Bazen insanların vurdum duymazlıklarından, yaptıklarından kaçmak istersin.
Bazen de duygularını elbiselerinin yanına sıkıştırıp bavulunu alıp gitmek istersin. Yorulmuşsun söylenenlerden ve yapılanlardan.
Gerekirse kimliksiz bir mülteci gibi sokak sokak, kent kent saklanırsın.
Onlardan firar etmişsin.
Onlar seni, sen ise huzuru, mutluluğu ararsın.
Elinde ne huzurun adresi ne de mutluluğun ikametgahı dolanır durursun.
Çölde yüzen balık gibi.
Balığın adresi denizdir ama gönlü çöle vurmuştur.
Aşık olmuştur çöldeki sessizliğe, yalnızlığa, huzura onun için mutluluk denizde değil.
Çölde mücadele edip hayatta kalmaktır.
Sende balık gibi insan denizinden kaçıp, çöl denizine sığınmak istersin.
Ama her seferinde bir şeyler seni bu gitmeden alı koyacak.
Bazen en yakının engelleyecek gitmelerini.
Mesela cennet kokan annen yada yüzünde hayatın izi olan baban.
Eşsiz kokusu olan ve misler gibi kokan çocuğun engelleyecek seni.
Bazen de bahar gülüşlü sevgilin pranga vuracak kalbine yada kadim bir dost vefayı ilmik ilmik işleyecek yüreğine.
Sen boş verdikçe daha çok bağlanacak, bağlandıkça da daha çok gitmek isteyeceksin.
En iyi şiir yazılmamış şiirdir ve en güzel yer gidilmemiş olanıdır.
En efsun huzur ve mutluluk ise henüz yaşanmamış olanıdır.
İşte bu duygu ve düşünceler seni heyecanlandıracak ve yine gitmelerin başlayacak.
Bazen karanlıklar dağ olup devrilecek üstüne bezen de aydınlıklar yakacak seni ne karanlıkta yaşayabileceksin ne de aydınlıkta. Yaşayan bir ölü misali ortalıkta gezinip duracaksın.
Oysa huzur ve mutluluk yanı başında sen onu arayacaksın, yorulacaksın da hiç kendinde onu bulamayacaksın.
Oysa ikisi de seninle beraber biri aklında biri kalbinde ikisi de senin çocuğun birinin adı huzur diğerinin adı mutluluk.