SARKAÇ?
Sarkaç gibi gidip geliyordu yaşam
Bir ucu acıda bir ucu sevinçte
Var olmanın ve yok olmanın felsefesini yaparken ben
Açmanın kaçınılmaz utkusuyla çiçeklenmiş akasyanın koynunda
Sesini henüz bulan serçe
Unutulmuş bir gülümsemeyi anımsatıyordu
Kendinden uzak
Bir sonludan bir sonsuza uzanan serenatla uyanan aşkın
İki insan arasında hiç bitmeyen yıllandıkça güzelleşen
Sevgiye dönüşümüne tanıklık ediyordu
Sesi görünür kılan bir sevincin içinde?
HÜLYA KÖKSAL
KIPIRTISIZ?
Kıpırtısız günde yaz
Kıpırtısız yürek
Alıp başını gitme isteği ufkun ötesine
Bilenenlerin yükünden karmaşasından kurtularak
Yalnızlığı çoğaltan çoğullaştıran sessizlik
Bitimsiz sürekli kendini yineleyen eylemsizliğin ölümcül boşluğunda hüznü emzirirken
Mavinin gittikçe uzaklaştığı yeşilin sarının içinde eridiği bahar ertesi güz öncesi zaman
Avuçlarına koyuyor ıssız bir sıcaklığı
Dokunaklı iç çekişleriyle çekingen çekinik Kendini okumadan
Kendini okumasını bekliyor yaşamdan?
HÜLYA KÖKSAL
´´ BU MEMLEKET BİZİM´´
İçine yuvalanmış körlük
Görmez yürek atışlarını
Sis çökmüş usunda
Bulanık aydınlık
Doruklarda egosu uçurumlarda beni
Sular durmadan nefretin tohumlarını
Ötekileştirdikçe yalnız
Korktukça saldırgan
Ağulu sözcükleri yılan gibi kıvrılmış
Bekler pusuda barışın kuşlarını
Kırık dökük sevgiler Umut bıçak sırtında
Ölümü büyütür suskunluklar
Şimdi kan uykulardan uyanmak zamanıdır
Öldürüp içimizdeki üç maymunu
Onurumuzla yiğit eylemimizle dirençli
Akmalıyız yaşamın sularında
Yaşam cesurları sever
Ve özgürlük cesaret ister?
HÜLYA KÖKSAL
YELKOVAN KUŞU ÖTÜŞLÜ ZAMAN
Seni içimdeki çocuğun yüreğiyle sevdim
Düşlerine kattım gençliğimin düşlerini
Olgunluğumun düşünceleriyle seslendim sana
Nehirler gibi aksın ömrümüz diye
Çağlayanlarınla bulanıklığınla berraklığınla çakıl taşlarınla
sevdim
Her sabah güneşi devşirdim hep sıcak kalsın diye ellerin
Yelkovan kuşu ötüşlü zamanların hatırına
Akrep zehirli yılları kendimde kendime sakladım
Yana yana döne döne kül oldum
Küllerimden yeniden doğdum seninle
HÜLYA KÖKSAL
UMUDA YAZGILI
Dingin mutlu denizlerin ufkunda
Mavilere karışmış sevda
Dudaklarına kondu sevgilinin
Güvercin uçuşlarından bir alkış koptu camlarda
Esmer kavruk günlerin çocuğudur hüzün ki
Ninnileri uykusuz masalları olmayan çocukların
En çok o çocukların gözlerinde büyütür boşluğu
Dingin mutlu denizlerin ufkunda
Mavilere karışmış sevda
Dudaklarına kondu sevgilinin
Güvercin uçuşlarından bir alkış koptu camlarda
Sesini yitirmiş sözcüklerin anlam arayışı
Bir depresyonun kendini doğrulaması
Bir intiharın aya bulanmış sularda yansımasıdır
Acıları yalnızlıklara sürgün adamların yüzleri
Çaresizliği öğrenmiş kadınların elleri
Dingin mutlu denizlerin ufkunda
Kendine yurt arar umuda yazgılı bir sevda
HÜLYA KÖKSAL
BİR TUTAM DENİZ MAVİSİ GETİR BANA
Unutuşun olanaksızlığı unutulmanın kolaylığı
Sararken kentin yüzünü çoğullaşan yalnızlığa
Karışıyor sönmüş çoban ateşlerinin yalnızlığı
Kentin üstünde telaşlı yorgun bir görüntü
İz bırakmadan geçip giden hayatların incecik boyunlarında
Darağacı tehdidi gibi duruyor
Bir yanda güneşe penceresini açmış
Çayın buğusuna sere serpe uzanmış sabah
Bir yanda hüzün ve acıyla yoğrulmuş bir geceden
Her nasılsa çıkmış uykusuz bedenler
Yerli göçebeliğinin içinde
Sesinin düğümünü çözerek geceden
Önde kentin sıkıcı görüntüsü
Arkada bilge dağların mor uzantısı
Ortada kendinden bıkmış beninle
Bir sağanaktan bir sağanağa yürürsün
Yüreğinin sarnıcında hüzünlerini biriktirerek
Usun içini karıştırırken
Mutlusun sağır ve dilsiz edilgenliğinle
Dudağında uç versin gülüşün
Akvaryumların dengesini bozarak
Alt üst et balıkların düzenini
Denizlerin sonsuzluğu özgürlüğü bulaşsın ellerine
Bir tutam deniz mavisi getir bana
Süreyim yaralarıma
HÜLYA KÖKSAL