VESAYETSİZLİĞİN SONUCU

VESAYETSİZLİĞİN SONUCU

Türkiye, yakın zamana kadar hep birlerinin vesayetinde yönetildi. Bir başka anlatımla davul siyasetçilerin boynunda, tokmak ise vesayetçilerin elinde bulunuyordu.

Ne yazık ki bunca zaman Türkiye’yi tek başına yönetecek bağımsız bir iktidar iş başına gelemiyordu.
Bu durum, bağımsız siyaset yapamayan siyasi partiler için bir bakıma da iyi oluyordu(!) Çünkü siyasi iktidarlar vesayet makamları tarafından sürekli gözetim altında tutuldukları için yanlış yapmamaya dikkat ediyorlardı, ya da daha temkinli davranıyorlardı.
Önlerine konulan kırmızı kitap ne dediyse ona göre hareket ediyorlardı, kitap dışına çıkıp siyasi hatalar yapmamaya son derece özen gösteriyorlardı.
Vesayet makamları ekonomik yolsuzluklarla fazla alakadar olmuyorlardı, onların derdi daha çok siyasi durumlarla alakalı idi. Ekonomik hatalar o kadar önemli değildi. Çünkü onlar da zaman zaman ekonomik yolsuzlukların içinde oluyorlardı.
2010 yılından sonra askeri vesayet nerede ise tamamen sona erdirildi, böylece yüksek yargı ile askeri cenah kontrol altına alındı. Darbe korkusu tamamen ortadan kalmayınca, bu nedenle kibirlenen ve adeta zafer sarhoşluğuna kapılan AK Parti, bilerek ya da bilmeyerek bir takım hatalar yaptı.
İlk önce vesayet rejimine karşı birlikte mücadele ettiği Gülen Cemaati ile yollarını ayırmaya başladı. Öncelikle bürokrasideki cemaatçi kadroları tasfiye etmekle işe koyulan Ak Parti, daha sonra da dershaneleri kapatacağını deklere edince, tamamen cemaatin hedefi haline geldi.
Beklenmedik bir anda bazı güçler tarafından büyük bir yolsuzluk ve rüşvet olayı ortaya çıkarılınca hükümet ciddi bir sarsıntı geçirdi. Milletvekilleri ve bakanlar istifa etti, devlete tam hakim ve devlet üzerinde çok güçlü olduğu anlaşılan Başbakan Erdoğan, bu kere devlet içinde paralel bir yapılanmadan ve çetelerden söz etmeye başladı.
Bilindiği üzere Paralel Devlet deyimi, yıllar önce KCK için de kullanılmış, çok kısa sürede binlerce BDP üyesi, seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları ve meclis üyeleri tutuklanıp ceza evine kapatılmıştı. O nedenle Başbakan’ın zımni de olsa Gülen Cemaati hakkında da paralel devlet tanımlaması yapması çok ciddi bir suçlamadır.
Kuşkusuz her kim yolsuzluk yapmışsa mutlaka üzerine gidilmeli ve gereğinin yapılması gerekir. Bunun yanında, devlet içinde kendi başına hareket eden hukuk dışı bir yapılanma varsa bunun nasıl oluştuğu, şimdiye kadar hangi kanunsuz işlem ve eylemleri yaptıkları ve kimlerin talimatıyla hareket ettiğinin de açığa çıkarılması gerekir.
Devlet içindeki kanunsuz örgütlenmeler Kürtlerin özlemle beklediği Çözüm Sürecine de ciddi zararlar vermektedir. Nitekim Çözüm Sürecini bozmak için tertiplenen provokasyonların çoğunun, bu gibi yapılanmalardan kaynaklandığı yaygın bir kanıdır. 



Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor