İNSAN VE EVLİLİK

İNSAN VE EVLİLİK

Mustafa KIRAÇ

Hemen her canlı türü erkek ve dişiden ibarettir. Türlerde neslini doğurup besleyen taraf hep dişi olandır. Süt ile beslenimi olmayan türlerde bile besleyen taraf yine dişidir.

İnsan fizikiyatının diğer türlerle aynı ve aynı kanuna tabi oluşu, kadın'da ev dizayn tutkusu olarak olarak ortaya çıkmaktadır. Bu tutkudan dolayı "yuvayı dişi kuş yapar" deyimi ortaya çıkmıştır.

Canlı türleri arasında dişi ile beraber erkeğinde yavruların besleniminden, yuva'nın kurulum ve korunumuna kadar, daimi şekilde sorumluluk payı üstlenen tür insandır. Bu insani aile oluşum vaziyeti, ortak ihtiyaçlara sahip olma farkındalığından ibarettir. Aile yapısı olmazsa, bu ortak ihtiyaçlar çeteleşmeyi doğuracaktır. Şehirleşmenin temel yapısı olan aile yerine çete yapısı olsaydı, lider odaklı olacak olan çete bireyleri arasında herhangi duygusal ve manevi bağ olmayacağı için, sağlam temelli şehirleşme tutturulamazdı. Kadın ve çocuklar da erkek ile herhangi bir manevi bağ'a sahip olmayacakları için, sömürülen kısım olurlardı. Erkek egemenli toplum yapısı olurdu. Çete koşullu yaşam biçiminde sömürüde kalacak olan kadın ve çocuk kısmı için birer sorumluluk yüklenici (baba) olmadığında, hak dengelemeye liderin gücü yetmeyecektir.

Empati ve duygusal boyut'tan yoksun olarak tek taraflı menfaat gözetimi ile işbirliği içinde olmak, çeteliktir. Kocasız kadın erkek için istifadeye müsait olacağından, istifade konusunda erkeklerce işbirliğinin kurulma ihtimali olur.

Kadını yuva ile özdeş kılan erkeğin fiziksel güç farkı değil, tabiat programının tamamen kendisidir. Bu programın yapımcısıda insan değildir.

Erkeğin yuva'ya dahil oluşu, hem kadın'ın çocuk yükü açısından, hemde erkeklerin çeteleşmesini önleme açısından kadın ve çocuk için büyük bir avantaj olmuştur.

Evliliği hak etmeyecek kadar bilgi birikimsiz ve uygun olmayacak kadar  özürlü-hastalıklı erkek yada kadın olarak, evliliğin maddi ve manevi sorumluluklarını taşıyamayacak kadar aciz-zayıf sorumsuz yada tercihen elverişsiz olanlar, evliliğin değerine ölçü değillerdir.

On beş yaşına kadar ancak kendine yetebilen insan yavrusunu besleyebilmek için kadın, tek başına ne avlanmayı nede inşaatı becerirdi. Ailevi duygusal bağ, erkeği aile için zorlu zahmetlere katlandırıp mimari ve teknolojik gelişimi sağlamıştır.

Aile yapısı çöküp biterse, zorlu zahmetlere katlanım da biter. Bundan dolayı, kendisinden başka düşünecek insanı olmayanlardan oluşacak olan toplum yapısında çeteleşme dönemi başlar ve bu güne kadarki gelişim, geriye gidiş sürecine girecektir.

Bireyciliğin gelecek kaygısı olmayacağından, toplumsal refah düzeyini umursamasıda olmaz. Sorumsuz ve keyifçi sokak gençliği tarzında bir yaşamla üretimsiz bir tüketimle, tarihin her çeşit maddi ve manevi birikimlerini, bir leş'i yiyip bitirmekle görevli kurtçuklar gibi, ölen insanlık vücudunu tamamen bitirmek üzere yiyip bitirdikten sonra, birbirlerinide yiyip bitirecekler.

Zira ölmüş bir vücutta oluşan kurtçuklar, vücudu yiyip bitirdikten sonra birbirlerini yemeye başlarlarmış. En son bir tane kalıyormuş.

İnsanlık, tarihler boyu zorluklara rağmen bir vucut gibi bugünlere kadar gelişerek gelmiştir. Bu insanlık vücudu ölürse, insanlar bir süre bu vücudun birikimlerini kurtçuklar gibi tam tüketene kadar idare edecekler. Ondan sonra tüketecek bir şey kalmadığında birbirlerini tüketmeye başlayacaklar.

Yaşam biçimleri, ya insanlığı yaşatan bağışıklık sistemi olurlar, yada insanlığı öldürmeye yönelik zararlı mikrop olurlar.

Hangi yaşam biçiminin nereye doğru gideceğini yüksek bir öngörü ile kestirmek mümkündür.

Düzgün ve olması gereken şekildeki evlilik sistemi, insanlık vücudunu yaşatan hücrelerin en mühimidir.

DOĞUBAYAZIT'TA EVLİLİK DURUMLARI

Kısa bir zaman önce gelin denildiği zaman utanan, çekinen ve saygılı olmak anlamını taşırdı. Herkese görünür şekilde yemek yemez ve herkesle tam kapasite konuşmazlardı.

Çekinceli davranan erkeğe, "aynı gelin gibi" denirdi. Peki bu gelin davranışı doğru bir hareket şeklimiydi? Bunun cevabını bulmak için utanmayan gelin çağındaki durumlara bakalım.

Bugün gelin olan kızlar, gittiği yere uymak yerine, orayı kendi isteğine göre dizayn etmeye çalışmaktalar. Hem evlenip hemde canın isteğine göre yaşamayı isteyenlerin yanı sıra, evlenme şartı olarak ev tapusu isteyenler bile oluyor. Yani daha aile olmadan savaş hali başlamış oluyor.

Evlenme işlerinde isteyen tarafın erkek olması, sadece erkeğin yuvaya ihtiyacı varmış algısına sebep olup kız tarafın nazlanmasına yol açıyor. Bu yanlış algıdan dolayı iş'i bozacak derecede nazlanmanın dozunu abartanlar da oluyor.

Fiziksel güç farkından kaynaklı koruma ve iş gücü olarak erkeğin kadına göre da daha avantajda oluşu, isteyen tarafı erkek olarak şekillendirmiştir.

Bugün doğubazıttaki evliliklerde yaşanan sorunlara baktığımızda, yüzde doksan olarak kız tarafından kaynaklandığını görürüz. Eskideki zorlu yaşam koşulları olmadığı halde, düğünden aylar sonra sorunlar ve boşanmalar olabiliyor. Sebeplere baktığımızda genellikle manevi ve psikolojik boyutlu olduğu görülmektedir.

Erkek kaynaklı sorunlara baktığımızda, evlilik yüküne göre bilgi ve bünye yeyersizliği, zararlı alışkanlık ve bağımlılıklar olarak görülmektedir.

Kız kaynaklı sorunlar ise, yine evlilik yüküne göre bilgi ve bünye yetersizliğinin yanında, genelde karşılanması zor olabilecek maddi ve manevi istekler olarak görülmektedir.

Kızlar, bugünün anneleri için eğitim görmesi gereken bir insan değilde, adeta canlı birer oyuncak konumundalar.

Düğünlere baktığımızda, kız'ın getirilişi o kadar şaaşalı ki, dünya'nın herhangi bir yerinde kıraliçelerin bu kadar şaaşalı karşılandığı görülmemiştir.

Ondan sonra psiklolojik bir sahoşluk ve kendinden geçiş bir şekilde düğün atmosferi devam etmektedir.

FAZLACA ABARTILAN DÜĞÜNLER, GELİN VE DAMAT'A YÖNELİK BİR İNSAN HAK'KI İHLALİDİR. İNSAN HAK İHLALİ SADECE KİŞİDEN ALMA YADA VERMEME DEĞİL, KİŞİ'YE DERECESİNDEN FAZLA YÜK BİNDİRMEK DE BİR HAK İHLALİDİR.

Yüksek voltlu şaaşa, gelin'nin kendini aynı yüksek derecede değerli ve bütün o kalabalıktan çok üstün görmesine sebep olur.

Fazlaca yükseklere çıkartılmış ve bünyesi  ile bilgi birikiminin kaldıramayacağı derecede yüksek psikoloji aşılanmış insana, bir çay yap demek bile onun için bir hakaret anlamına geçer. Yani gençlerin yaşadıkları sorunlarda büyüklerin payı büyüktür.

Bilinçsizlik, duyarsızlık ve ilimsizlik, farkında olmadan sorunların temelini atar.

AİLE KURMAYA ADAY OLAN KİŞİLERE GÖREV VE SORUMLULUKLARININ KENDİLERİNE BİLDİRİLMESİ GEREKİRKEN, KİLOLARCA ALTIN TAKMANIN KURULACAK AİLE İÇİN FAYDALI  BİR ANLAMI YOKTUR.

Bu durum, gösterişe gelin ve damadı araç etmektir. Maneviyatı sağlıklı bir aile olunması isteniyorsa, bunun gerekleri üzerinde önceden düşünülüp ona göre uygulamaların düzenlenmesi ve yapılması gerekir.

Her çeşit iş'e yönelik eğitim ve öğretim kurumları varken, nedense toplumun ana direği olan aile için bu durum kendi haline bırakılmıştır.

Evlilik için ehilyet ve karne gibi belgelerin olması, gereken duyarlılığın oluşmasına yardımcı olacaktır. Bu ihtiyaç çoktan doğmuştur. Aile sağlığı toplum sağlığıdır.

Birinci ve ikinci dereceli evlilik ehliyetleri olabilir. İkinci derece ehliyetlilere yakın çevre gözetiminde ve sorumluluğunda olabilir. Bunlar birer örnektir. Sorunsallık içinde bocalamamak için daha da çoğaltılabilir.

BİRAZ DUYARLI OLUP KAFA YORMAK, her türlü sorunu çözmeye yeterli olur.



Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor