KARAKÖSE KALSAYDIK DAHA MI İYİ OLURDU.

KARAKÖSE KALSAYDIK DAHA MI İYİ OLURDU.

.

Başka yerlerde Ağrı adı geçtiği vakit, çoğu zaman Ağrı dağını akla getiriyor. Onun için acaba KARAKÖSE kalsaydık daha mı iyi olurdu. 

Çünkü Karaköse, Ağrı adını aldığından beri yeterince tanındığı söylenemez. Ne yazık ki fazla tanıtanı da yok Ağrı'nın.  

Yöneticiler, SU ve tanıtım gibi acil sorunlar dışında başka işlerle meşguller. 

O sebeple  Ağrı’yı tanıtmaya ve Doğubayazıt’ın içme SUYU stoklarını artırmaya vakit bulamıyorlar bir türlü!

Doğrusunu söylemek gerekirse Savcı Sayan ile birlikte Ağrı, isim ve lokasyon olarak bir miktar tanındı.

Sayan'ın, CHP'yi eleştirmek adına yaptığı açıklamalar, Ağrı’yı ve haritadaki yerini az da olsa gündeme getirmiş oldu. 
Devlet kayıtlarındaki illerin gelişmişlik sıralamasına bakıldığında, sondan birincilik dışında bir özelliği görünmüyor Ağrı’nın. 

Bunu da TUİK, resmen açıkladığı için biliyoruz. 

Yoksa Ağrılı yetkililere kalmış olsaydı bu da belli olmayacaktı. 

Onun için Ağrı’nın bilinen en belirgin özelliği, geri kalmışlık derecesidir.
Fakirliği ve diğer emsal illere nazaran az gelişmişliği, Resmi Gazete kaydı ile tescillendiği halde, her nedense yine de güllük gülistanlık olarak takdim ediliyor.

Kürtçede bir ata sözü var “ malda tıne avranok, nave jınê dindarok” (içi beni dışı seni yakar) misali. 

Bu nasıl bir politika ise Ağrı, merkezi hükümet nezdinde olduğundan değişik takdim edilmekte, böyle olunca da devlet yardım ve yatırımlarının gelmesi sınırlandırılmış oluyor.

Bundan da anlıyoruz ki Ağrı hakkındaki iyi haberlerin çoğu, gazeteci diliyle asparagas.
Her vakit basında duyuyoruz ya da görüyoruz, bir çok il, büyük kentlerde tanıtım günleri düzenliyor; sanatıyla, eğitimiyle, yerel kültürleriyle, yerel ürün ve yemekleriyle sergi ve stantlar açıp, Türkiye insanlarına, kendilerini tanıtmaya çalışıyorlar. 

Daha çok Ankara ve İstanbul’da yapılan tanıtım günlerinde, bir iki istisna dışında Ağrı, bu sunumları yapamıyor. 
Bu da demektir, tanıtılacak bir yerel kültürü, tarihi mekanı, ilginç bir doğası yoktur, ya da bunlar olduğu halde tanıtımı yapacak yöneticilerden mahrumdur. Galiba son şık isabetlidir. 

Daha da önemlisi, önceleri Ağrı Dağına yapılan tırmanışların başlangıç noktası Doğu Beyazıt’tı.

Fakat son yıllarda tırmanışlar daha çok Iğdır tarafından yapılmaya başlandı. 

Dolayısıyla Iğdır, Ağrı Dağına sahip çıkıyor, bölgede ulaşım ve konaklama gibi ciddi yatırımlar yapmış, dağcıları kendi tarafına yönlendirmeyi başarmış bir il. 

Ağrı'nın elinde kalan ise,  Doğu Beyazıt’ın ABDİGOR köftesi, İshakpaşa Sarayı ve Meteor Çukuru, Tartışmalı Nuh’un Gemisi, Balık Gölü...  

Bunları bile yeterince değerlendiremiyor.
Daha düne kadar Doğu Beyazıt büyüklüğünde bir ilçe olan Iğdır, Belediyesiyle, Valiliğiyle, Üniversitesiyle, oda ve STK’ları ile, nerede ise her yıl tanıtım günleri de yapıyor.
Kars, Iğdır ve Ardahan illerinin nüfusuna bakıldığında üç ilin toplamı, Ağrı’nın nüfusu kadar etmiyor. 

O zaman insan düşünmeden edemiyor “bizim ne eksiğimiz var” diye, demek ki vardır
Bir diğer eksiğimiz ise, bu güne kadar Ağrı’nın yönetim standardının hiç değişmemiş olmasıdır. Yasalar ve anayasalar değişti, Ağrı’nın yönetim anlayışı hiç değişmiyor. 

Ağrı'ya atanan bazı Valiler, başlangıçta umut vadediyor, lakin zaman içerisinde onlar da, mevcut düzeni aynen sürdürüyorlar.

Böylece Ağrı, yıllardır hep geriden takip ediyor Türkiye’yi. 

Doğrusu, Savcı Sayan'ın başkan olmasıyla biraz umutlanmıştım. Cumhurbaşkanına yakınlığı sebebiyle merkezi hükümeti etkileyebileceğini ve Ağrı'ya yeteri kadar yatırım ve yardım gelebileceğini düşünmüştüm. Ne yazık ki o da yeterince olmadı.

Öte yandan bütün bu olumsuzluklara rağmen gelen yöneticileri çok başarılı takdim etmek gibi bir huyu da vardır Ağrılıların.

Onun içindir ki gelen idareciler hiçbir risk almadan sürelerini doldurup daha büyük yerlere  gidebiliyorlar. 
Diğer taraftan ilde hasbelkader çalışan bir Ağrılı yönetici varsa onun da canına okuyoruz. En ufak bir hatalarını affetmiyor, hemen şikayet ediyoruz. 

Çünkü Ağrılı bir yetkiliyi harcamak çok basit. 

Hele hele bir iki malum yaftalardan da yapıştırdık mı hemen yolcu ediliyor. Onun için 600 bin nüfuslu Ağrı’da yerli yönetici yok denecek kadar azdır.
Bu itibarla bütün illerde, ekonomik ve sosyal göstergeler devamlı yükselişte iken, Ağrı, nerede ise dibe vurmaya devam ediyor.
Başka bir ifade ile dışarıdan gelen bazı bürokratlar, bir şeyler üretmeden, ya da bir proje geliştirmeden Ağrı’yı, sadece ilk basamak olarak kullanıyor, dolayısıyla 81 il içindeki sondan birinciliğimiz yıllardır devam ediyor. 

Unutulmaması gerekir ki Ağrı’nın sorun ve sıkıntılarını en iyi Ağrılı bürokratlar bilir. 
Dikkat edilirse çevre illerdeki, il ve şube müdürlerinin çoğu yerlidir. Çünkü yerli yöneticiler, kendi yörelerinin  sorun ve sıkıntılarını biliyor ve ona göre projeler sunuyorlar. 

Örneğin özellikle Doğubayazıt'ı bekleyen SU sıkıntısını, Ağrılı kamu görevlileri çok daha iyi biliyor.

Biz de ise tam tersi bir durum söz konusudur. 

Bildiğim kadarıyla yerel bir kuruluş olan  İl Özel İdare sekreteri dışında, yatırımcı kuruluşların başında Ağrılı yetkili yoktur. 

Bu satırları yazarken Turizm Müdürü Muhsin Bulut'un da görevden ayrıldığı haberini aldım.

Binaenaleyh  milletvekilimiz Sayın Ekrem Çelebi'nin, Ağrı’nın bu durumunu göz önüne almasını,  İl Tarım, DSİ, Sanayi - Ticaret gibi yatırımcı kuruluşların il müdürlüklerini, yetişmiş Ağrılı bürokratlardan  tercih etmelerinde yarar olduğunu tavsiye ederim.



Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor