Tarih: 17.04.2022 17:06

KÜRT TARİH VE KÜLTÜRÜ YAZI DİZİSİ

Facebook Twitter Linked-in

KÜRT TARİH VE KÜLTÜRÜNDE (MÎR, AŞİRET, AĞA) İLE (SEYYİD, ŞEYH) VE MELELER'IN (DİN ALİMİ) ROLÜ, BUGÜNE YANSIMASI VE ŞİMDİKİ GERÇEKLİK

Başlıklı yazı dizimizin 4.ncüsü

KÜRT EMİRLİKLERİ DÖNEMİ (MOĞOL, KARAKOYUNLULAR, AKKOYUNLULAR, SAFEVİ VE OSMANLI İLK DÖNEMİ) (1258-1514)=250 YIL

             Bu dönemde Abbasi İmparatorluğu Moğollar (İlhaniler) tarafından yıkılmıştır; Osmanlı sultanı,  Tımur tarafından yenilmiştir. İlk olarak İslam kültürü talan edilmiştir.

              Kürt aşiretleri; 1029 da Gazneliler ile Oğuz Boyları arasında çıkan ve Gaznelilileri’ın yenildiği savaşta Oğuz boyları ile yaptıkları ittifaktan ve Malazgirt Meydan Muharebesi’nde Sultan Alpaslan’a verdikleri destekten sonra üçüncü kez Akkoyunlular özellikle Karakoyunlular Konfederasyonları içinde Türkmen boyları ile ittifaklar yapmışlardır. Nitekim iki Konfederasyon da çoğunlukla Türkmen ve bir kısım Kürt aşiretleri konfederasyonlarıdır.

            Karakoyunlularla Kürt aşiretlerinin ittifakı daha dâha barizdir. Zira Bruinessen’ın anlatımına göre : ‘’1450 dolaylarında Kürt Emirliklerin çoğu (Bitlis, Siirt, Hasankeyf vs.), Akkoyunlulara bağlıydı fakat bu bağlılık, daha çok görünüşten ibaretti.’’

            Bir zamanlar; Timular’dan kaçan Karakoyunluların kurucusu Kara Yusuf, dönüşünde kızını eş olarak Bitlis Miri, Mir Şemseddin’e verdi. Karşılığında ise kendisine Mire ait bir toprak parçası hediye edildi ve Timur’un halefleriyle başa çıkmasında yardımcı olundu. Mir Şemseddin; bir vassaldan çok, Kara Yusuf’un müttefiki gibiydi. Daha da batıda Mardin, Amed, Harput ve Erzincan çevresindeki Kürtler, Akkoyunlu hükümdarlarına bağımlıydı.’’(Bruinessen)

             Karakoyunlulara son veren Akkoyunlular da dağılınca onlara bağlı olan zaten pratikte bağımsız gibi yaşayan Kürt aşiret mir ve reisleri; bağımsızlıklarını ilan ettiler.

             Safevîlere ve Şah İsmail’e gelinceye kadar İlhanîler, Timur, Osmanlı, Akkoyun ve Karakoyun Konfederasyonlarına bağıl olan ve olmayan birçok Kürt Emirlikleri vardır. Bunların bir kısmı Eyyubiler, Mervaniler ve diğer Kürt Emirlik ve devletlerinin devamıdır bir kısma da değildir.

              Bu emirliklerin hepsi de Osmanlı Yavuz Sultan Selim ittifakından sonraki süreçte de çoğunluk Osmanlı ile bir kısmı da Safevilerle beraber kendi içinde bölünen veya bölünmeyen MÎRLİK olarak bağımsız veya yarı bağımsız şeklinde varlıklarını devam ettirmişlerdir.

               Bundan sonraki bölümde dile getireceğimiz gibi Kürt Mirliklerin çoğu sadece bir aşiretten ibaret değildir. Tersine birçok aşiretten müteşekkildir. Aşiretler arası dengeyi Kürt Mirleri sağlamaktadır.

               Mirliklerin çoğunda; aynı tarihteki tüm toplumlarda olduğu gibi kast sistemi vardır. Mir’in mensup olduğu aile ve aşiret daha ayrıcalıklıdır.

                Kürtlerin kast sistemi herhangi bir ruhban sınıfına dayanmamaktadır. Elbette Kürtlerin kast sistemi, akrabaları aryan Hindûlarının kast sistemi kadar katı ve bariz değildir. Daha çok Türklerin kast sistemine benziyor. Türklerde, bir Türk vardır bir de ‘Etrakê bî idrak ‘ dedikleri Türkmen vardır. Kürtlerde ise Kürt veya torun vardır bir de Kurmanc dedikleri göçebe Kürt köylüsü vardır.  Enteresan olan, Kürtlerin üst kast sınıfı çoğunlukla şeceresini mutlaka Müslüman Arap büyüklerinden birine dayandırmasıdır. Ziya Gökalp Kürtlerin kast sistemini; siyah Kürtler (Kurdên reş) ve beyaz Kürtler (Kurdên gewr) diye ikiye ayrır.

              Bu emirliklerin içinde bağımsız emirlikler olarak Hasankeyf Emirliği (Eyyubilerin devamı olduğu söylenir), Hakkarı Emirliği (çok uzun süreli bir emirlik), Çemişkezek Emirliği (Şah İsmail’e destek veren emirlik) ile Bitlis ve Botan Emirlikleri en çok dikkat çeken Emirliklerdir.

              Bu süreç içerisinde en çok irdelenmesi gereken konular: Şah İsmail kim, Kürt Mirlikleri ile niye anlaşamadı? Mevlana İdrisê Bitlisî kim, Osmanlı ile niye ittifak yaptı? Bağımsız hareket edemez miydi? İdrisê Bitlisî bir hain miydi yoksa büyük bir devlet adamı mıydı? Mirlikler, Osmanlı ile ittifak yapmasalardı ne olurdu? Osmanlı, Kürt Mirlikleriyle ittifak yapmasaydı ne olurdu? 

               Gerçek şu ki: tarihi olaylar, vaka ve olgular elbette birbirleri ile ilişkili, irtibatlı ve bağımlıdır. Ama olgunun vuku bulduğu zaman diliminde konjektörel koşullar, şartlar, imkânlar, fırsatlar, toplumsal bilinç düzeyi, sosyal ve teknolojik imkânlar ile dünya ve küresel gidişat hiçbir zaman aynı değildir. Dünün koşullarını bugüne oturtursanız veya bugünün şartlarına göre geçmiş tarihi irdelerseniz yanılırsınız. Her olgu kendi dönemin şartları, mecrası, imkân ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.

           Safevilere gelince Araştırmacı Mele Abdullah Varlı ile başka birçok araştırmacı ve Şah İsmail’ın nesep ve mezhep itibariyle mensubu olduğu "Safvat al-Safa" isimli tarikat yazmalarına göre Safevi ailesi, Sülaleye adını veren ataları Şeyh Safiüddin İshak Erdebili Kürt asıllıdır. Bu sülale Moğol çağından beri bilinmekteydi.

          Şah İsmail’ın mensup olduğu tarikatın orijini Sünni olup, dedesi Şeyh Cüneyt döneminde Şia’ya geçip aslen Kürt olmakla beraber Türkmen aşiretleri üstünde zemin bulup etkili olmuştur. Tıpkı Bediüzzeman Saidî Kürdî Hazretleri’nin Barla’ya sürgünden sonra, Müslüman Türk halk tarafından kabul görmesi ve büyük İslam âlimi Kürtçe konuşmayı kendisine yasak eden Molla Sadreddin Yüksel’in İslami camia içinde bir etki alanı yaratması gibi.

            Akkoyunlular yıkıldıktan sonra etrafına daha çok kendi tarikat mensuplarından 7.000 kişilik bir ordu oluşturan Şah İsmail; Anadolu Göçebe Türkmen, Türkleşmiş gruplardan destek aldı. Hatta çok etkili olmasa da bir kısım Kürt aşiretlerinden de destek alması da muhtemeldir.(Bruinessen anlatımı)

         Nitekim Kürt Çemişkezek Emirleri biat edip bağlılıklarını ilan ettiler. Mirleri başka yerlere görevlendirildi ve Çemişkezek’e Şah tarafından başka yöneticiler tayın edildi.

          Şahlığını ve on iki imam Şia ezhebini ilan eden Anadolu ve İslam coğrafyasında güç kazanan Şah İsmail; ortalığı kasıp kavurdu. Bağımsız Kürt Emirlikleri; Osmanlı Sarayına çok gelin veren merkezi Elbistan olan Dulkadirğulları Beyliği ile beraber savaşarak çok zayiat verdiler.

               Zira Sünni olan bağımsız Kürt emirlik ve eşiretleri Şii olan Şah İsmail’ın Kürt, Türkmen veya Fars olduğuna bakmadan Sünni olan Dulkadirbeyoğulları ile beraber hareket ediyorlardı.

               Şah İsmail, çok kanlı bir şekilde ‘Kürtleri öldürüp yurtlarını yağmalayarak’ Mardin, Cizre ve Musul’da da otoritesini kabul ettirdi. (Bruinessen anlatımı)

                 Bu durumda bağımsız kalmaya çalışan ve bağımsız olmaya çalışan Kürt emirlik ve aşiretleri önünde üç yol vardı:

             Kürt Emirlik ve Aşiretleri;

1. Ya güçlerini birleştirip ölümüne var olacaklardı!

2. Ya Şah İsmail’e ve Yeni Şia yönetimine biat edeceklerdi!

3. Ya da varlıklarını kısmen bağlı veya yarı bağımsız yeni büyüyen Osmanlı ile ittifak kurarak devam edeceklerdi!

               Bu konuda Bruinessen şöyle diyor: ‘’Bu politikalara direnen ve bağımsız kalmaya ya da olmaya çalışan Kürt reislerin ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırıldı. Daha yumuşak bir tavır umuduyla bağlılık sunup Şah’a biat etmek üzere bir heyet oluşturarak onu Hoy’daki kışlık ikametgâhını ziyaret eden 16 Kürt reisi hapse atıldı. Bunlar: Hasankefli Melih Halil, Cizreli Şah Halil, Bitlisli Mir Şemseddin, Hizanlı Mir Davut, Sasonlu Alı Bey, Mir Şah Muhammed Şirvi ve diğer 10 aşiret reisi (1510) . Daha sonra da Şah, güvendiği Kızılbaş aşiretlerinin önderlerini bu mirlerin topraklarını kendisine bağlamakla görevlendirdi.’’ Ki, İranlıların genel siyaset tarzı böyledir, Kasım Lo’yu da toplantıya çağırıp öldürdüler!

            Unutmamak gerektir ki Şah İsmail, On iki İmam Şiiliğini devlet dini yaptığı zaman, Müslüman Kürtlerin çoğu Sünni, buna karşılık Şah’ın askerlerinin çoğu da fanatik ve aşırı Şii idi.

           O dönemin Hıristiyan halkları; felaket üstüne felaket yaşadıklarını, bir tarafta Kızılbaşlar, bir taraftan Çekirgeler diğer taraftan Kürtler diye ifade ederler. (Bruinessen)

           Tarihi bir gerçeklik olarak; Kürtlerin yurdunu ve toprağını kimse kolay kolay zorla zapt etmemiştir. Genelde ittifaklar ve ikna yolu ile birliktelikler oluşturmuşalardır veya diplomaside aza rıza göstermişlerdir.

 Diğer taraftan Osmanlıın durumu da güllük gülistanlık değildi.  Zira Şah İsmail;           

• Erzincan’da kendisini temsilen bulunan Nur Ali Halife Rumlu’yu destekliyor,

• Anadolu’da ayaklanan Kızılbaşlara arka çıkıyor,

• Yavuz’a karşı Osmanlı tahtını ele geçirmeye çalışan Beyazid’ın büyük oğlu Murad’a tam destek veriyor, 

• Üstelik İsmail, Yavuz’un yeminli düşmanı, Yavuz’la Trabzon Valiliğinden beri düşmanlar ve Yavuz’un gönderdiği birkaç orduyu da yenmiştir,

•  Osmanlı sarayına çok gelin vermiş olan Dulkadiroğullarını bitirmiştir.

• Bir taraftan Osmanlı’nın içini boşaltmaya çalışırken, diğer taraftan Beyazid’ın tahtını dolaylı olarak ele geçirmeye çalışıyordu.

                    İşte bu konjektörde Kürt emir ve aşiret beylerinin ayakta durmak için yeni müttefiklere ihtiyacı var ve Osmanlının da Şah’ın belasından kurtulmaya ve İstanbul’un fethinden sonra çağı değiştirmiş, büyümeye ihtiyacı var.

                   Bu aşamadan sonra Şerefname tarihine göre; Akkoyunlu hükümdarlarına danışmanlık ve bilgelik yapan kimisine göre tarihçi diplomat Mevlana İdrisê Bitlisî; kimine göre öngörüsüz hain İdrisê Bitlisî devreye girmiştir.

                  Gerek Şerefname tarihine, gerek Osmanlı tarihçisi Sadettin Efendiye, gerekse Bitlisî’nin Heşt Beheşt adlı ünlü kitabının yazımını devam ettiren oğlunun yazdığı kitaba göre bu süreçte Bitlisî’nin çok ciddi rolü olmuştur.

 1515 yılında İstanbul dönüşünde, Amasya’da Kürt Beyleri ile Yavuz Sultan Selim arasında yapılan Özerklik anlaşması imzalamadan önce Bitlisî padişaha yazdığı mektupta şöyle diyecekti:

               ‘’Ba’zı insî şeytanların müdâhalesiyle Kürt ve Türkmen kabile ve aşiretleri, başlangıçta bir kısım ihtilâf ve ihtilallere ma’rûz kalmışlardır. Ancak Allah'ın lutf u inayetiyle bu menfilikler bertaraf edilmiştir. Ancak düşman durmamakta ve Kürt Beylerini isyana teşvik etmektedir. Bilâd-ı Ekrâd'ın Osmanlı devletine iltihakı, İstanbul'un fethi zaferini tamamlayacak derecede ehemmiyetlidir. Zira bu bölgenin ilhakıyla, bir tarafdan Irak yani Bağdad ve Basra'nın yolları, diğer tarafdan Azerbaycan yolları ve bir diğer tarafdan da Haleb ve Şam yolları açılmış olacaktır. Allah'ın yardımı pek yakındır. " 

                   Yavuz Sultan Selim’den tam güven, destek ve yetkiyi alan Bitlisî; arayış içinde olan 20 tane Kürt emir ve aşiret beyi ile Yavuz arasında iki tarafın rızasıyla bir antlaşma yapmıştır:

1. Bu tarihi anlaşmadan sonra 25 tane Kürt emir ve aşiret beyi Osmanlı’nın yanında Safevilere karşı savaşmıştır.

2. Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail desteksiz kalmıştır, Osmanlı ise güç kazanmıştır. Bu savaşta destek veren Kürt beyleri; zaferin kazanmasına yol açtıkları gibi, Savaştan sonra da Safevilerin saldırılarına karşı çok önemli, hayati ve tarihi bir rol oynamışlardır.

3. Bu tarihi anlaşma sayesinde Osmanlı, rahatlamış ve bölgede güç elde etmiştir.

4. Kürt Beyleri; Kızılbaşlara kaptırdıkları yerleri, kaleleri vs. geri almışlardır.

5. Osmanlı’da ilk olarak, yeni bir yönetim biçim olan, yönetimin babadan oğula geçmesi sistemi Kürtlere özgü getirilmiştir.

6. Akkoyunlu ve Safeviler döneminde, gücü zayıflayan eski aristokrat Kürt mir ve beyleri; bir daha ön plana çıkarak vali, yönetici ve Mir olarak görev aldılar.

7. Kürt aşiretleri ile Oğuz boyları yüz yıllarca sürecek ortak bir kadere imza attılar.

8. Bu anlaşma sayesinde, Kürt mirlik ve aşiretleri bir cihan imparatorluğuna ortak oldular.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —