaçakçılık mı yapıyorsun?”
Bu sözlerin anlamı şuymuş: “Bak duran bir araçtan ses geldiğini ileri sürecek kadar güçlüyüm, ya beni de gör ya da seni süründürürüm.”
“Birilerini görme'ye şiddetle karşı olan vatandaş kaçakçılık yapmadığını ve aracının boş olduğunu söyleyince saatlerce XRAY cihazı kuyruğunda bekletilmiş ve olay daha sonra hak arama yollarının kullanılmasına kadar giden tartışmaya dönüşmüş. (Bu arada XRAY cihazından geçen araçtan ses gelmediği de anlaşılmış.)
Yurt dışına aracıyla çıkan çok sayıda vatandaştan bu tür şikayetler duyulabilir.
İlginç biçimde aynı gümrük idaresi milletvekiline ait aracı ise aramayarak araç içinde serbestçe kaçakçılık yapılmasına izin vermiştir.
Dokunulmazlık geçicidir ve milletvekilliği sona erdikten sonra yargılama başlar ya da eskiden başladıysa devam eder. Milletvekilliği sırasında soruşturmanın sürdürülmesinin önünde hiçbir engel yoktur; savcı suç delillerini araştırmak, bulabildiklerini kayıt altına almak ve dokunulmazlık sona erdikten sonra yargılamada kullanmak zorundadır.
DOKUNULMAZLIK GEÇİCİDİR
Araç, uzun süreli bir takipten sonra yolda giderken, alınan ihbar üzerine emniyet güçleri tarafından durdurularak aranmış ve yakalanmıştır.
Milletvekili ise akıl alır gibi olmasa da aracının aranmasına izin vermekle bir lütuf yaptığını anlatıyor.
Öyle ya… “… ülkemizin … sorunları ile ilgilenen, çözümleri için mesai harcayan …işçinin, emekçinin, üreticinin ve çiftçinin sorunlarını gündeme getirmek, kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri ve hedefleri doğrultusunda ülkemizin tamamında ve Edirne’de çalışmalarını sürdüren” bir milletvekilinin suç işlemesi olanaksız olduğuna göre aracı da aranmamalıydı!
Hayır, dokunulmazlık kesinlikle böyle bir şey değil!
Dokunulmazlık kurumu milletvekillerinin suç işlemeyeceği varsayımına dayanmaz.
Milletvekili de diğer yurttaşlar gibi suç işleyebilir.
Milletvekilinin işlediği suç siyasi saiklerle atfedilen bir suç değilse yargılanmasının önünde hiçbir engel yoktur; suçüstü halinde dokunulmazlığın sona ermesini bile beklemeye gerek yoktur.
Şunu da ekleyeyim: Dokunulmazlık geçicidir ve milletvekilliği sona erdikten sonra yargılama başlar ya da eskiden başladıysa devam eder.
Milletvekilliği sırasında soruşturmanın sürdürülmesinin önünde hiçbir engel yoktur; savcı suç delillerini araştırmak, bulabildiklerini kayıt altına almak ve dokunulmazlık sona erdikten sonra yargılamada kullanmak zorundadır.
Bu yüzden de milletvekilinin ayrıcalığı sadece tutulamama, sorguya çekilememe, tutuklanamama ve yargılanamamadır.
Bu hak sadece milletvekiline aittir; yakınları, arkadaşları, çalışanları vs. bu haktan yararlanamaz.
Bu hak suç delillerinin elde edilmesini engelleyen ya da suçlunun korunmasını olanaklı kılan bir hak değildir.
Bu nedenle milletvekilinin evinin ve aracının diğer vatandaşların tabi olduğu koşullar altında aranmasının önünde hiçbir engel yoktur.
Görevi sona eren kamu görevlilerinin, görevdeyken sahip oldukları ayrıcalıkları görev sona erdikten sonra da devam eder mi?
CEVAP: Kesinlikle hayır.
Daha önceki yazılarda da açıklandı: Kamu görevlilerine ayrıcalık verilmesinin temel nedeni kamu hizmetinin daha iyi yerine getirilmesi yoluyla kamu yararının gerçekleştirilmesidir.
Görevi sona eren kamu görevlileri, kamu hizmeti üretmekle sorumlu olmadıklarından görev sırasında kullandıkları ayrıcalıkları bırakmak zorundadırlar.
Görevde olan milletvekili ve bakanların bile VIP salonunda geçişleri tartışma konusuyken, görevi sona erenlerin bu hakkı kullanmayı sürdürmelerini anlamak mümkün değildir.
Yukarıdaki olayda eski milletvekili ve bakan yardımcısı bu hakkı kullanmakla kalmıyor ve eskiden yanında çalışan bir kamu görevlisinin de bu haktan yararlanmasını sağlıyor.
Görevde bulunduğu sırada bile VIP salonunu kullanma hakkı olmayan bir eski kamu görevlisinin görevi bittikten sonra 60 kilo altınla yakalanması nasıl açıklanabilir?
Gerçi eski görevlinin VIP salonuna girmesini sağlayan milletvekili, “Benim refakatimde VIP’yi kullandı diyerek bu kişinin VIP salonunda olmasını onun doğal hakkı olarak görmekle kalmayıp, 60 kilo altınla yakalanmanın suç olmadığını da beyan ediyor.
Bu durumda eğer sözü edilen eski görevlinin fiili bir suç oluşturmuyorsa, hepimiz eşit vatandaş olduğumuza göre her birimiz yurt dışına gidip dilediğimiz kadar altını ülkeye getirebiliriz.
Ama hepimiz bunun böyle olmadığını biliyoruz.
Bu arada kimileri “Türkiye’de sistem böyle, eskiden de böyleydi” diyecek olanlar vardır. Onlara cevap olarak söyleyeyim: Eskiden böyle değildi; ben şahidim. (Bir AB projesi için yurt dışına çıkacaktık. Kurumun VIP protokol listesinde adı olan üst düzey yöneticisi de bizimleydi. Onun refakatinde olduğumuzdan birlikte VIP salonuna gittik ve kapıdan geri döndürüldük. Haklı ve makul gerekçe, o salona ancak belirli görevlerde bulunanların alınacağı ve diğer kişilerin bu haktan yararlanamayacağı idi. Dolayısıyla görevi sona ermiş olan bir kamu görevlisinin görevi sona eren bir milletvekilinin refakatinde VIP salonuna nasıl girdiğini anlayamadım.)
Yukarıdaki örneklerin hiçbirinde dokunulmazlık çerçevesinde korunması gereken bir hak bulunmamaktadır.
Bu arada bu üç olayın sadece görebildiğimiz olaylar olduğunu belirtelim. Bilmediklerimizin boyutunu bile öğrenme şansımız hiç olmayacak.
Şimdi birisi şunu söyleyebilir: “Niye bu kadar sorun yaptınız? Bu milletvekilleri de ticaret yaparak zenginleştiler ve ülkedeki sermaye birikiminin artmasına katkı yaptılar. Bu da ülkeye bir hizmettir.”
Bu soruyu soracak çok büyük bir vatandaş kitlesi bulunduğundan eminim.
İnsanların herhangi bir yolla zenginleşmelerinin hakları olduğunu benimsemelerine izin veren bir ahlaki zemin oluştu.
O yüzden bu tür olaylara tepki duymak yerine kendilerine benzer bir yöntemle zenginleşme yolu arayan azımsanmayacak sayıda insan var.
Yasama dokunulmazlığı tarihsel olarak belirli toplumsal-siyasal gereksinimlerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır: Halkın temsilcilerinin görevlerini kamu yararı doğrultusunda yerine getirebilmesi için verilen bir ayrıcalıktır. Bu ayrıcalığın amacından saptırılarak özel çıkara yönelik biçimde kullanılması hukukun dışına çıkılması anlamına gelir ve toplumsal çürümenin derinleşmesine yol açar.
AMACINDAN SAPTIRILMASI ÇÜRÜMENİN DERİNLEŞMESİNE YOL AÇAR
Ekonomist olmamama rağmen bu soruya cevap verecek kadar ekonomi mantığım var.
Altının yurt dışındaki kilo fiyatının 84.000 USD ve ülkemizdeki satış fiyatının 88.000 USD olduğu ve altın ithalatından kilo başına 4.000 USD kazanıldığı ileri sürülüyor.
Ülkemizde yürütülen ekonomik politikalar sonucunda döviz fiyatlarındaki yükselişin durdurulamaması sonucu “kur korumalı mevduat” adı verilen bir uygulamaya geçildi ve bütçe kaynaklarının önemli kısmı burada oluşan faiz farklarını ödemek için kullanıldı.
Ülkede dövize yönelmeyi durdurmak için serbest piyasa kurallarıyla bağdaşmayan çok sayıda önlem alındı.
Döviz fiyatlarındaki yükselişi durdurmaya çalışırken birilerinin kayıt dışı yollarla yurt dışına döviz transfer ederek altın ithal etmeleri, ülke ekonomisine vurulmuş bir darbedir.
Ülkedeki bir üretim artışından kaynaklanan zenginleşme olağan karşılanabilir. Bu zenginleşme tabana yayıldığı ölçüde desteklenmelidir.
Ancak ülkede üretim artışı yokken birilerinin servetinde meydana gelen artış, diğerlerinin gelirlerinin azalmasıyla gerçekleşir.
Daha somut söyleyeyim: 1 kilo altından dolayı sağlanan 4.000 USD’lik zenginleşme, bizlerin vergilerinden kur korumalı mevduat dolayısıyla ödenen faizlerle karşılanmaktadır.
Bu şahıslar dövizleri yurt dışına aktararak altın satın almasaydılar, döviz fiyatları o kadar artmayacak ve daha fazla kur korumalı mevduat faizi ödemek zorunda kalmayacaktık.
Yasama dokunulmazlığı tarihsel olarak belirli toplumsal-siyasal gereksinimlerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır: Halkın temsilcilerinin görevlerini kamu yararı doğrultusunda yerine getirebilmesi için verilen bir ayrıcalıktır.
Bu ayrıcalığın amacından saptırılarak özel çıkara yönelik biçimde kullanılması hukukun dışına çıkılması anlamına gelir ve toplumsal çürümenin derinleşmesine yol açar.
Bilimin bize sunduğu çözüm toplumun yararını gerçekleştirmek için verilen ayrıcalıkların amacı doğrultusunda kullanılmalarını sağlamak ve bunların özel çıkarlara yönelmesine hiçbir şekilde izin vermemektir.
Aksi taktirde kördüğüm derinleşir.
Bilim bize bunu söylüyor.
Elçiye zeval olmaz.
9666,18%0,06
34,64% 0,25
36,36% 0,19
2913,11% -0,15
4950,44% 0,00
Ağrı
26.11.2024