Tarih: 20.02.2016 10:50

TÜRKİYE´DE YEREL İDARELER

Facebook Twitter Linked-in

Mehmet Koç´un Kaleminden

Türkiye´de, seçimle iş başına gelenler arasında büyük bir ayrım söz konusudur. Milletvekili unvanı ile seçilenler, her hususta dokunulmaz oluyorlar,  belediye başkanı, meclis üyelikleri ve muhtarlığa seçilenlerin ise, sade vatandaşlığı devam ediyor.

Milletvekili olarak seçilenlerin üzerinde hiçbir güç bulunmazken, başkanlığa seçilen büyükşehir ve diğer belediye başkanları, seçildikten sonra devletin (vali ve kaymakamların) vesayetinde görev yapıyorlar.

Belediye Başkanları ve yerel meclisler, seçimle iş başına geliyorlar, vali ve kaymakamlar ise hükümet tarafından atanmış devlet memurlardır. O nedenle başkanların, yerel hiyerarşi içinde değerlendirilmesi, halkın iradesi ile çelişen bir durumdur.

Dikkat edilirse iktidara gelen siyasi partiler, atanmışlarla, hiçbir yetki paylaşımı istemiyorlar. Seçimle geldikleri için, haklı olarak bütün dizginlerin kendilerinde olmasını istiyorlar ve öyle de olmalıdır.

Nitekim son zamanlarda yapılan bazı yasal değişiklik ile daha önce bağımsız olarak hareket eden bazı kurumlar, ilgili bakanlıklarla ilişkilendirilmiş, yetkiler tamamen siyasi iktidara geçmiştir.

Ancak konu yerel idarelere geldiğinde, iktidardaki siyasi partiler, kendileri için uygun gördükleri uygulamaları, her nedense, tıpkı kendileri gibi seçilmiş olan Belediye Başkanlarına reva görmüyorlar.

Böylece, öteden beri seçimle iş başına gelen belediye başkanları, atanmışların emrinde olmaya devam ediyorlar. Bütçe gibi birçok karar, vali ve kaymakamların onayı olmadan resmiyet kazanamıyor.

Öte yandan, Avrupa Birliği de, bizdeki bu yerel idare yönteminden rahatsız olduğu için, bu ve benzeri sebeplerle Birliğe girmemize izin vermiyor. Türkiye ise, birliğini bu şartına çekince koymak suretiyle, mevcut uygulamayı sürdürmeye devam ediyor.

Yasama Meclisine seçilen ve yasa yapma yetkisi olan parlamenterlerin üstünde hiçbir güç kabul edilmezken, bırakınız yasayı, kendi başına bir yönetmelik bile yapamayan belediye başkanları, seçildikleri andan itibaren siyasi iktidar tarafından atanmış birer memur pozisyonuna giriyorlar.

Doğrudan halk tarafından seçilmiş bir belediye başkanı hakkında yapılacak bir soruşturma, tıpkı milletvekillerinde olduğu gibi seçim sonrasına bırakılmalı, seçimle iş başına gelen belediye başkanları hakkında, memurlarda olduğu gibi görevden uzaklaştırma tedbiri uygulanmamalıdır.

O zaman şu soru akla geliyor, madem yerel idarelerin başına seçilen belediye başkanları bir kamu görevlisinin emir ve talimatlarına tabi oluyor, o zaman neden bunca masraf yapılarak başkanlar ve meclis üyeleri seçiliyor ki?

Varsın belediye hizmetlerini de kaymakam ya da valilerin uhdesine verilsin.  İl Özel İdareleri aracılığı ile bu hizmetler pek ala yapılabilir. Belki daha de iyi olabilir.

Mesele sadece belediyelerin yaptığı mahalli hizmetlerle alakalı değildir. Yerel İdare yöneticilerinin halk tarafından doğrudan seçilmesinin esas amacı, demokratik bir yapının oluşmasına yöneliktir.

Avrupa Birliği ülkelerinde kamu işlerinin önemli bir bölümü yerel idareler tarafından icra ediliyor. Çünkü halkın bizatihi kendisidir yerel idareler.

O nedenle milli irade ile seçilmiş bir Belediye Başkanı, aynı zamanda o bölgenin en yüksek dereceli kamu temsilcisi durumunda olmalıdır ve doğrusu da odur.

Uygar dünyadaki örnek uygulamalara rağmen yerel idareler sistemimiz,  bir türlü AB normlarına uydurulamıyor. Başka bir ifade ile hem AB´ye girmeye çalışıyoruz, hem de onların idari yöntemlerini beğenmiyoruz ya da zararlı görüyoruz.

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —