Nuh tufanı olayını bugünki şahit olunan oturmuş sistem açısından ele almak anlamayı zorlaştırır.
Bir sistemin kurulum süreci ile o sistemin sonraki işleyiş süreci aynı kanundan değillerdir. Makinayı üretme sistemi ile o makinanın üretim sisteminin aynı olmadığı gibidir.
Dünya'nın üretilme süreci ile dünya'nın üretme süreçleri farklı sistemlere tabidir.
Bugün tabiat kanunları dediğimiz olaylar, dünyann oluşma sürecinde henüz işleyen olaylar değildi.
Her inşaatın bütün malzemesi, inşaatın bulunduğu yerde doğmuş değil, uzaklardan toplama sunucu inşaat meydana getirilir. Dünyayı ve tüm gezegenleri oluşturan malzemeler, uzayda ham madde olarak bulunurlar. Nereden geldikleri bilinmiyor.
Yer katmanları taş, toprak kum gibi her seferinde değişik bir malzemenin yağdığını gösterir. Bütün malzemeler gibi su'da dışarıdandır.
Nuh tufanı'nın, ikinci etap dışarıdan gelme su ile yada buz olarak gelip atmosfer girişinde havaya sürtünme sonucu yağmura dönüşme şekli yüksek ihtimaldir. İki elementin birleşimiyle dünya içinde oluşan su'da olabilir.
Tufan, mevcut sistemdeki buharlaşma ile olsa, su artması değil, aynı suyun çıkıp inmesiyle yükselmeyen bir durum olurdu.
PEYGAMBERLİK OLGUSU VARMI?
İnsan gibi anlaşılması zor bir mahlukat varsa, peygamber gibi anlaşılması kolay bir sıfat da vardır. Ortada bir sistem varken, sistem için ayar ve kullanım rehberinin olması ilginç değil gerekli olur.
Sistem demek, ayarlanmış olan demektir.
Sistem demek, bozulabilen demektir. İnsanın kendisi bir sistem olup ve başka bir sistemle oluşmuşken, yaşam biçimide bir başka sisteme bağlı olarak şekil ve ayar alır.
İnsana özgü ev aile yapısı, tabii sistemden doğma bir tabii sistemdir. Canlılık bir sistem ile işlerken, içindeki her canlı türün yaşam biçimide yine kendine özgü bir çeşit sisteme tabi olur. Bu şekilde birbirine bağlı sistemlerden ibaret olan bir mega sistem olduğundan, bozulum önleyicinin gerekliliği önemle ortaya çıkar.
KILAVUZLUK METODLARI
Gidişat için kiminin eli tutulur. Kimine tarif edilir. Peygamberler hem el tutucu hemde tarif edicilik özelliğinde olmuşlardır. Nuh peygamberin hem söz hem gemi ile yardımcı olduğu gibi.
Sözlere inanç için referans niteliğindeki olaylarla kanaate kısmi yardım vardır. Sadece olaylarla yönlendirme olsa, İnsandaki şuura gerek kalmaz.
"Gemi yap" yerine "al sana gemi" şeklinde olsaydı, insan iradesi tümüyle hakim etkene tabi olup tüm ihtiyaçları için hiçbir çaba sarf etmeden karşılanmasını talep eder duruma gelirdi, ki böyle bir tabi oluş, insanı ağaca benzetmekle tüm organların varlık anlamını kaldırırdı.
Ağaç alemi zaten var olduğuna göre, insan da başka bir alem olarak tüm ihtiyaçları ağaç gibi çabasız ve karşılıksız olacak değildir. İnsan, organ ve irade'den dolayı bir kısım sorumluluk taşıma ile vardır. O yüzden peygamberlerin kılavuzluğu, akla pay bırakacak ölçüde olmuştur.
Firavun Yusuf'a dedi: "hakkında ne zaman şüpheye düşsem, her seferinde yeni bir olayla, inancım yenileniyor" anlaşılan odurki, kuyu, rüya ve kıtlık gibi olaylar, sadece bir tek sözün dinlenebilmesi içinmiş. O da tapınmanın yanlış yönde olduğudur. Demekki peygamberlere destekvari olaylar, sorumluluk sahibi tüm mahlukat için de bir inanç desteğidir.
TUFAN, UYARILARIN YETMEMESİNİN SONUCU MU?
Uyarı, bozulumun onarımıdır. Tamirciler ile üretici arasında bağlantı olur. Tamirciyi aşan kısımlardan dolayı üretici fabrikadan yeni parça lazım olur.
Bir iki domates bozuk olsa aradan alınıp çöpe atılır. Bir iki domates sağlam kalsa aradan alınıp tüm kasa çöpe atılır.
Tufan olduğuna göre, bozulum genel çap'a yayılacak kadar büyükmüş demekki.
SİSTEM VE BOZULUM KAVRAMLARI AÇISINDAN BAKILDIĞINDA, BÜYÜK TADİLATLARIN BÜYÜK BOZULUMLARDAN OLDUĞU GÖRÜLÜR. Bu açıdan nuh tufanı, olması gereken sistemin bozukluk derecesi itibarı ile bir peygamberin düzeltebilme derecesini aşması nedeniyle olduğu ortaya çıkar. Sağlam sistem, ayarında İşleyen sistemdir.
NUH TUFANI NASIL OLDU?
Dünyanın kurulum süreci nasıl olduysa, bu tufan tadilatı da, ilk kurulumun devamı olmaya benzeyecek kadar yeniden bir kurulum şeklinde olmuştur. Bazı tadilatlar, sıfırdan yapmanın yarısına yada daha fazlasına denk gelecek şekilde işlemler gerektirir.
Dünya oluşurken, her oluşum gibi dışarıdan malzeme yemiştir. Büyük Tadilatlar olduğu zaman, yine dışarıdan malzeme yeme olur. Bütün malzemeler gibi su malzemeside dışarıdandı. Dünyayı ve gezegenleri oluşturmak üzere uzayda bulunan ham maddenin nereden nasıl geldiğini bilmiyoruz. Tahmin için mevcut bilgi düzeyide henüz çok yetersiz.
İHTİMALEN, TUFAN ÖNCESİ DÜNYA'NIN SU MİKTARI KARA PARÇASINDAN AZ İDİ. Okyanuslar değil, biribirinden kopuk denizler ve göller vardı. Dışarıdan ikinci etap su alımı gerçekleşince, büyük kara
parçasının yükseklikleri, adalar ve adacıklar şeklinde kaldı. Yumuşak ve boşluklu katmanlar suyun ağırlığıyla baskılanıp çökmeye başladı. İnen katmanlarla birlikte suyun da hem inişi, emilişi hemde yer altı boşluklarına akmaları olunca, adaların görüntüleri büyüyerek ortaya çıkışmaya başladı. Sıkışarak inmeye devam eden katmanlarla beraber inen su'dan dolayı, yüzeyde ada olarak görünen yüksek kısımlar suyun inmesi ile giderek büyük kara parçalarına dönüşürken, ekleme su'dan dolayı eski haline dönüş şeklinde değil, kara'nın üzerinde de kısmen kalmak suretiyle büyük anakarayı kıtalara bölmüş oldu.
MEVCUT KOŞULLAR IŞIĞINDA GEMİNİN AKIBETİNE DAİR OLASILKLAR
Bir süre yerden kopuk yaşam için gereken eşya, gıda ve hayvan gemiye yüklenmiştir.
Kara arayışı uzun sürmeden kara bulundu ve inildi. Çekilmekte olan su, gemiyi karaya oturttu. Gemi, ağırlığıyla yumuşamış zemine bir kısım gömülüp altındaki toprağı baskılayıp sertleştirdi. Bir kaç nesil boyunca da barınak olarak kullanıldı. Tufan öncesi teknik gelişimin gemi yapabilecek düzeyde olmasından dolayı bu teknik ve tecrübeye sahip insanların tarım, hayvancılık ve barınak gibi işlerle yaşama tutunmaları zor olmazdı. Aşınmalar geminin koruduğu yeri iz olarak bıraktı.
GEMİ İZİ NEREDE?
İz, ateş dağı anlamındaki agıri dağda bulunur. İ Eki, bir isim'in aidiyetini ona ekler. Çiyaye agıri demek, ateşli dağ demektir. Dünya aidiyetine dünyevi denildiği gibi, ateş aidiyetine de ateşi denilir. Dağ-ı ateşi anlamında çiya-ye agıri denilmiştir. Bugüne Aşınmalar ve karışmış lisanlarla gelen şekiller, gli dağ, ağrı dağı ve ararattır. Ararat, "agır hat" deyiminden aşınmadır. Agır hat, ateş geldi anlamında akan lav'ları kast eder.
İsim ve kelimeler, dilin alışkan edindiği bir şeyi düşünmeden refleksi olarak hızlıca telaffuz etmesinden dolayı, nesilden nesile öz'den duyum biçimine aşınır. Yani Agırhat, agırat, arırat, ararat gibi. Her deyim şekli yüzyıllar boyu süren şekildir.
Agıri, gri, gli, aşınma devam ederse, li olmaya kadar gider. Hızlıca gli dağ gli dağ diye diye kulaklar onu "li dağ" diye duyup ve li dağ demeye başlarlar.
TUFANDA SADECE BİR DAĞI MI KALDI?
Durumlar, başka yerlerinde kaldığını gösteriyor. Her türlü hayvandan yiyecekleri ile birlikte çifterli alma imkanı görünmüyor. Türlerin devamı için bir kısım alınmışsada daha çok besleyici özelliği olanlar ön plana çıkar. İz'in kalışı, bir döneme ışık tutması açısından önemlidir.
NOT: olay aktarımları, isimlere göre daha kolay aşınıma ve değişime uğrarlar.
Mıknatısın ilk bulunuş dönemlerine ait, "mıknatıs ile uzaktan gemilerin çivileri sökülmüş" diye bir abartı varmış. Bu abartı, mıknatıs gerçeğini kaldırmadığı gibi, diğer olayların bulaşıklarıda olayların olmuştuk gerçeğini kaldırmaz.
Varlık ve olaylar her boyuttan ele alındığında, bilimin zamanla hakikate varması kolaylaşır. Gerçeğin bulaşıkları, genelde sosyal dünyanın kaotik yönünü besleyen bölgesel menfaat salyasından kaynaklanırlar.
EN MÜHİM MENFAAT KÜRESEL İNSANİ İNŞADIR. Gemi iz'i ile solunacak hakikat havası ile duygusal bulaşıklardan arınma yardımı vardır. Dünyanın değerini bilmenin kapsamlıcasına varmanın vaktidir.
insana sevgi, saygı ve bedava ağırlama olmalıdır.
Devam edecek