PEYGABERIMIZIN ASHABI İLE YAPTIĞI ŞAKA VE ESPİRİLER (ASR-I SAADET’İN GÜLÜMSEYEN YÜZÜ)

PEYGABERIMIZIN ASHABI İLE YAPTIĞI ŞAKA VE ESPİRİLER (ASR-I SAADET’İN GÜLÜMSEYEN YÜZÜ)

SEYİTHAN KAYA

İnsan doğasının gereği olarak sürekli ciddi halde bulunamaz. Ruhunun daralmasından şaka ve mizah yolu ile rahatlar ve dinlenir. Yani Şaka insan tabiatının özelliklerindendir. Şakalaşmama kalp katılığı olarak algılanır. 

Hz. Peygamber(s.a.v.) da zaman zaman şaka yapmıştır. Çokça tebessüm etmeyi ve nezaketle şaka yapmayı severdi.  Şakalaşmak derecesine varan samimi söz ve davranışlarla ashabının içine, onlardan biri gibi karışırdı. 

 

Peygamber Efendimizi örnek almamız gereken hususlardan biride, kimlere şaka yapılması gerektiğidir.

 Efendimiz daha çok çocuklara, torunlarına, aile saadetinin devamını canlı tutacak olan hanımlarına, bir nevi kenara itilmiş olup da hiç kimsenin ilgisini çekmeyen fakir fukara zümresine, yaşlılara, Arkadaşlarına ve çevresinde sevgi bekleyen kimselere şakalar yapmıştır. Onlarında ona şaka yaptığı olmuştur.

Peygamberimiz (s.a.v.) şaka yaparken nazik, ahlâkı ölçüler dairesinde yapardı. Ölçülü yapılan şakalar insanlar arasında sevgi ve muhabbeti arttırıcı rol oynadığını de bize göstermiştir. 

Hiçbir zaman alay etme, hafife alma, dalga geçme, küçük düşürme gibi maksatlı şakalar yapmamış, yapanları da şiddetle uyarmıştır.

 Bırakın insanları rencide edici, hafife alan, alay eden, onur kıran latife ve şakalar yapmak, bilakis taltif eden, onore eden mahiyetteydi onun şakaları.

 İnsanları, şakalaşırken kardeşliği zedeleyecek, insanlar arasında kine sebebiyet verecek davranışlardan sakındırırdı. Aynı şekilde insanların eğlenmesini onaylarken de bu şartı hep gözetiyordu. 

 Peygamberimiz (s.a.v.)  nelere tebessüm eder, nerede ve nasıl şakalar yapardı? Şaka yaparken nasıl bir ölçü gözetirdi? Peygamberimizin ashabı birbirlerine nasıl davranırdı? Mizah onların hayatlarında nasıl yer edinmiş olduğunu birkaç örneğine bakalım.

Bu minval üzere, gelin Asr-ı Saadet’in gülümseyen yüzü ile bir tadımlık da olsa ruhumuzu tatlandıralım.

.              Peygamberimiz (s.a.v.) ve onun ashabı da birbirleriyle şakalaşırdı. Aile ve toplum hayatında insanlarla doğal ve sevecen bir iletişim içerisinde olan efendimiz (s.a.v.),  Bize her konuda rehberlik ettiği gibi şaka ve mizah konusunda da nasıl bir ahlak üzere olmamız gerektiğini gösterdi. Nitekim bir hadisinde şöyle buyurdu:

‘’Şakadan bile olsa, yalan söylemeyen kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim. Ahlakını güzelleştiren kişiye de cennetin en üstünde bir köşk verileceğine kefilim.’’

 

Bu noktada nakledilen bir hadiste, Hz. Peygamber (s.a.v.) in "Şüphesiz ben şaka yaparım. Ancak kesinlikle doğruyu söylerim"  ifadesi çok dikkat çekicidir. 

Yine bu minvalde aktarılan bir başka hadiste: Ya Resulullah! Sen bize şaka da yapıyorsun, denilince Efendimiz:

 "Şüphesiz ben haktan gayri bir şey söylemem." buyurması, yine konuyla bağlantılı olarak üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. 

Efendimiz şakalarında en ufak yalana kayma meylinin ucundan dahi geçmemiş. Şakaları yüzde yüz hakikat içerikli.   Onun şakaları, bir başka nükte için gerçeğin bir başka yolla anlatımıdır. Zaten şaka ancak bir nükte için yapılırsa anlamlı olabilir. 

İnsan ilişkilerinde konuşma ortamının sıcak bir atmosfere bürünmesi için şaka, yerinde bir metottur. Bu metot ile sahabelerle olan iletişimini artırmıştır. Kendisine karşı yapılan şakalara tebessümle karşılamıştır.

Kısacası, O nün latifeleri insanlarla iletişimine zemin hazırlayıcı bir niteliktedir. 

Peygamber efendimiz (s.a.v.)’in yaptığı şaka ve espriler, kaynaklar otuz küsur adet olarak kayıt etmekte. Şimdi onlardan bir kaçını hatırlayarak Asar-ı sadetın nurlu havasını birlikte teneffüs edelim;

  1-Hz. Ebubekir, Rasulullah’ın evine gelmişti. Daha kapıda iken kızı Aişe’nin Rasulullah’a sesini yükselttiğini duydu. Girer girmez ona, Allah Rasulü ile nasıl böyle konuşursun diyerek bir tokat aşketmek için elini kaldırmıştı ki Efendimiz araya girip engel oldu. Hz. Ebubekir de sinirli bir halde dışarı çıktı. Allah Resulü,     Hz. Aişe’ye,

 “Gördün mü, dedi. Seni adamın elinden nasıl kurtardım!” 

Aradan günler geçti. Ebubekir gelip aralarının çok iyi olduğunu görünce: 

“Beni savaşınıza kattığınız gibi barışınıza da katın” dedi. Efendimiz de: “Kattık, kattık” buyurdular.

 

2-Hazret-i Âişe anlatıyor:

“Ben zayıf, ince belli genç bir hanımdım. Bir seferde Peygamberimizle (asm) birlikte bir yolculuğa çıktım. Peygamberimiz bir yerde Sahabelere,

 ‘Siz ilerleyin’ dedi.

 Onlar gidince ikimiz arkada yalnız başına kaldık. Bana,

 ‘Gel seninle yarışalım’ 

Dedi ve koşmaya başladık. Ben kendisini geçtim. Aradan birkaç yıl geçmişti. Yine onunla birlikte bir yolculukta iken bir yerde Sahabelere, 

‘Siz ilerleyin’

 Dedi ve ikimiz yalnız kaldık. 

‘Gel yarışalım’ dedi. O zamanlar ben kilo almıştım. Önceki yarışmayı da unutmuştum. Koşmaya başladık. Fakat bu sefer de o beni geçti. Gülümseyerek,

 ‘Bu defaki benim seni geçişim, o gün beni geçişine bedel olsun’ buyurdu.”

 

3- Aişe annemiz anlatır: Allah Rasulü Tebük ya da Hayber seferinden dönmüştü. Benim bir oyuncak sandığım vardı. Kapağı açılınca içindeki oyuncaklarımı gördü ve 

“Bunlar da ne, Aişe?” dedi.

 Kızlarım, dedim. 

İçlerinde kanatlı bir at vardı. “Peki, bu ne?” diye sordu.

 At, dedim. “

Ama kanatları var, bunlar ne? Diye sordu.

 Duymadın mı, dedim. Hz. Süleyman’ın atlarının kanatları varmış. Bunun üzerine dişleri gözükünceye kadar güldüler.

 

4-Yine bir gün Âişe validemizle Hz. Sevde annemiz Peygamberimizle birlikte hane-i saadetlerinde yemekte bulamaç  aşını yerken Sevde (r.a.): 

"Bu yemeği sevmiyorum." dedi. Âişe (r.a.):

 "Yemezsen yemeği yüzüne sürerim." diyerek Hz. Sevde' nin yüzüne, sonra da Hz. Sevde, Hz. Âişe'nin yüzüne birer parmak bulamaç sürerek şakalaşmışlar, Hz. Peygamber de bunları devamlı bir gülümsemeyle izlemişti. Resûlullah çokça tebessüm etmeyi ve nezaketle şaka yapmayı severdi.

 

5-Zahir, çölde yaşayan Müslümanlardandır. Çölden Hz. Muhammed (asv)'in siparişlerini getirir ve Hz. Muhammed (asv) de onun şehirden yaptığı alışverişine yardımcı olur. Aralarındaki ilişkinin bu boyutuna dikkat çekerek:

"Zahir bizim çölümüzdür, biz de onun şehriyiz." der.

Fakat Zahir'in ciddi bir sorunu vardır. Doğuştan gelen bazı fizyonomik kusurları nedeniyle insanlar arasında görünmek istememekte, mecburen topluma karıştığı zamanlarda ise "Herkes bana bakıyor!" kompleksi ile ezilmekte, sıkıntı çekmektedir. Hz. Muhammed (asv) de Zahir'in bu sorununun farkındadır. Ve bir gün onu rahatlatmanın fırsatını da yakalar.

Zahir, Medine çarşısının en kalabalık olduğu bir saatte alışveriş yapmaktadır. Hz. Muhammed (asv) sessizce arkasından sokulur, elleriyle Zahir'in gözlerini yumarak bedenini kendisine çeker. Kendisine bu şakayı yapanın, kokusundan Hz. Muhammed (asv) olduğunu tanıyan Zahir ise, duyduğu mutluluktan adeta kendinden geçmiş olarak bütün vücuduyla Hz. Muhammed (asv)'e yaslanır. Peygamberlerinin o güne kadar hiç kimseye bu denli mesafesiz davranmadığını bilen Müslümanlar hayretten büyüyen gözlerle etrafına yığılırlar. Hz. Muhammed (asv) tebessümle seslenir:

"Bir kölem var. Satıyorum. Onu benden kim alır?"

Zahir bir yandan yaşadığı sürpriz iltifatın şokuyla, diğer yandan ise ömrü boyunca bütün bilincini doldurmuş olan o kompleksin etkisiyle, peygamberinin şakasına biraz acılık karışmış bir şakayla cevap verir.

"Yemin olsun ki ey Allah'ın Elçisi, beş para etmez bir köleyi satmaya çalışıyorsun."

İşte Hz. Muhammed (asv)'in beklediği fırsatta budur. "Herkes bana bakıyor" kompleksinin sahibine "herkes" in içinde öyle bir tedavi uygulayacaktır ki, o andan itibaren Zahir, hiç kimse karşısında en küçük bir sıkıntı hissetmeden, rahat ve başı dik olarak yaşayacaktır. Bu tam taşı gediğine koyma fırsatıdır. Hz. Muhammed (asv) o anda şakayı keser. Ciddileşir. Zahir'i göstererek ve kendilerini sarmış olan kalabalığa seslenerek:

"Hayır; andolsun ki Allah ve Allah'ın Elçisi katında senin değerine paha biçilmez!"der.

O gün Zahir'in, hayatının bayram günüdür.

 

6-Hz. Peygamber, Sahabelerin kendisine karşı yaptıkları şakaları da anlayışla karşıladığı gibi, içlerinde Nuayman adında çok şakacı bir sahabenin aşırı denebilecek şakalarına dahi tebessüm etmiş, anlayışla karşılamıştır:

 Bir gün çölde yaşayan bir Arabî Peygamberimizi ziyarete gelir. Devesini mescidin avlusuna bağlayıp içeri girer. Oradaki sahabeler Nuayman a: 

"Şu deveyi kessen de etini yesek, eti çok özledik. Nasıl olsa Peygamber Efendimiz devenin parasını öder." derler. 

Nuayman da itiraz etmez ve deveyi yatırıp keser ve yüzmeye başlar. Devenin sahibi, Peygamberimiz (s.a.v.) in huzurundan çıkınca devesinin kesildiğini görür: 

"Eyvah! Deve mi kesmişler" diye feryada başlar. Hz. Peygamber (s.a.v.), dışarı çıkar ve deveyi kimin kestiğini sorar. Sahabeler, Nuayman ın kestiğini söylerler. Nuayman ise yaptığı suçtan dolayı kaçmıştır.

 Peygamber Efendimiz, Nuayman ın peşine düşer ve onu aramaya koyulur. Sonunda onu bir evin bahçesinde bulur. Nuayman evin avlusundaki çukura girmiş, üzerini de hurma ağacı yapraklarıyla örtmüştür. Peygamberimiz (s.a.v.) avluya girince birisi bir taraftan yüksek sesle:

 "Biz onu görmedik" derken, bir taraftan da parmağıyla Nuayman ın saklandığı çukura işaret eder. Peygamberimiz (s.a.v.) gider ve onu çukurdan çıkarır. Nuayman ın yüzü gözü toz toprak içinde kalmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.) sorar: 

"Niçin böyle yaptın?"

 Nuayman:

 "Ya Resulullah! Size burada olduğumu söyleyenler bana deveyi kestirdiler." 

Peygamber Efendimiz hem Nuayman ın yüzünü gözünü siler, hem de gülümser ve kesilen devenin parasını sahibine öder ve işi tatlıya bağlar."

 

7-Hz. Ebubekir, Nuayman ve Selît b. Harmele ile beraber ticaret amacıyla Basra’ya giderler. Selit yolda yemekten sorumlu olanlarıdır. 

Bir süre sonra Nuayman Selit’ten yemek ister. Selit de bu talebi, 

“Hayır, Ebubekir gelmeden asla!” diyerek reddeder.

 Nuayman,

 “Ben de sana yapacağımı yapayım da gör!” der.

 Bir topluluğa uğrarlar. Nuayman onlara, 

“Benim bir kölem var, alır mısınız?” diye sorar. 

Ama der Nuayman, o size de muhtemelen şöyle söyleyecektir: 

Ben köle değilim, ben onun kuzeniyim. Böyle derse vazgeçtik demeyecek ve sözleşmeyi bozmayacaksınız. 

Tamam, derler, onun sözüne aldırmayacağız. Anlaşırlar ve Selit’i on genç deve yavrusu karşılığı satın alırlar. Selit olanlardan habersiz, onlar Selit’i almaya gelince gitmemekte direnir. 

Onlar da bir sarık bezini boynuna bağlayarak çekmeye başlarlar. Selit: 

“O sizinle şaka yapmıştır, ben köle değilim” derse de onlar:

 “Biz senin bu numaranı biliyoruz, kanmayız.” diyerek sürükleyip götürürler.

 Hz. Ebubekir geldiğinde durumu öğrenir, hemen koşar ve adamları yetişerek:

 “Yapmayın, Nuayman şakacı birisidir, size şaka yapmıştır” diyerek onları ikna eder. 

Deve yavrularını iade ederek Selit’i alıp getirir. Döndüklerinde durumu Hz. Peygambere anlatırlar. O da ashabı da uzun süre gülerler.

 

 

8-Yaşlı bir kadın mescide, Hz. Muhammed (asv)'in yanına gelir ve

"Ey Allah'ın Elçisi! Benim için dua et de Allah beni cennetine koysun." der.

"Yaşlı kadınlar cennete giremez."

Kadın üzülür, ağlamaya başlar. Hz. Muhammed (asv)'in yüzünde bir tebessüm yayılır

"Üzülme, yani yaşlı değil bir genç kız olarak cennete gireceksin." der. Sonra da Kuran-ı Kerim'den şu ayeti okudu:

"Biz o kadınları yeni bir yaratılış ile tekrar yarattık. Onları bakireler, eşlerine sevgiyle tutkun kimseler ve yaşları eşit kadınlar yaptık (Vakıa 35-37)

 

 

9-Şakacı arkadaşlarından biri sık sık O'na (s.a.v.) hediye götürür. Bunlar genellikle yağ, bal cinsinden şeylerdir. Daha sonra hediyelerin satıcısı gelip malının parasını istediği zaman da fakir fakat şakacı arkadaşı Hz. Muhammed'e:

"Ey Allah'ın Elçisi! Yağın balın sahibi geldi, parasını istiyor." der

Hz. Muhammed (asm) bunun üzerine, şakaya uyarak, ciddi bir tavırla,

"İyi ama sen onu bize hediye getirmemiş miydin?" diyerek itiraz edince de, şakacı

"Param yok ki vereyim." der.

Bunun üzerine Hz. Muhammed (asv) gülerek alacaklının borcunu öder.

 

10- Peygamberimizin dadısı ve Zeyd bin Hârise’nin hanımı Ümmü Eymen, bir gün Peygamber Efendimize gelir ve onu evine davet eder:

 

“Yâ Resûlallah, beyim sizi davet ediyor.”

 

“O da kim, hani şu gözlerinde beyazlık olan adam mı?”

 

“Beyimin gözlerinde beyazlık yok yâ Resûlallah!”

 

“Evet, gözlerinde beyazlık var.”

“Vallahi yok yâ Resûlallah.”

 

Gülümseyerek, “Hiçbir insan yoktur ki, gözlerinde beyazlık bulunmasın.”

 

 

11-Bir arkadaşı kendisinden bir binek devesi ister. O (asm);

"Olur, seni bir dişi deve yavrusuna bindirelim."der.

 Arkadaşı şaşırarak, itiraz eder.

"İyi ama ey Allah'ın Elçisi, ben dişi deve yavrusunu ne yapayım. Bir işime yaramaz ki."

 Develeri, dişi develerden başkası mı doğurur, diyerek latife yapar.

 

 

12-Suheyb bin Rumi (r.a) anlatıyor: Bir gözüm ağrıdığı halde Nebi (s.a.v.) yanına gitmiştim. Önünde ekmek ve hurma vardı. Bana:

-Yaklaş ve ye buyurdu.

Ben de hurma yemeye başladım. O ara Rasulullah (s.a.v.) bana:

-Bir gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun, dedi. Ben de:

-Ey Allah'ın Rasûlü, ben ağrımayan tarafla yiyorum, dedim.

Bu cevabıma Nebi (s.a.v.) güldü.

 

13- Allah Rasulü çocukları över ve “Hadi yarışın bakalım. Kim bana önce ulaşırsa ona şunu şunu vereceğim” derdi. Çocuklar da koşarlar, omzuna kucağına çıkarlardı. O da onları öper ve ödüllendirirdi.

 

14- Rasulüllah’ın azatlı kölesi Sefine (kelime anlamı gemi demektir) diyor ki, 

Bir yolculukta taşımam için verdikleri yük bana ağır geliyordu. Şikâyette bulundum. Efendimiz, latife yaparak,

 Çıkınını yay bakalım, dedi. 

Herkes eşyasını ona doldurmaya başladı.

 “Hadi şimdi taşı, çünkü sen sefinesin (gemisin) ya!” Buyurdular.

 Vallahi bu latife üzerine bana iki üç deve yükü yükleselerdi bile vız gelirdi.

 

15- Hz. Ali (ra) ile beraber kahvaltı etmektedirler. Hz. Muhammed (asv) yüzünde bir gülümseme... Hissettirmeden, yediği zeytinlerin çekirdeklerini Hz. Ali (ra)'in önüne yığar... Sonunda Hz. Ali (ra)'ye önündeki zeytin çekirdeklerini göstererek;

"Ey Ali, ne kadar da çok zeytin yemişsin?" der. 

Hz. Ali (ra), görünümü son derece ciddi, cevap verir.

"Evet, ey Allah'ın Elçisi! Fakat siz de çekirdekleriyle beraber yemişsiniz. Baksanıza önünüzde hiç çekirdek yok."

 

16- Hz. Enes’in hep Efendimizin yanında ve onun hizmetinde bulunduğunu herkes bilir. Rasulullah bazen Enes’e latife yapar ve “Seni gidi iki kulaklı!” derlermiş.

 

17-Peygamberimiz (sas) bir gün torunları Hasan ve Hüseyin’i iki omzuna oturtmuş hâlde ensardan bir topluluğun sohbet meclisine girdiğinde onu bu hâlde görenler,

 "Atınız ne kadar güzelmiş!" diye şaka yapmaktan kendilerini alamamışlardı.

 Her ne kadar oradakiler, Hasan ve Hüseyin’e hitap etmişse de Hz. Peygamber (sas),

 "Onlar da ne iyi binicidirler!" diye şakaya karşılık vermişti.

 

Ya Nebi, sana ümmet olmak ne büyük bir bahtiyarlık.

Salât sana selam sana.

  Sallalâhu aleyhi ve âlihi ve selem. 

Selam ve duayla

SEYİTHAN KAYA



Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor