Tarih: 08.04.2015 09:25

KADIN ŞİDDETİNİN DOĞU” HALİ

Facebook Twitter Linked-in

Bilge Egemen

Kemal Soğukdere

Yazıyor

Gece yarısı tuvalete gitmek için uyanıyor. Kocası yatakta değil. Tuvaletin ışığının açık, kapısının aralık olduğunu fark ediyor. İçeriden gelen rahatsız edici bir ses de var. Sanki metalin birbirine sürtünme sesi gibi. Yaklaşıp aralıktan bakıyor. Kocası eline iki büyük bıçak almış, birbirine sürtüyor.

Öldüreyim mi? Öldürmeyeyim mi?”

Papatya falı bakar gibi. Ama bu fal değil, kocası kendi kendine mırıldanıyor. Belli ki yine büyük bir fırtına yaklaşıyor.

O sırada üç kızları en derin uykularında. Babaları rahat verse rüyalarında balon kovalayacak yaştalar. Ama doğdukları günden beri rahat vermiyor. Bakalım nasıl atlatacaklar geceyi ya da atlatabilecekler mi? O geceyi atlatıyorlar ama o gece son olmuyor.

10 yıl kocasından şiddet gören Pembe'nin hikâyesi Güneydoğu'nun bir köyünde başlıyor: İyi ki çocukluk denen şey varmış. Sonrasında ben yaşamadım. Başka bir şehrin başka bir köyünde yaşayan teyze oğluyla evlendirdiler. Kayınpederim, kaynanam, kaynanamın kuması, eltiler, çocuklar hep birlikte yaşıyorduk. Beni ilk defa evlendikten iki hafta sonra dövdü. Zaten gözleri hep garip bakıyordu. Hep sinirliydi, sıkılıyordu. Hiçbir yere sığmaz, duramazdı. Kimseye dayanamazdı.”

Kocasının esrar kullandığını, geçmişinde ara ara hapse girip çıktığını ve hatta hüküm giyip arandığını ilk dayaktan sonra öğrenmiş: Kocam dediğim resmi değil. İmam nikâhlıyız.”

Pembe hamileyken kocası arandığı için İstanbul'a kaçmışlar: Dedim ki kendi kendime, bu yol, yol değil. Ama ben ne yapabilirim?”

Üç kızının ardından bir de oğlu olmuş.

Kocam badana, boya, elektrik, her türlü tamirat işinden anlardı. İş bulur ama ikinci gün gidemezdi. Çünkü gece yatamaz, sabah uyanamazdı. Kovulurdu.”

Kocası bir yandan kavga, uyuşturucu, silah hikâyelerine bulaşır, bir yandan da evde eziyet çektirirmiş. Çocuklara kahvaltı mı hazırladı? Böyle iğrenç mi hazırlanır kahvaltı? Pardon çocuklara böyle güzel hazırlıyor da kendisi dış kapının mandalı mı? Yoksa namussuz kadın kahvaltıyı başkasına mı hazırladı?

Nefes aldığım tek zamanlar kocamın hapse girdiği zamanlardı.” diye anlatıyor.

Cezaevinden salındığında başlar sil baştan eziyetler. Kırık camlarla Pembe'nin ellerini parçalamalar, prizleri sökmeler, ‘İçinizde şeytan var!' deyip elektrik vermeler, bir yaşındaki oğlunu odaya kilitleyip bayıltana kadar ağlatmalar, sonra kapıyı çerçevesiyle söküp atmalar.

Ama o son gece kocası kızının boynuna bıçak dayadığında basar artık en büyük çığlığı. Sabah çocukları alıp otogara gider.

Memlekette ağabeyleri karşılar: Evimiz evin, ocağımız ocağındır.” derler. Ama bu misafirperverlik sadece Pembe için geçerlidir. Ağabeyleri, yengeleri Bunlar el âlemin çocuğu, kalacaksan bir sen kalacaksın, bu çocukları nereye yollayacaksan yolla.” diye tuttururlar.

Bizim orada çocuklar babanın kanını taşır diye bakılır. Ağabeyimle kocam arasında kan davası başlasa oğlum da ağabeyimin kanlısı olur. ‘Ölürüm vermem çocuklarımı.' dedim. Sonra bir kadından KAMER'i (Kadın Merkezi Vakfı)[1] duydum. Gidip derdimi anlattım. Valiliğe, belediyeye yönlendirdiler. Para, kömür yardımı almamı sağladılar. Başka yerde 150 liraya ev buldum. Kirasını ödüyorlar, 440 lira da aylık bağladılar. Çocukları okula verdim. Dünyalar benim oldu. Kocam da hapse girdi, çıkıp gelmedi.”

 

Bu rahat iki yıl sürmüş. Ekim 2014'te kocası hapisten çıkınca onları aramaya başlamış. Köye gelmiş. Köydekileri yıldırmış. Havaya kurşun sıkıp kaçırmışlar. Korkup çocukları okula yollamadım. Okula gidip adresi müdüre sormuş. Vermeyince pense çıkarıp müdürün kulağını koparmaya çalışmış. Bulup öldüreceğim o kadını diye bağırmış.”

Pembe yakın zamanda perdenin arkasından sokağa bakarken görmüş onu. Kalbi çıkacak gibi olmuş. Hâlâ arıyormuş onları.

Peki, sormayacak mısın abla?” diyor. Neyi?” Diyorum. Katili olmayı düşündüm mü diye sor.” Düşündün mü?” O da bir can. Ben cana nasıl kıyarım? Bir de şöyle düşündüm: Benim bütün bu yaşadıklarım bu dünyada geçmedi. Başka bir dünyaydı orası.”

Şiddet coğrafya tanımıyor

Ama o dünya gerçek. Pek çok şehirde benzer şiddeti yaşayan, benzer hikâyeleri olan kadınlar var.

KAMER Mardin Şubesi Başkanı Tülay Elçioğlu yüzlerce şiddet hikâyesi dinlemiş. Kadınlar Doğu illerinde daha fazla şiddet görüyor diyemeyiz. Kadınlar coğrafya gözetmeksizin şiddet görüyor. Ayrıca şiddetin şiddet sayılması için ille de fiziksel olması gerekmiyor.” diyor.

Elçioğlu şu sıralar Mardin'i ve ilçelerini gezip kadınlara Acil Koordinasyon Kurulu'nun Güçlendirilmesi Projesi'ni anlatıyor. Bu proje Türkiye'de bir ilk. Tutarsa diğer illere yayılacak.

Proje, KAMER, Mardin Valiliği ve Aile ve Sosyal İl Politikalar Merkezi (ASPM) tarafından 2013'te başlatılmış. Birleşmiş Milletler Kadın Dostu Kentler Ortak Programı da onlara maddi (2015 için 25 bin TL) destek vermiş. Proje kadına şiddet karşısında, bir il veya ilçedeki bütün kurumları (emniyetten jandarmaya, hastane başhekimlerinden kaymakamlığa) bir araya getirip çözüm konusunda ortak hareket etmelerini hedefliyor. Bunun için 24 saat açık bir cep telefonu hattı var: 0 530 664 44 10.

Geçen yıl bu telefona 250 kadın başvurmuş. Bir kadın o telefonu aradığında o sıradaki ihtiyacına göre gerekli olan kurumlar harekete geçiriliyor. Örneğin psikolojik destek ya da darp raporu gerekiyorsa hastane devreye sokuluyor. Şikâyette bulunacaksa karakol.

Elçioğlu'nun karşısında bu kez Mardin'in Ömerli ilçesinde bir lisenin salonunda toplanan kadınlar var. Kimi komşusu, kimi kaynanasıyla gelmiş. Şiddeti dayaktan ibaret sanmayın. Bağırmak, hakaret etmek, aşağılamak, korkutmak, kıyaslamak, kıskanmak, ne giyeceğine, kiminle görüşeceğine karışmak, çalışmasına izin vermemek, zorla çalıştırmak, maaşını elinden almak, mirasına el koymak…”

Ah!” diye iç çekiyor salondaki kadınlardan biri.

Elçioğlu'nun sıralamaya devam ettiği bazı cümleler bazı kalpleri tam 12'den vuruyor. Hah işte benim yaşadığım tam da bu!” diyorlar birbirlerine dönüp. Bunun adı farkındalık anı.

Bugün kadınlara yol gösteren 45 yaşındaki Elçioğlu 10 yıl öncesine kadar şiddeti dayaktan ibaret sanırmış. Babası kızlarının sadece ilkokul okumasına izin vermiş. Fakat o ortaokulu da okumuş. Nasıl izin verdiler bilmiyorum, en son çocuktum, arada kaynadım herhalde.” diyor.

17'sinde evlenmiş. Zihinsel engelli bir kızı ve iki oğlu olmuş. Bir kadının okula gitmesine, istediği zaman istediğiyle evlenmesine, çocuk yapıp yapmama kararı vermesine izin verilmeyen; baban, kocan, annen, kaynanan ne derse, ne isterse onu yaptığın buralar için sıradan bir hayattı.” diyor.

Derken çok düşkün olduğu annesi ölmüş. Ardından bütün ablaları kocalarıyla İstanbul'a göçmüş. Yapayalnız hissetmiş kendisini memleketinde, depresyona girmiş.

Kocası acımış haline. Annesine bile gitmesine izin vermediği karısına demiş ki; Mardin'de bir kadın derneği açılmış. Git bir bak istersen oraya.” Dernek dediği yer KAMER'miş.

Tabii kocası bu derneğin kadına şiddetle mücadele eden bir yer olduğunu bilmiyormuş. Zannetmiş ki kadınlar çay, kahve içip, sohbet edecekler, o esnada ördüklerini yardıma muhtaç olanlara verecekler.

Elçioğlu gittiği toplantılardan her defasında daha enerjik çıkmış.

Tülay Elçioğlu Ömerli'deki toplantıda kadınlara şiddete karşı ne yapmaları gerektiğinden bahsediyor. Kesici, delici aletleri ortalıkta bırakmayın. Sesiniz çıktığı kadar bağırın. Karakolda tutanak konusunda ısrarcı olun. Adli tıptan rapor alın. Ücretsiz avukat isteyin.”

Ardından Ömerli Kaymakamı Erol Korkmaz konuşuyor. 80 yaşındaki babaannem bana su getiriyor. Sekiz yaşındaki oğlum susadığında kadınlar, üç yaşındaki kızıma ‘Kalk ağabeyine su getir.' diyor. Lütfen cinsiyet gözetmeden eşit davranın çocuklara. Anne karnında başlamasın kız çocuğunun mutsuzluğu.”

Toplantı bitiminde Elçioğlu Tüm kaymakamlar böyle değil.” diyor: Bir ilçenin kaymakamına projeye destek vermesini rica etmek için gittik. ‘Ne biçim şeyler sokuyorsunuz kadınların akıllarına, kadınlar susup evlerinde oturmalı.' dedi bize.”

Akşam oluyor. Eskiden burnunu evden çıkarmasına izni olmayan Tülay Elçioğlu, Ömerli'den Mardin'e yola çıkıyor. Yarın da uzun olacak. Aynı şeyleri Kızıltepe'deki kadınlara anlatacak.

Töre, namus, cinayet!

Doğu'da Kadın cinayeti” denilince akla önce töre ya da namus cinayetleri geliyor. Türkiye'de töre cinayetlerini merkezine alan, onları önlemek için Mardin'de 2008'de kurulan tek dernek var: TÖRKAD (Töre Cinayetlerini Önleme, Kadın Potansiyelini Değerlendirme Derneği)

Başkanı Zeynep Alkış şunları söylüyor: Berdelle amcaoğluyla evlendirilmiş hamile bir kadın, sevdiği adamla kaçtı. Yardım istediler. Devlet koruması altında başka ile yerleştirildiler. Hikâye kapandı mı? Hayır. Bir kez aileden ölüm kararı çıkmış. Kadının babasını çarşının ortasında 2014'te, gündüz vakti taradılar. Hak yerini buldu dediler. Töre cinayetleri ataerkil toplumlarda ‘töre' kılıfı altında işlenen vahşettir. Türkiye'de Güneydoğu'yla özdeşleşmiştir. Aslında en çok üç büyük şehirde töre cinayeti işlenir. Ama bu cinayetleri işleyenler de genelde hep Güneydoğu kökenlidir. Kadın cinayetlerinin ne kadarının töre gerekçesiyle işlendiğini bilmiyoruz. Polis kayıtlarına sadece ‘cinayet' olarak geçiyor.”

Alkış ilahiyat mezunu, şu an uluslararası hukuk eğitimi görüyor: Töre adı altında işlenen cinayetleri nasıl önleyebiliriz? ‘Bu işin töreyle alâkası yok, düpedüz cinayet!' diyerek. Yöre insanına şunu anlatmaya çalışıyoruz: Birbirimizi cezalandırmaya hakkımız yok. Konu ahlaki bir şeyse Allah'a havale edin, hukuksalsa da adalete. Bir de kadınların okuması, çalışması, tek başına ayakta durabilmesi gerek. Bizim yörelerde kadınlara 40 yaşına kadar çok zulüm çektirilir. Hayatıyla ilgili hiçbir karar alamaz kadın. 40'tan sonra dört, beş oğlu büyümüştür. Belki torunlarıyla birlikte 10-15 yetişkin erkek olur evde. Artık o yaştan sonra ana baş tacıdır. Meclisin başköşesine oturtulur ve artık ona saygı duyulur. Töre cinayetlerinde de karar verici olur. Kızını öldürmesi için o da oğlunu teşvik eder. Hem ağlar, hem eline silah verir. Kadın bunu niye yapar? Belki yıllarca ezilmiş olmanın intikamını alıyordur, belki de artık o da bu yanlış işleyen sistemi kanıksamış, bir parçası olmuştur.”

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —