Aynen ilim ve bilimin çemberleri büyüdükçe bilinmeyenin her zaman bir adım önde olduğu gibi.
Yol yapımına heves ile girişmeye başlarsak, gözden kaçıracağımız bazı ihtiyaçlar, daha sonra önümüze zorluk olarak çıkacaklar.
BİRİNCİ İHTİYACIMIZ insan yolunu topyekün olarak ruhen ve aklen kavrayıp hazm edebilmektir. Bu psikolojiyi edindiğimizde yol, aşılıp giderilmesi gereken bir ihtiyaç olarak önümüzde duracaktır. Bunun için konuyu gündemde tutarak, eski dünya düzeniyle şekillenmiş nesilin hükmü çürüyünceye kadar beklemek gerekli. Bu bekleyiş, o zamana kadar şu anki bizleride defter dışı ederse de, sonraki bizleri yol yapımı için hazır hale getirecektir.
Şimdilik yolun maketini, oyuncağını ve filimlerini yapmaya başlayabiliriz. Bu uygulamalar, eski anlayış biçiminin gidişini beklerken, yeni anlayış biçimini yol'un özünü yapmaya hazırlamak olacaktır.
ZARARLI BİR MADDE TİRYAKİSİ OLMUŞ BİRİ GERÇEKTEN MADDEYİ BIRAKMIŞ OLSADA, TEKRAR KULLANMA İHTİMALİ VARDIR.
MADDEYİ BİLMEYEN VE BULMAYAN BİRİNİN İSE KULLANMA İHTİMALİ YOKTUR. Çatışmacı eski nesil heves ile yol yapımına başlasada, tekrar çatışıp bu çatışmacılığı yeni nesile de bulaştırma ihtimali vardır. Çatışmayı bilmeyen nesil için böyle bir ihtimal yoktur. Dünya, bu çatışmayı daima sonrakine bulaştıra bulaştıra bu günlere gelmiştir. İNSAN YOLU'NUN BU BULAŞIKTAN UZAK TUTULMASINI GEREKTİREN DEĞERİ VARDIR. İlerisi için bu yolun yapımını onaylıyorsak, şimdiden savaş filimlerini ve oyunlarını rafa kaldırmamız gerekecek.Tarihin olmuş savaşlarına dair tüm bilgilerinde rafa kalkması gerekecek. Yeni dünyalar keşfedip oralara taşınma odaklı mücadele biçimleri ön plana çıkarılmalıdır. Savaş ordularının varlığı, bu mücadele içinde çalışma orduları olarak devam edecektir.
MÜCADELE, REFLEKSİ BİR YASA'YA DÖNÜŞTÜĞÜNDE, BİRBİRİMİZE KARŞI ENERJİ GİRDABIMIZ OLAN TEDBİRİ ELDEN BIRAKACAĞIZ. Refleksi yasa nedir? Suyu bardakla içerken, bardağın belli bir hızla yukarı doğru kalkması gereken matematiksel bir hesabı vardır. Bu hesabı uygunca tutturan etken, refleksi yasadır. Yudum miktarı ile bunu belirleyen düşünsel mühendislik değil, refleksi yasa'nın mühendisliğidir. düşünmeye dayalı mühendislikten daha hızlı ve daha kusursuzdur. Vücut hareketlerimizin büyük çoğunluğu düşünmeye değil, refleksi yasa'ya bağlıdır. Örnek; göz kapağımızın çalışması düşünsel değil refleksidir.
Mücadelenin refleksi bir yapıya dönüşmesi için alt yapı çalışmalarına başlamalıyız.
Bunun için birinci adımımız, psikoljik yapı şeklimizdir. Bu yapı şeklimize bir nizam getirebilmek için yeni kavramlara ihtiyamız vardır. Şu anda yeryüzünde bulunan her çeşit huy, karakter, anlayış, inanç, kapasite vücut şekilleri vs. çok çeşitliliğe sahip toplumların ortak ismi insandır. Buna benzer olarak insanların, ismi henüz konulmamış ortak bir yönleri daha vardır.
Bu yön, bildiklerinin dışında bilmediklerinin olduğuna dair olan farkındalıktır. Bu farkındalık, en bilgilisinden en bilgisizine kadar geçerlidir. Bütün bilgi düzeyleri son'a ulaşmış değildir. Her düzeyin önünde bir sonraki adım vardır. Bilgi sonsuzluğu, son'a ulaşım diye olmayan bir şeyi kimseye veremezsede, sosuzluğun kendisi ilerleyiş sebebidir. Tüm insanlar bu noktada hemfikir olarak buluşuk vaziyetteler. Yani, bildiklerinin dışında bilmediklerinin olduğuna dair farkındalık içindeler.
DUYGUSAL ORTAKLIĞIN TANIMI İÇİN YENİ BİR KAVRAM VARVAY.
Her İnsan, her yeni öğrenim karşısında irili ufaklı bir şaşkınlık ve hayranlık duygusu yaşar, Bu ortak noktalara uygun düşen isim ise VARVAY'dır. Var ile vay'ın birleşimidir. Var, var olan ne varsa hepsini kast eder. Vay ise, varlığa karşı duyulan şaşkınlık ve hayranlığı içerir. Kapasite ve mantık ölçümüz, varlığı en temelde vay ile karşılamaktadır. O yüzden tüm çeşit insanların psikolojik alemdeki temel ortaklıklarının ismi VARVAY'dır. Yani varlığa karşı olan şaşkınlık ve hayranlıklarıdır. Varvay, bu ortaklığı kavrattıran yeni bir kavram olarak dile getirilmeyen duygudaşlığın dile getirilme ihtiyacını karşılar. Genel bütünleşme, buna benzer ortak kimlikler etrafında gerçekleşebilir. O yüzden ortak kimliklerimizi daima ön planda tutmamız gerekmektedir.
KİŞİ'NİN NE OLDUĞU, NERELİ OLDUĞUNDAN DAHA MÜHİMDİR.
Hepimiz dünyalıyız. Bunu dünya dışı kimselerin gelip söylemesini beklemeden kendimiz fark etmeliyiz. Birbirini tanımayan iki kişi bir araya geldiklerinde, karşılıklı olarak "varvay" demekle psikolojik akrabalık bağına bürünebilirler.
KİŞİ KİŞİYE VARVAY DEDİĞİ ZAMAN "ben varlığın hayranı ve şaşkınıyım, sende bir varlık olduğun için seninde hayranın ve şaşkınınım. O yüzden sevgim ve saygım seninledir" içerkli mana itibarı ile BİRBİRLERİNE GÜVENİLİR OLDUKLARINI İLETMİŞ OLURLAR.
Varvay oluş, belli bir evreden geçişin verdiği insan oluş diplomasıdır.
Bizler, yolumuzu musibetlerle değil, nasihatlerle bulursak kârlı çıkacağız. BİR MUSİBETİN YAPTIRDIĞINI BİN NASİHAT YAPTIRAMIYOR sözü, düşünceden uzak mahlukatlar için geçerlidir.
Uzaydan başkaları dünya'ya negatif anlamda musallat olsalar, el birliği yapma gereği düşünmeye ihtiyaç bırakmadan refleksi olarak gerçekleşir.
Bizler, düşünebilen varlıklar isek, olması gereken bazı uygulamalar için musibete ihtiyacımız olmaz. Düşe çarpa yol buluş, kör ve sağır oluş yada karanlık ortam için normaldir. Sağlam uzuvlarla aydınlık içinde düşe kalkma ile yol bulmak, insani derecesi düşük bir esaretlik özürlülüğüdür.
İnsanların birbirine karşı olan övünüm duygusu ilerleyişleri için kör olmalarına, anlık hazlara esir oluşuları da sağır olmalarına sebeptir.
Ruhani sevgi, nefsani hazlara rehber olamadığı zaman küçülme, rehber olabildiği zamanda büyüme olur. Çekirdeğin verimli bir ağaç olup işe yaraması için, diğer elementlerle sevgiyle bütünleşip kabuğundan çıkarak büyümesi şarttır.
Düşünce'nin boynuna tasmasını takan nefsani haz güdüsü, onun kendisini geçecek kadar büyümesini engeller. Yapılması gereken birşeylerin yapılmaması halinde dünya'nın bir kaç saat sonra yok olabileceği durumu olsa bile, bundan habersiz olan çocuğu oyuncaklarıyla oynamaktan alıkoymaz.
MAL MÜLKLE OLAN ÖVÜNÜM, oyuncağına tabi olmuş ve gidişattan bihaber olan çocuk olmaya sebeptir.
MAL'A SAHİP OLAYIM DERKEN, ONA ESİR OLDUĞUNU FARK EDEMEYENİN DÜŞÜNCESİ, MAL HAPSİNE GİRMİŞ OLUR. Hakikat bazında insan için olmayan ve olamayacak olan sahiplik ve övünün olguları, tek olan ALLAH a ait olduğu için bunlara bürünen insanı, toprak altında kalıp başka alemlere açılamayan çekirdeğe benzetir. Sahiplik övünümü ilerleyişi durdurur.
İNSAN SAHİP OLAN DEĞİL AİT OLANDIR. Bunu benimseyemeyen dünya insanı, sahip olacağını zan etme ile birbirlerini kırıp geçirmişlerdir. İNSANLAR, BÜYÜK BİR UYANIŞA MARUZ KALMADIĞI SÜRECE, ONLARI UYUTANIN HÜKMÜ İLE BİRBİRLERİNİ YOK ETMEYİ SÜRDÜRECEKLERDİR. Ruhsal düşüncenin rehberliği, ihtiyaçların temini ve hazların dizaynı için vardır. Ruhsuzlar ihtiyaç ve haz için çatışırlar, ruhlular ise bunlar için çalışırlar.
Düşünüp çözüm bulamayanların çatışmaktan başka yolu olmaz. Bu gerçekliğin genel boyutlusu ile büyük uyanış sağlanamazsa, büyük yok oluşa giden yolda olunur. O yüzden ihtiyaç ve hazlar dizaynı pozitif aklın hükmünde olmalı. Yani ruh'un.
YENİ DÜNYA DÜZENİ söylemini ortaya çıkaran psikolojik etkinin altında yatan gerçeklik, huzur ve geleceğe umutla bakma isteğinin bakışıyla görünen bozulum ve çöküş ihtimalleridir.
İnsanın his özelliği, olaylardan gidişatın yönüne dair tespitlerde bulunmaya muktedir olduğu için insan, geleceğe yönelik bir şeyler yapma gereği duymaktadır. Genel gidişata yönelik öngürü için öne baktığımızda, genel birliktelik gereksinimini görürüz.
Önümüzde dünya'nın, sorunlara yol açmaya doğru giden bir nüfus artış hızı vardır. Bu hızı dengeleyebilmenin yolu küresel çözüm birlikteliğidir. Küresel sorunları çözme birlikteliği, içinde olunan çağ itibarı ile bir zaruret haline gelmiştir.
MEVCUT DÜNYA DÜZENİNDEN DOLAYI İNSAN NÜFUSU BİRBİRLERİNE KARŞI SİLAH KONUMDA OLMUŞTUR.
Nüfusun silah konumundan çıkmasını ve silah olarak kullanılmamasını ancak savaştan uzaklaşmış bir dünya'nın ortak genel kararlarıyla sağlanabilir.
BİZ KAVRAMININ ÇAPINI GENİŞLETMEK.
BİZ KAVRAMININ KARANLIKTAKİ BOYUTUNUN AYDINLIĞA ÇIKIŞIYLA UFUKLAR GENİŞLEYECEK.
Sürdürülebilir sükunetli bir dünya yaşamı ve eko sistemin sağlığı bizlere, eski dünya düzeniyle devam etmenin zor olduğunu göstermektedir. Yeni dünya düzeni'nin yeni anlayış biçimindeki tüm dünya'yı saracak olan "biz" kavramı çemberine eko sistemininde dahil edilmesi, koruyucu duygunun geniş çaplı olması açısından mühim olacaktır.
Biz denildiğinde sadece tüm insanlar değil, ağaçlar ve kuşlar gibi yaşamın tüm parçaları da "biz" kavramına dahil olmalıdır ki insanlık, üzerinde bulunduğu dal'a dair farkındalığı besleyip onu kesme şaşılığında bulunmasın. Tabiat insanlığın yaşam dalıdır. İnsan, çeşitli hırslar doğrultusunda bilerek yada bilmeyerek tabiatın tahribatına sebep olabilmektedir.
Bütünsel kapsayıcı biz kavramı, kuytusal köşelerin sohbetlerinden çıkıp, tüm dünya ile tanış olmak üzere dünya sahnesinde yerini almalıdır. Herkes bu kavramı bütünü kapasayan en hakiki manası ile kullandığında, bunu duyan yeni kulaklar, hakikati olduğu gibi öğrenip benimserler.
YERDEKİ OT'TAN KOPUK YAŞAYAMIYORSAK, BU OT BİZ SÖYLEMİNE DAHİLDİR.
Bu bir hakikattir. Herkes bu hakikati gün yüzüne çıkardığı zaman, aydınlığa giden yolda bir adım daha atmış oluruz.
YETENEK NEDİR?
Bilindiği gibi biz insanlar kabiliyet ve yeteneğimizle diğer canlılara fark atmaktayız. Genel olarak bu iki kavramı aynı anlamda kullanırız. İçinde olduğumuz yaşami durumumuz, bunları farklı manalara ayırmayı gerektirmektedir. Yetenek, YETEN EK olarak belli derecelere göre artı bir derecenin daha ekli oluşunu ifade eder. YETEN EKLİ, KENDİ KENDİNE YETEBİLDİĞİ GİBİ, YETERSİZ OLANLARADA YARDIMINDA BULUNABİLENDİR.
Yetenek, yaşam için pozitif gerekliliklerin icrasında bulunabilme yetisidir. İnsanlar, yetenekleri vasıtasıyla dünya'yı yaşamsal olarak inşa ederler. YETENEK, insanlaştırma unsurlarının en mühim olanlarındandır. Yetenekli kişi, daima pozitif olarak hizmet etmeyi sever. Yeten ekli kişi, bu ek'in bir inşa sorumlusu olduğunu his ettiği için yeteneğin gerektirdiği icrayı yerine getirmekle görevini yapma rahatlığına kavuşur.
KABİLİYET NEDİR? YETENEK ARASINDAKİ BAĞI VE FARKI NEDİR?
Bilindiği gibi Habil Kabil olayımız vardır. Kabil Habil kardeşini öldürmüştür.
Bundan dolayı insanda tahribat, zarar ve yaşama dair her türlü negatif yaklaşımda bulunmaya araç olabilen özelliğin adı KABİLİ YET olmaktadır. Bu şekilde zarara hizmet eden etkene bir tanım kazandirdığımız zaman, onu kontrol altına alıp belli sınırlar içinde tutabilme imkanımız olacaktır.
Yet demek, bir işe yönelik uygunluğu belirten ölçü demektir. Yeterli veya yetersiz demek, lazım olan ölçü, miktar ve durumun uygunlu yada uygunsuz derecesini ifade eder.
Yaşayabilmeyi sürdüren herkes yetendir. Yeten ek ise, insan'ın yaşamdaki kendine yetebilmesi dışında ek olarak lazım olan miktarın fazlasını bulundurabilmesi demektir. Herkesin bisiklet sürebilmesi, herkesin o kunuda yeten olduğunu gösterir. Bisikletle çeşitli gösteriler yapabilen ise, o konudaki artı yet'e sahip oluşu beyan eder. Yani yeten artı ekli oluşu beyan eder.
Başka bir yet vardırki, onada kabil-i yet deriz. Kabil kardeşini yet ile öldürmüştür. Yani taşı alıp kafasına vurabilme yeti. Bundan dolayı gayri huzur, gayri sükunet ve gayri yaşam için icrada bulunan her yet, Kabil'i yet'tir. YAŞAMI İNŞA EDEN YETEN EK'TİR. YAŞAMI YOK EDEN İSE, KABİLİ YET'TİR. Kırma dökme ve öldürme eylemlerin Kabil takısı alması, ilk öldüren kişi olan kabilden alması olağandır. Bu arada, mademki cennet'ten dünya'ya bir intikal serüvenimiz vardır ve bu serüvende şeytan da vardır... o halde olaylarda şeytanı göz ardı edemeyiz. Mademki şeytanın işi bozgunculuktur... o halde tüm Kabili işlerde onun parmağı var demektir. Bozgunculukta bulunmaya dayalı yet'lere kabil eki verdiğimizde, görünmez şeytanı biraz daha görünür kılıp ona karşı uyanık olabiliriz.
Dünya'ya yetenek hakim olursa, yaşam huzur içinde yükselir. Kabiliyet hakim olursa dünya şeytanın çiftliği, insanlarda bir gün boğazlanmak üzere onun besi hayvanları olurlar. Yeryüzü insanı bu farkındalığı edindiğinde, kabil-i yeti'ni kontrol altına alabilecektir. Şöyleki; yeni bir icat ortaya çıktığında, "bu icat savaş'a nasıl yarayabilir" şeklinde bir istek ile değilde, "ya bu icat savaş'a yararsa" şeklinde bir teredütle yaklaşıp, yetenekten kabiliyete geçmeyi önleyebilecektir.
KABİLİYETİN KONTROL ALTINDA TUTULABİLMESİ KONUSUNDA TÜM DÜNYA'NIN, TOPYEKÜN BİR ANTLAŞMA ORTAKLIĞINA İHTİYACI OLACAK. Biri'nin kabiliyetin iradeyi işgaline yol vermesi, diğer birinin yol vermemesi şeklinde kontrol sağlanmaz. Dünya şimdiye kadar böyle zor olan bir ortaklığı yapamadığı için, kabiliyetten uzak durmak yerine onu arar olmuştur.
İnsan insan'nın düşmanı değil, şeytan insanın düşmanıdır. Kabil'e yetisini bozgunculuğa kulandıran şaytandan başkası olamaz. Şeytan kabil'e bunu yaptırmakla insana olan ilk golünü atmıştır. Bu yüzden yok ediciliğe meyleden her yet için kabili eki, farkındalık için en uygun bir sembol olacaktır.
Yetenek ile kabiliyetin ayrı konum farkındalığı olmazsa, bunların yerleri karışır ve kaoslara sebep olan çıkmaz bocalanması yaşanır. Şeytan, kabili yet ile yok etmeyi bir başarı olarak sunup hazzın yolunu saptırır. İnsani haz, yetenekteki insani inşa hazzıdır. Bunlar bilindiğinde, çıkmaz bocalanması yaşanmaz.
Her koşu'nun bir önde gideni olduğu gibi, her konunun da bir önde gideni vardır. Dünya kabiliyet konusunu dışlama şeklinde değilde benimseme şeklinde karşıladığında, bu konununda önde gidenini görecektir. Tarihte bunu çok defa gördüğü gibi daha çok defa da görme durumu olabilir.
Yıkıcı kabiliyet yerine inşacı yetenek tutulduğunda ise, bunun da önde gideni görülecektir. Her konu kendi ustasının ustasını geliştirir.
Bize dünya'yı işgal etme heveslisi olacak kabiliyetin ustası değil, ışınlamayı bulacak yetenek ustası lazımdır. Bize nefisin küçültücü sapkın hazzı değil, büyütücü ruhun hazzı lazımdır. Çünkü bizler bu şekilde insanız.
DÜNYA'YI SAHİPLENME RUHU, BÖLGESEL BENCİLLİĞİN BAŞKASINI DÜŞMANLAŞTIRAN NEFSANİ SAHİPLİĞİNDEN DAHA İNSANİDİR. Geçici istifade anlamındaki her iki sahiplik arasında, ruhani olanda buluşma, nefsani olanda ise ayrışma vardır.
DÜNYA, ÇEŞİTLİ SORUNLARINI ÇÖZME KONUSUNDA ORTAKÇA İŞ YAPMAYI BAŞARDIĞINDA, İNSAN YOLU GİBİ BÜYÜK PROJELERDE DE ORTAKLIK YAPMAYI BAŞARACAKTIR. İnsanlar, bazı işlerde karınca misali ortaklığa muhtaçtırlar. Çünkü, aynı dünyada aynı nefese muhtaçtırlar. Küçük evlerin büyük evi olan dünya, herkesin kendisi için ortaklık yapmasını bir mecburiyet olarak sunmaktadır.
Salgın bir hastalık tüm dünya'yı düşündürtmeden mücadele ortaklığına sevk etmektedir. Buna benzer olarak görünmeyen ve ileride baş göstermesi muhtemel olan başka çeşit hastalıklarda da ortaklığa muhtaçtır. Nükleer silahların varlığı, ileride nükleer savaşların olabilme ihtimalinin varlığı demektir. Böyle silahlarla övünüm, salgın bir hastalığa dönüşebilir. Böyle bir övünüm virüsünün yayılmasını önlemek için ortak şekilde mücadele etmek, iyi bir dünya ve geleceği adına gereklidir. Bunun için ortak söylemsel ilaçlar geliştirilidir. İletişim çağında olmamız, iyi bir dünya'ya doğru mücadeleyi kolaylaştırmaktadır. İLETİŞİM KOLAYLIĞI, İLAÇVARİ SÖYLEMLERİN EVRENSEL BOYUTLU OLMALARINI KOLAYLAŞTIRIR. Virüs yayılımına karşı, ilaç yayılımıda olmalıdır. Kişi, toplumsal psikolojik yolunun refahı için bulduklarını tüm dünya'ya da sunma imkanı içindedir. Dünya'ya bağlı oluşun verdiği sorumluluğun gereği budur. Öncelerde tüm dünya'ya dönük olma kolaylığı yoktu. Bugün bu kolaylık varlığının verdiği sorumluluk vardır.
İNŞA KONUSUNDA YETERSİZ OLUŞ BAKIMINDAN ÖNCEKİLER, SONRAKİLERDEN İMKANEN DAHA GEÇERLİ MAZERETE SAHİPTİRLER. O zamanki koşullardan olan mazeretler, şimdiki bizlerin mevcut durumu itibarı ile geçerli değildirler. Şu anda herkes, fikrini sözünü herkese iletebilme meclisindedir. Bu öyle bir mecliski, kimsenin rahatı bozulmadan kendi evinde koltuğunda duygusuna ve düşüncesine hiç bir yan etki olmadan istediği kadar zaman içinde düşüncesini derleyip toprlayabilme gibi imkanlar sunumu ile donatılmış bir meclistir bu. Kısaca, BU İLETİŞİM AĞI BÜYÜK BİR DÜNYA MECLİSİDİR. Böyle bir meclis dün yoktu, bugün vardır. Dünkilerin yapamadıklarını, bugünkiler yapabilirler.
Not: Bu 'ihtiyaçlar' başlıklı insani inşa konulu makaleyi, 23 yıl önce 17 ağostos 1999 marmara depremine dair yazılmış ve inşa konusuyla ilişikli olan noter tasdikli bir şiirle bitirelim.
YAŞAYAN SEVİNÇ
YORULMAZ ÜSTÜNDE UÇAN KUŞ DENİZE HAYRAN KALDIKÇA...
BULUNDUĞU YERİ YAŞANACAK HALE GETİREN İNSANLAR...
DAHA ÇOK YAŞAMA SARILIRLAR OLUNCA ENKAZLAR...
ACILARIN KEDERLERİN ÜSTÜNDE UMUT YARATIRLAR SEVDAYLA...
GÜZEL GÜZELİNE SEVDALAN Kİ O MEVLANIN...
DOLAŞSANDA HER TARAFINI DÜNYANIN...
NE YALNIZLIĞINDAN KARANLIĞINDAN
NEDE IZDIRABINDAN...
ARAMA GÜZELLİĞİ NE GÜNEŞLE NE AYLA NEDE DOĞAYLA...
YAŞAYAN SEVİNÇ, var olup ölümsüz olan bir sevgiyi ifade eder. Bu sevgi, her çeşit yıkımın ardından bir bitki gibi enkazların arasında yeşerip çıkar. Her yıkıma rağmen bu sevgi, bugüne kadar dünya'yı inşa etmeye devam etmiştir.
O MEVLA'NIN diye kast edilen de, o sevincin ALLAH a ait olduğuna dair beyandır. Güzellik kavramı insanda, o sevinç ile oluşur. Güzelliklerin en temeli o sevinçtir. Bir şeyin bize güzel diye yansıması, o sevinç adlı güzelin gözüyle olan bakıştan ibarettir.
O sevinci gözlük yaptığımızda her şeyi güzel görüp onlardan sevgi duyarız. Bu sevgi, kalplerin yaşam enerjisidir.
O yüzden göze güzel gelene güzel sevdalanmak gerekir... ki çünkü, sevdalanma özeliğini ALLAH vermiştir.
İnsan kendindeki onu keşfetmeli ki güzelliği onunla arayabilsin. Başka bir şeyle değil. Başka şeyler onu insana güzel gösteremez. O insana başka şeyleri güzel gösterir. Onu bilmek değerler bilincinden önce, kendini bilmek demektir. Çünkü değer, görüp düşünebilene ait bir kavram olduğu için aynıca, değerin kendisi görüp düşünebilen olduğu için, taş'a değer veren o'dur. Taş ona değer veremez. Paralı parasıza para verebilir... parasız paralıya para veremez misali...
Derme çatma bir kulübe sevildiğinde köşk demektir. Köşk sevilmediğinde derme çatma bir kulübe de olamaz.
Kişi o sevgi ile zindanda olsa orada da sevecek bir şeyler bulabilir. Çocuksu bir şekilde herhangi bir şeyi oyuncak mahiyetinde ele alıp onunla umutlu hayaller kurabilir. Çocukların yaptığıda budur.
Oyun, o sevincin dışa yansıyan halidir. Kalbe umut ve mutluluk temin eden sevinç, o yaşayan ve yaşatan sevinçtir.
Sevginin yanında heyecanda vardır. Heyecan anlık, sevgi daimdir. Sevgide can, aşkta heyecan vardır. Heyecanda yıkım, sevgide inşa vardır. Aşk bakışıyla yıkımda değil, sevgi bakışıyla yaşamda olalım.
Aşk ile sevgi diyarına dalabilirsek, önümüzdeki konu başlığını "Aşk ile sevgi" yaparız. İnsanda var olan her şey insan yoluna dahil olduğu için yerden yukarıya uzatacağımız insan yolunu yaparken, insan yolu anlamındaki manevi boyutlarında hakikatini bulmayı ihmal etmeyeceğiz. Edersek yarım, eksik ve özürlü bir yol yapmış oluruz. Yolun boyutları insan manasındaki insan boyutları ile eşleşebilmeliki, asıl manasındaki insan yolu olabilsin. İnsan yoluna dair ihtiyaçların tespit ve giderimleri üzerine devam edebilmek dileğiyle...
Gürüşmek üzere.