Tarih: 21.09.2015 11:48
Yağmurun Kıskandığı Kadınların Diyarı´na yolculuk
Gökmen Önay Yazıyor
Yağmurun bereketi eşliğinde 28 mayıs 2013 tarihinde Ağrı dağının kuzey sırtındaki 2.200 metre Yükseklikte bulunan Korhan yaylasına bir gurup arkadaşla gitmek için yola çıkıyoruz.
Çamurlu, toprak yollar bizi bekliyor fikriyatın dayız fakat aracımız Korhan yoluna girdiği anda çok yanlış düşündüğümüzü anlıyoruz yol çok güzel tek şeritli fazla kullanılmayan asfalt bir yol. Ağrı dağının kendine has doğası her an farklı görüntüler sunuyor her virajı geçtiğimizde kendimizi gökyüzüne daha yakın hissediyoruz.
Yer, yer köy çobanları ve büyük sürülerle karşılaşıyoruz çok saldırgan köpeklerin korumasında koyunlar ve kuzular köylülerin titizlikle taşlardan temizlediği yeşil otlaklara yayılmışlar.
Taşları otlar daha iyi yetişsin diye köylüler temizliyor ve her bir araziyi tapu senetlerine inatla üst, üste yerleştirdikleri taşlarla ayırmışlar bu kadar taş işaret bizim için çok kafa karıştırıcı olsa da bölge köylerinde yaşayanlar rahatlıkla işaretleri okuya biliyor ve kendi arazilerini belirleye biliyorlar. Yağmurun bereketi otları adeta çıldırtmış dağı böylesine yeşil görmek pekte mümkün olmuyor doğrusu.
Fotoğraf molalarımızın etkisiyle yaklaşık bir saat sonra adeta bir deprem etkisiyle yıkılmış olan eski bir ermeni köyüne bitişik duran kiliseye ulaşıyoruz burası Korhan yaylası.
Yer, yer yayla çadırı ve köylüler var gece yaklaştığı için bazı koyun sürüleri yaylaya yeni, yeni ulaşmış. Koyunların peşi sıra yayla kadınları elleri emek, elleri aş içinde. Yağmur kadınların doğaya verdiği bereketi kıskanıyor olmalı. Ağrı dağının kara, kara taşlarının arasından yanık tenli sarı, siyah saçlı kocaman gözlü çocuklar el sallamaya başlıyorlar.
Eve geldik ben evime geldim ne zaman Anadolu´da bir köye, yaylaya gitsem evime gitmiş gibi oluyorum. Bu kadar çok annem, babam bu kadar çok kardeşim var bazen fotoğraf çekmek için çıkarsınız yola fakat insan fotoğraf çektirmez size, zamanı anı öyle soluyu verirsiniz ki yaşlı hücreleriniz bebekliğinize döner, siz o atmosferi o güven hissini şehrin, paranın, teknolojinin unutulmuşluğu içinde sadece yaşarsınız.
An olur Fotoğraf makineniz günlük bir elbise gibi asılı kalır omzunuzda burnunuzda anne kokusu ne yana dönseniz sizi bekleyen bir sofra, bir bardak çay biraz kardeş biraz baba ve birde ev Karun´un zenginliğinin kıskanacağı yayla çadırları.
Yola devam ettikçe nasıl burayı bırakıp birkaç saat sonra şehre, kargaşaya, beton´a ger döneceğiz düşüncesine kapılıyorsunuz.
Yolun sonunda bir jandarma karakolu görüyoruz karakolun labirenti andıran tel örgüleri arasından geçiyor yol ve burada bitiyor burada birde helikopter pisti var asfalt bitiyor fakat yola çıkarken karşılaşmayı beklediğimiz toprak yol bize merhaba diyor yolun sonunda yaylanın merkezi var onlarca çadır güleç kadınlar, amcalar, çocuklar, gençler hemen yanımıza geliyorlar ilk kelime hoş geldiniz bir çayımızı içer misiniz oluyor. Elbette içeriz.
Gezmek fotoğraflamak bir şehri, köyü, kasabayı anlamanıza hiçbir zaman yetmez evlerde kalmanız insanlara muhtaç olmanız onlarla temas etmeniz gerekir o zaman gezmiş anlamış ve yaşamış olursunuz. Çadıra geçip çay içmemiz bir saat kadar sürüyor çaylar dem tutarken gençlerle derin sohbetlere giriyoruz insanlarla kaynaşıyoruz. On beş kişilik gurup bir anda yaylada kayboluyor kimi kuzularla, kimi köpeklerle kimi çocuklarla bir başka diyara yolcu olmuşu bile. gokmen-onay-mount-ararat-korhan-plateau-07Ben gençlerle güvercinlere gidiyorum küçük bir kümes yapmışlar yağmurdan ıslanmış güvercinler yeni yuvaya dönmüş kanatları ıslak uçmakta zorlanıyorlar fakat göreyim diye çıkarıp gökyüzüne salıyorlar.
İnsanların yüzlerinde mutluluk var burada yaşam zor yaşamak zor fakat biz daha perişan bir haldeyiz bunu daha iyi göre biliyorsunuz betonla yaşamak daha da zor parayla yaşamak çok daha zor. Para geçmiyor gibi, bir amca arkadaşımızın dürbününe bir koyun vermeyi teklif ediyor anlaşma olmayınca inek vereyim diyor gülüşüyor herkes. Zorda olsa çadırda toplanıyoruz tepsi, tepsi bisküviler bardak, bardak çaylar geliyor muhabbet alıyor çadırımızı ağrı dağının tepesine bırakıyor.
Ve gece selam veriyor. Güneş gidince uzak oldukları kadar yakın ülkelerin ışıklarını görüyorsunuz işte tam karşınızda uzanıyor Erivan. Sınırların ayırdığı insanların, evlerin ışıkları biz buradayız diyor adeta, sınırlar ışığı söndüremiyor elbet. Yolda gördüğümüz köy geliyor aklıma yıkık kilise harabe olmuş evler. Kim bilir şimdi karşıdaki ışıkların içinde evlerine bakıyorlar yıllar önce çadır açıp koyun otlattıkları mutlu oldukları diyarlara.
Gece bize şehrin yolunu sesleniyor geri dönme vakti. Hatıra fotoğraflarını gönderme sözleriyle onlarca sarılış, el sıkış ve ardı ardına basılan kornayla Korhan´a evime veda ediyorum.
Tekrar geldiğimde sözüm var yeni arkadaşlara, kardeşlerime küp gölüne at sürüp gölün sularına kanatlarımızı dokunduracağız ve yeniden ağrı dağında çocuk olacağız...
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —