FIRAT BEYAZIT ÇELİK YAZIYOR
Rahmetli Hüseyin Dumlu´yu tanımayan yoktur tabi ki, sonraki kuşağa karışmam, ama onlara da anlatmaya çalışacağım, abartısız, yalansız. Yüreğim burkuluyor, gözlerim doluyor.
Hüseyin Dumlu benim açımda çok münevver, karekteri düzgün, iylik sever, herkesin yardımına koşar, yalanı sevmez, yalancı namert insanlarla da muhatap olmazdı.
Kendisi rahmetlik annemin öz dayısı Sabri beyin oğludur. Bizim öz dayılarımızdan daha iyilik yaptı ve hep bizi kayırdı. Her gördüğü yerde alnımızı öpüp, gizli, gizli cebimize harçlık koyardı.
Hüseyin Dumlu benim açımdan örnek bir insan ve heykeli dikilecek bir adamdır. Doğubayazıt halkı tarafından sevilen bir kişiliğe sahiptir ki, hala yad edilir, kendisinden çoğu kişi söz eder. Kibirli değildi, oldukça mal varlığına sahipti, korkusuz ve cesareti herkesçe bilinen takdire şayan biridir.
Doğubayazıt´ın barış elçisiydi, nerde kavga ve gürültü varsa ortama girer insanları barıştırırdı ve ne denli masraf varsa kendi karşılardı. Mertti, cömertti, babası rahmetli Sabri beyin yerine geçmişti.
Bir defasında rahmetlik annemle biz ev bakıyorduk, bizi gördü, arkasında bir sürü insan vardı, onları bırakıp, annemin yanına geldi ve "Naime hayırdır ne geziyorsun" ("Naime xere tu çı dıgeri?)" rahmetli annemde biraz asabiydi, "ben kendime geziyorum" ("ez xora we dıgerım") güldü, söyle de sana yardımcı olayım, annem ev arıyorum, yoksa sokakta kalacağız, dedi. Çarşının orta yerinde bir evi vardı, bize tahsis etti. Hatta Allah uzun ömürler versin Abdullah Dumlu´da kamyon ayarladı ve geldik taşındık, bir keresinde bizim eve geldi, hepimiz evdeydik, hepimize göz koyarak rahmetli annemi kızdırmaya çalıştı, eeee Naime hanım, kira vermiyorsun, ben mecburmuyum senin elektirik ve su paranı ödemeye?, annem, tamam, dedi ve yarın evini boşaltıyorum. Rahmetli Hüseyin dayım güldü, ve annemin başını öperek, "sen benim bacımsın, istediğin kadar kal, burası senin evin, çünkü sen Sabri beyin yeğenisin, bizim olduğu kadar, seninde burada hakkın var"
Abdullah Dumlu abimizin yan tarafımızda çok güzel bir evi vardı, kendi dükkanının üzerinde güzel bir ev yapmıştı, televziyonlar yeni çıkmıştı ve Erzurum´da paket yayın yapıyordu, bizde akşam olduğu zaman, Abdullah abinin evine gider, televiyon seyir ederdik. Ne Abdullah abi, nede eşi sevgili yengem rahatsızlık duymazdılar.
Rahmetlik babam Halit Çelik, Hüseyin Dumlu ile birlikte ortaklaşa çok işlere girerlerdi. Babam rahmetlik olduktan sonra, Hüseyin Dumlu artık bu gibi işlere son verdi. Ve hatta Allah rahmet eylesin Hüseyin dayımın sevgili eşi, Yeşim hanım babamın bir numaralı kızıydı, sevgi ve saygı bir birini kovalıyordu .Rahmetli babam,"Yeşo"dediğinde, yengem el pençe hazırda bulunuyordu."he abi" deyip, isteğini beklermiş.
Rahmetli Yeşim yengem, rahıtsılanmış, Hüseyin dayım onu İstanbul´a götürmüş, bir kaç akrabasını aramış, ama kimse oralı olmamış.
Bir keresinde Hüseyin dayım, çarşı caddesinde İhsan Özkan´ın dükkanın önünde oturmuş, çay içiyordu. Hiç unutmam Sunar sinemasın´da Kemal Sunal´ın Sahte Kabadayı filmini arkadaşlarla izlemeye gidecektim. Karnımı doyurmak için fırında çeyrek ekmek almış, pantolumun cebine koymuştum, çünkü benim param o kadarına yetmişti .Meğerse cebimdeki ekmeği, sigara sanmış, Hüseyin dayım beni gördü ve yanına çağırdı, gittim elini öptüm, buyur dayı, emir et, dedim. "bana bir sigara verirmisin" dedi, ben de sigara kullanmadığımdan, dayı ben sigara içmiyorum ki, dedim Demek sigara kullanmıyorsun ha!, Bana okkalı bir tokat attı ve cebimdeki ekmeği çıkarttı. Birden rengi soldu, gözleri doldu, oğlum bu ne?, dedi, dayı arkadaşlarla sinemaya gidecektim, karnım aç, karnımı doyurmak için fırında çeyrek ekmek aldım, dedim. Göz yaşlarına hakim olamadı, başımı kucağına alıp, defalarca öptü ve beni İhsan Gürsoy´un lokantasına götürdü, o zaman Yıldırım Gürsoy kasanın başındaydı, bu benim yeğenim, ne yerse verin, parasını ben ödüyecağım, dedi. Yıldırım Gürsoy benim arkadaşımdı. Garsonlara talimat verdi, ama ben hiç bir şey yemeden, eve doğru yol aldım.
Rahmetli Hüseyin dayım hesabı vermeye gidiyor, ama hiç bir şey yemediğimi öğrenir ve o hızla bizim eve geldi. İçeri girer girmez beni sorunca, rahmetli annemde tedirginlik bir şekilde, "ne oldu Hüseyin, senin bu telaşın neden, yoksa Fırat sana karşı bir terbiyesizlik mi yaptı?" yok, Naime yok sadece Fırat´ı görmek istiyorum" çıktım karşısına, yine beni o koca gövdesi ile kucaklayıp, öptü." niye yemek yemedin, sinemaya neden gitmedin?"canım istemedi, dayı, dedim. Rahmetli annem şaşkın bakışlar arasında "ne oluyor?" deyince, "Fırat sana bir şeyler anlatmadımı Naime?"dedi. "Annem yok dedi, ne oldu ki,?"Boş ver dedi, dayı yeğen arasında böyle vakkalar, olur, dedi.
Ben Doğubayazıt´tan gittim, Hüseyin dayımın elini öptüm, bana İstanbul´a geldiğini ve ilgisiz kaldığını anlattı. Utandım başımı yere eğdim, çok güzel laflar etti, ama yazmama gerek yok.
Sonra babamla birlikte ektiği tarlaları Mehmet abime emanet etmişti, ama ne var ki, Mehmet abi babam gibi verimli olmamıştı. Tezgahı zararla kapattı ve bana şunu iletti, "ben senin babanı çok ama çok özlüyorum" ben de şunu söylüyorum, "koca gövdeli adam, bizde seni, çok ama çok özlüyoruz, mekanın cennet olsun, Ehmede Xanı senin komşun olsun...
Hüseyin Dumlu´yu az anlattım, ama adam gibi adamdı gerçektende?
Mekanı cennet olsun....