ERCAN SALMAN YAZIYOR
Allah´ım Seni kaybeden ne buldu?
Aksine Seni bulan ne kaybetti?
Şeyh Ali Semerkandî
Gönülden bir kez daha selamlar olsun siz değerli dostlarımıza. Nasip yine yüce rabbimizdendir diyerek bugün bir başka gönüller sultanı olan Şeyh Ali Semerkandî hazretlerini beraber tanımaya çalışacağız. Rabbimiz kalemimizi ve niyetimizi kendi izinden ayırmasın. Amin.
Evet sevgili dostlarımız, Şeyh Ali Semerkandî hazretleri kaynaklara göre Hicrî 720 / Miladî 1320 yılında İsfahan´da doğmuştur. Muhterem babası Yahya Efendi hazretleridir. Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin soyu (nesebi) Hazreti Ömer (r.a)´a dayanmaktadır.
Tahsil hayatı noktasında ise küçük yaşta Kur´ân-ı Kerim´i ezberlediği ve çeşitli kıraatlere göre okumasını öğrendiği kaynaklarca ifade edilir. Tahsilini Semerkant´ta tamamladıktan sonra Buhara´ya giderek Alâeddin Buharî´nin talebesi olur ve dinî ilimler ile tasavvufta kemale erdiği bu noktada bizlere anlatılmaktadır. Seyyid Alâeddîn Semerkandî, senenin büyük bir kısmını oruç tutarak, gecelerini namaz kılarak, gündüzleri de talebelerine ders vererek geçirirdi. Kur´ân-ı kerîmî tecvîd üzere okur ve tefsîrini yapardı. Nefsini terbiye etmek için çok riyâzet ve mücâhede eder, nefsinin istediklerini yapmaz ve istemediklerini yapmak için uğraşırdı. Dünyâya hiç meyletmez, haramlardan şiddetle kaçıp, mübahların fazlasını dahî terkederdi. Kendisine ?Mekke´ye doğru? denilince harekete geçerek yolculuğa çıkıp Mekke´ye kadar geldi.
Mescid-i Haram´da 14 yıl İmam-Hatip olarak görev yaptı. Medine-i Münevvere´ye giderek Peygamber Efendimiz (S.AV.)´in kabrinin bulunduğu Ravza-ı Mutahhara´da 7 yıl türbedarlık yaptı.Yani peygamber efendimizin mübarek Ravza-ı Mutahharasının sorumluğunu üstlenir. Cenabı hak kendisinden razı olsun. Amin. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin mânen iltifatına mazhar oldu, onun mânevi evlâdı olma şerefine erdi. Çin Hindi´ne gitti, sonra ülkesine döndü, babası, annesi ve kardeşleri ile görüştü. ?Bahru´l-Ulûm? adındaki tefsir kitabını yazdı. Seyyid Alâeddîn hazretleri, ?Bahru´l-Ulûm? isimli tefsîr kitabını, her gece Kâ´be´ye gidip, Makâm-ı İbrâhim´de yazardı. Her âyet-i kerîmenin tefsîrini yapmadan önce. Zemzem ile gusl abdesti alır, sonra tefsîre başlardı. Bu şeklide, meşhûr tefsîr kitabını uzun bir zaman içinde yazabildi. Her çeşit ilme vakıftı, her yerde ve İslâm dünyasında tanınıp ün yaptı. İrşat için üzerine vazife yüklendi. Rum diyarı bulunan Anadolu´ya hicret etti. Konya ve Karaman´a geldi. Benzeri kentlere uğradı. Karaman beyi dâhil devlet erkânına nasihat edip ders verdi. Pek çok ülkelere, kentlere sefer etti. Seyyid Şerîf Cürcânî´nin talebesi Molla Feridun anlattı:
Birgün hocam Seyyid Şerîf hazretleri ile bahçeye çıkmıştık. Orada: ?Ey Feridun! Şu dağda, ricâl-i erbeîn denilen kırk büyük evliyânın bir toplantısı vardı. Haydi o makama ziyârete gidelim? buyurdu. Ben de; ?Başüstüne efendim!? diyerek, peşinden yürümeğe başladım. Dağın üzerine çıktığımızda, pekçok rûhanî kimsenin orada toplanmış olduğunu, gördük. Herbiri edeble oturmuş bir kimseyi bekliyorlardı, içlerinden birine; Bunlar kimlerdir ve niçin bekliyorlar?? diye sorduk. O da; Ricâl-i erbe´înden biri vefât etti. Onlar, Kutb-i aktâb´ı (evliyâların en büyüğünü) da´vet ettiler. Onu bekliyoruz. O gelip vefât eden zâtın namazını kıldıracak ve içimizden birini de bu vazîfeye ta´yin edecek? dedi. ?Şu anda Kutb-i aktâb kimdir ve nerede bulunmaktadır?? diye sorduk. O da; ?Mekke-i mükerremededir ve ismi Seyyid Alâeddîn Semerkandidir? diye cevap verdi. Bu arada Osmanlı Devleti´nin başkenti, o günlerde İslâm âlimlerinin ve evliyanın merkezi haline gelen Bursa idi. Bursa´da ekili alanları çekirge sürülerinin işgal etmesi üzerine, halkın çaresiz kaldığını duyan Şeyh Ali Semerkandî, yanında bulunan bu mübarek sudan bir miktar o bölgeye göndererek, çekirgelerin yok olmasını sağladı. Padişah bu iyilik karşısında onu Bursa´ya davet etti.
Şeyh Ali Semerkandî´nin Bursa´ya teşrif etmesinin ardından Padişah Murat Hüdavendigâr, bu büyük zatın yanı başında vezir olarak bulunmasını istedi. Çünkü onu çok beğenip, sevmişti. Vezirler de aynı istekte bulundular. Ancak her ne teklif ettilerse Şeyh Ali Semerkandî, bunların hiçbirine iltifat etmedi. Yalnız Padişah´tan yöre halkının vergi ve askerlikten muaf tutulmasını istedi. Padişah da bir ferman yazdırarak bu isteği kabul etti ve bu sayede İstiklâl Harbi yıllarına kadar Çamlıdere Bölgesi´nden vergi alınmadı, askere giden olmadı. Şeyh Ali Semerkandî, Bursa´daki işinin ve görevinin sona erdiğini anlayınca, vedalaşıp buradan ayrılarak Örenşar´a döndü. Böylelikle hiçbir dünyalığa değer vermediğini ve irşat vazifesini yerine getirmek için halkın içinde yaşamaya devam edeceğini gösterdi. Şeyh Ali Semerkandî sağlığında ?Baba-resül? adında bir zatı kendisi adına faaliyet göstermesi için halife tayin edip ?Zeyne? beldesine gönderiyor.
Zeyne Osmanlı imparatorluğu döneminde Konya´ya bağlı idi. Sonraki dönemde kentlerin İdarî şekli değişmiş, bugün ?Zeyne? ?Sütlüce? adını alıp kasaba olmuş ve Mersin vilâyetinin kazası bulunan Gülnar´a bağlanmıştır. Yaz mevsiminde, kadınlar tarlada ekin biçiyorlardı. Oralarda sığır otlatan Ali Semerkandî, namaz vakti girdiği hâlde abdest tâzeleyecek bir su bulamadı. Âsâsını yere vurarak; "Çık, yâ mübârek!" deyince, yerden gövde kalınlığında bir su çıktı. Sular, hızla meyilli arâzide etrâfa yayılırken, kadınlar bağırmaya başladılar: "Su çıkarmanın da zamânı mı? Ekinlerimiz sular altında kalacak..." Bunun yanısıra, Ali Semerkandî´ye hakâret dolu sözler ettiler. O da suyun çıktığı yere bakarak; "Ey mübârek su! Ne çıktığın belli olsun, ne de aktığın!" buyurdu. Bu söz üzerine suyun çıktığı yer, kuyu ağzı gibi olup hareketsiz kaldı. Yine bir gün Ali Semerkandî, bir gün kırda sığırları otlatırken, bir kurdun, bir öküzü öldürmek için hazırlandığını gördü. Hemen yanlarına varıp, kurda; "Ey kurt! Bu öküzü öldürmek için kimden izin aldın?" deyince, kurt dile gelip; "Ey Allahü teâlânın sevgili kulu! Bu öküz benim nasîbimdir. Allahü teâlânın izni ile bunu öldürüp yiyeceğim." dedi. O da; "Ey kurt!Öküzün sâhibine durumu anlatayım. Haberi olsun ki, bize bir kabahat bulup dil uzatarak âhiretini yıkmasın. Bugün müsâade et, yarın gel." buyurdu. Kurt, peki diyerek oradan ayrıldı. Akşam durumu öküzün sâhibine anlattı. Fakat öküzün sâhibi, Ali Semerkandî hazretlerinin büyüklüğünü idrâk edemiyenlerden idi. Onun bu anlattıklarının olamayacağını söyleyerek, ertesi gün öküzü yine gönderdi. O gün kurt, yine gelip öküzün başına dikildi. Hâdiseyi tâkib eden Ali Semerkandî, kurdun yanına gelip; "Mâdem ki yiyeceksin, hiç olmazsa derisini delik deşik etme de, sâhibinin işine yarasın!" dedi. Kurt, öküzü öldürüp, derisine zarar vermeyecek şekilde etini yedi. Akşam, öküzün yerine derisinin geldiğini gören öküzün sâhibi, doğruca Ali Semerkandî´nin yanına koşup, durumu sordu. Hâdiseyi öğrenince, inanmayıp Ali Semerkandî´ye uygun olmayan sözler söyledi ve ertesi günü kâdıya şikâyet etti. Kâdı, her iki tarafı dinledikten sonra, Ali Semerkandî hazretlerine; "Şâhidin var mı?" diye sordu.
O da; "Orada bu hâdiseyi gören ağaçlar ve kayalar şâhidimdir." der demez, hâdisenin geçtiği bölgeden bir gürültüdür koptu. Kayalar ve ağaçlar harekete geçmiş, kâdı efendinin bulunduğu yere doğru geliyordu. Herkes korkudan kaçmaya başladı. Bunun üzerine Ali Semerkandî hazretleri; "Ey kayalar ve ağaçlar! Olduğunuz yerde durun!" buyurunca, durdular. Kâdı ile dâvacı ve inanmayan kimselerin hayretlerinden akılları gideyazdı. Ali Semerkandî´nin büyüklüğünü kabûl edip, onun talebelerinden oldular. Şeyh Ali Semerkandî, irşat görevi için geziyordu. Konya ve çevresindeki hizmetlerini tamamlayıp Alanya yoluna düştü. Kendisine ait bir asanın, bir hırkanın ve benzeri eşyaların Alanya´da saklı bulunduğu nakledilmektedir.
Alanya ve havalisini denetiminden geçirdikten sonra Alanya´dan ayrıldı. Uzun bir yolculuğun ardından günümüzde önce Çankırı´ya, sonra da Karabük´e bağlanan ve o zamanki adı ?Örenşar? olan Eskipazar´a kadar geldi. Eskipazar´da ikamet etmeye niyetlenen büyük veli, irşat hizmetlerini çeşitli vesilelerle halka aktarmaya çalışıyordu. Burada, onun kerametinin bir eseri olarak, duasıyla yerden bir su çıkmış; suyun ulaştığı yerde meydana gelen başları ve karınları beyaz ?Sığırcık Kuşları? ziraî mahsule zarar veren haşaratı yok etmiştir. Sevgili dostlarımız, Şeyh Ali Semerkandî hazretleri 1457 (H.862) târihinde Çamlıdere´de vefât etti. Türbesi Çamlıdere kabristanının ortasında bulunmakta, ziyâret edenler, ondan çok feyz almaktadırlar. Rabbim bizlere de nasip etsin. Amin. Türbesinin kapısından girilince tam karşıda olan büyük sandukalı kabir ona, etrâfındaki kabirler de talebelerine âittir.
Aziz kardeşlerimiz bu yazımızda ise önce kendi nefsimize ve sonra siz değerli dostlarımza Şeyh Ali Semerkandî hazretlerini anlatmaya çalıştık. Rabbim her birimizi bu manevi büyüklerin izinden ayırmasın. Amin. Bir sonraki yazımızda görüşmek dileğiyle selametle kalın inşaALLAH.
Kaynaklar:
1) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi;cilt.11, sayfa 277
2) Osmanlı Dönemi Âlimleri
3) Muhtelif (farklı) internet siteleri