Ağrı'da tekrarlanan 1 Haziran 2014 yerel seçimleri BDP Ağrı Belediye Başkan adayı Sayın Sırrı Sakık'ın zaferi ile sonuçlanırken, seçimin hemen ardından Sırrı Sakık'ın bir röportaj esnasında yaptığı açıklama tüm dikkatleri Ağrı'ya çekti. Sözleri deyim yerindeyse ülke gündemine bomba gibi düştü. Sırrı Sakık, Türkiye'deki hatırı sayılır televizyon kanallarına konuk edilirken, öte yandan ülkenin tanınmış tarihçileri, Kazım Karabekir'in kızı ve başbakan başta olmak üzere farklı tonlarda tepkilerle karşılaştı.
Peki Sırrı Bey tam olarak ne demişti?. Şehirde militarizmi çağrıştıran isimleri ve simgeleri kaldıracağını belirtmiş ve buna örnek olarak ta Ağrı'nın bir mahallesine ismini veren Kazım Karabekir adının değiştirilmesini ve Ağrı merkezde bulunan Hava Şehitleri anıtının kaldırılmasını göstermişti.
Aslına bakarsanız Sırrı Bey çok haklı. Neden mi? Ağrı merkezde sadece 12 mahalle bulunmaktaydı. Yakın zamanda birkaç büyük mahalle bölünerek sayı 17'ye çıkarılmıştı. Ağrı'nın belediye olduğu tarihten bu yana mahalle ve meskenlere verilen isimlere birlikte göz atalım. Kazım Karabekir Mahallesi, Fevzi Çakmak Mahallesi. Bunlar militarist isimler. Yine Selçuklu Hükümdarı Alpaslan Mahallesi, Osmanlı Padişahları Fatih, Yavuz, Murat
Bitmedi Cumhuriyet , Gazi, M. Akif Ersoy
Son olarak adını Hava Şehitleri Anıtından alan Abide Mahallesi. Aynı isimler birçok okul, sokak, bulvar ve meskene de verilmiş. Allah aşkına soruyorum bu mu ortak değerlere sahip çıkmak, Ağrı'nın ve bu bölgenin hiç mi bir kahramanı, lideri, kanaat önderi, emektarı ve değeri bulunmaz?
İsimi geçen Osmanlı Sultanları ne ise Salahattinê Eyubi ve Kürt Mîrleri de odur. Mevlana Cellaledinı Romi, Haci Bektaşı Veli, Şeyh Edebalı neyse Ehmedê Xanî ,Melayê Cizirî ve Feqiyê Teyran odur. Yunus Emre, M. Akif Ersoy ne ise Mele Mahmude Bazîdî, Xelife Ûsivê Bazidî, Dengbêj Evdalê Zeynikê odur. Bunlar bizim ortak değerlerimiz olmalıdır ki her defasında bütün devlet erkânı bunu dillerine pelesenk ediyor. Peki, soruyorum bu değerlerin şimdiye kadar neden isimleri yaşatılmadı da sadece yukarıda sayılan isimler Ağrı mahallelerine verildi? Ancak bu anlamda bir eşitlik sağlandığı zaman ortak bir zeminde, barıştan kardeşlikten söz edilebilir.
Peki, Kazım Karabekir'in Adı neden Ağrı'da bulunan bir mahalleye verilir ve Hava Şehitler Anıtının gerçek hikâyesi nedir?
Bir jandarma subayı olan Kazım Karabekir'in babası aslen Karamanlıdır babasının görevinden dolayı İstanbul'da 1882 yılında doğar. Orduda belirli görevler yaptıktan sonra Atatürk'a doğuda görev almak istediğini belirtir ve bunun üzerine 1919 da Erzurum'daki Şark Cephesi Komutanlığı'na atanır. 1924'ten sonra İzmir'de Atatürk'e düzenlenen suikasta karışanlar arasında onun da adı geçer.
Türkiye'nin yakın tarih kayıtlarına baktığımızda yaşanan olaylar ve konuların birçoğu hikâye yazılır gibi tarihi kaynaklara geçirilmiş. Gerçekler çoğu zaman yansıtılmamıştır. Şuan Sırrı Beye tepki gösteren tarihçiler tarih yazımında yaptıkları gibi, bölgeyi ve Ağrı civarını da Kazım Karabekir'in düşmanlardan kurtardığını savunurlar. Oysa gerçek olan bambaşka bir şey. O tarihe ve olaylara tanıklık yapmış ve yakın zamana kadar aramızda bulunan birçok bölge insanı olayı daha farklı anlatmaktaydı. Kazım Karabekir'in Ağrı'nın kurtuluşuyla iddia edildiği gibi bir ilgisinin olmadığını sıklıkla dile getirirlerdi. 15 Mart 1918 Tarihinde Ağrının kurtuluşunu sağlayan asıl aktörler Abdülmecit Beg ve Ağrı halkından oluşan halk cephesidir. Bu durumda Abdülmecit Beg'in isminin de bir mahalleye verilmesi gerekmez miydi?
Cumhuriyetin daha ilk yıllarından itibaren devletin uygulamaya koyduğu asimilasyon politikalarından dolayı Biroyê Hesikê Têlî, İhsan Nuri Paşa Şêx Zahir( ve daha sonra aralarına katılan) Halis Öztürk, Nadir Süphandağ ve isimlerini yazamadığım birçok şahsiyetin başlattığı Ağrı Direnişi evrilerek bir özgürlük mücadelesine dönüşür. Ve tarih sayfalarına da Ağrı İsyanları şeklinde geçer. Yine Bilhamdun'da kurulan birleşik Kürt örgütü Xoybun'un yönettiği Ağrı Ayaklanmasının sonuçları ve 7 Eylül 1930'da Ağrı Kürt Cumhuriyeti'nin çöküşü beraberinde Kürtlere karşı büyük bir saldırıyı, baskı ve tahakkümü getirir. Serhat bölgesinin büyük bir kesiminde hâkimiyet artık Ağrı Kürt Cumhuriyeti'ne geçer. Çaldıran, Muradiye, Patnos, Zilan Deresi ve Erciş'in bir kısmının sorumluluğu, dönemin Serhat yöresinin önemli aktörlerinden biri olan Kor Hüseyin Paşa'nın oğulları Nadir Beg ve kardeşi Mehmet Beg'e verilir. (Nadir Beg ayni zamanda araştırmacı yazar Kemal Süphandağ'ın da babasıdır.
Nadir Beg ailesine olayı aynen şöyle anlatır; Patnos ilçesini kuşatmam için geçici hükûmetten tarafıma bilgiler tebliğ edildi. Aynı zamanda Ercişli olan Seyit Resul Berzenciye de haber verildi. Komutamdaki 200 süvarimle İran tarafından Türkiye sınırına geçiş yaparak, Seyit Resul komutasındaki 100 süvarisi ile Zilan Deresi'nde buluştuk toplam sayımız 300 oldu. 30 Haziran 1930 tarihinde Patnos'un üzerine yürüdük şuan Patnos'un beldesi olan Dedeli yakınlarında Xırındas (Meydan dağı) Köyü'ne vardığımızda askerler ile aramızda büyük bir çatışma çıktı. İlk çatışmada yörenin tanınmış simalarında Hesenê Sêçarıx, Sultan Efendi, Akifê Delo ve birçok kişi yaşamını yitirdi. Çatışmada daha önce ordudan elimize geçen ağır silahlar da bulunuyordu. Komutamdaki birliğim çatışmada üstünlüğü sağlayınca savaş uçakları üzerimizde uçuşmaya başladı.
Uçaklar alçak uçuş yaparak üzerimize bomba yağdırmaya başladı. Bombardımanda yine çok kayıp verdik. Ben ve yakınımdaki savaşçılar uçağa yoğun ateş etmeye başladık. Bu esnada uçağın birini vurmayı başardık ve uçak düşmeye başladı. Sonradan askeri birlikler düşen uçağın enkazına ulaşarak olayda hayatını kaybeden iki pilotun cenazelerini alarak, Patnos merkeze götürdüler. Götürülen cenazelerin Eski Hal binası ilçe Jandarma bitişiğine defnedildiğini öğrendik. Daha sonra aynı tarihte Genelkurmay Umumi Müfettişi olan İbrahim Tallı tuttuğu raporunda anlattıkları yukarıda Nadir Beg'in anlattıkları ile bir biriyle örtüşür. Yine olaylarda yer alan ve 1960 yılında iki dönem Milletvekilliğini yapan Halis Öztürk olayı aynen Nadir Beg gibi hatıralarında yakınlarına anlatır.
Patnos'a defnedilen iki pilota ait cenazeler 1950 yılında yerinden alınarak Ağrı merkeze getirilir ve şu anki Atatürk heykelinin bulunduğu alana defnedilir.Bu alana ve mahalleye Abide ismi verilir. İşte bu konuda da göründüğü gibi hakikatler anlatılmıyor. Resmi kaynaklarda farklı bilgiler geçse de aslında olayın gerçeği bu. Belirtmekte fayda var ki önemli olan acıları yarıştırmamak. Zira karşılıklı birçok acılar yaşanmış, kan ve gözyaşı dökülmüş. Bu olayın üzerinden tam 84 yıl geçmiş olmasına rağmen halen benzer durumlar yaşanıyor.
Yüce Allah'a hamdolsun ki barış sürecinin başlamasıyla artık cenazeler gelmiyor. Umut ediyor ve diliyoruz ki bu onurlu barış süreci yasal zeminle taçlandırılır ve halkların kardeşliği klişesi gerçeklik kazanır. Son günlerin meşhur sözüyle yazımı bitirmek istiyorum. Taksimi görüp Lice'yi görmeyen solcular ve sözde demokratlar, Mısır'ı görüp Rojava'yı görmeyen İslamcılardan olmayalım.