'Bağımsız Medya ve Gazeteciler Birliği' başlığıyla yeni bir oluşum için koşturup, Başkan Ufuk Bulut gibi meslektaşlarım ve bir süre önce gazeteci melektaşım olan sevgili eşini kaybeden Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto gibi insanlarla buluşup, konuşup, koştururken insanların birbirine dokunmasına ne kadar içten, samimi bir atmosfer oluştuğunu da anlıyor, algılıyorsunuz.
Elinde bulundurduğu silah gücüyle Ukrayna'yı bir kaç günde işgal edeceğini zannederek, ama kendisini adeta Afganistan'da bulan Putin'in bunun hiç kolay olmadığını anlaması da önemlidir.
Putin'in batının gazına gelen Ukrayna ile Türkiye üzerinden buluşmaya çalıştığı kendi insanları Ukraynalı Rus kökenlilerle bir an önce diyalog kurması gerektiğini de bana hissettiren bu durumun diğer bir örneği de İsrail'le aynı masada oturmak zorunda kalmasıdır.
Bu duruma benim tarafımda baktığımda ise son olarak memleketim Ardahan'ın adını İstanbul'un ve ülkenin her tarafına yazdırdığım 'Ardahan Tanıtım Günleri' başlıklı etkinliği yaptığım ve fotoğrafta gördüğünüz eski İstanbul ile karşılaşığım Maltepe'de yeni bir stk için bir araya geldiğimiz yeni meslektaşlarımla yaptığım sohbette de anladım.
Çünkü insanın zaman zaman içinde yaşadığı atmosferin dışına çıkmasının gerektiğini bir kez daha hissettiğim şu günlerde ülkemin en büyük köyü olan İstanbul metropolünde yeni yüzler, güzel insanlarla da tanışma fırsatı yakalıyorum..
Gerek işim gereği, gerekse kurduğum dostluklar dolayısıyla azımsanmayacak kadar dost ve arkadaşımın olduğu ve Ardahan'dan beter bir yapılaşmanın hızla devam ettiği İstanbul'da karşılaştığım dost ve arkadaşlarımın samimi, sıcak ilgileriyle mutlu olurken, insanlarla kurulan ilişkilerin değerini bir kez daha anlıyorum.
Son günlerde her an yaşanabilecek bir depremle alt üst olacağı öne sürülen, ama tüm zorluk ve eksikliklerine karşın yaşanacak kentlerin başında gelen İstanbul'da tanıdığım onca insanla kurduğum ilişki ve dostlukların önemini bir kez daha anlarken bu tanıdıklarımın arasına yenilerini katmanın hazzını da yaşıyorum.
Evinde kaldığım ablamın kızı olan yeğenimi yanıma alıp, yemek davetlerine katıdığım meslektaşımın Zonguldaklı eşiyle tanışıp, konuşurken benim de içinde bulunduğum Ardahan'lıların kaçının Zonguldak'ı gördüğünün, kaçının Zonguldak'lı arkadaşının olduğunu da düşündüm..
Gerçi Hanaklının Göleyi, Çıldırlının Damalı, Posoflunun Hoçvan'ı görmediğini de bilirim ya neyse..
Ve İstanbul'un bu ülkenin çiçek bahçesini oluşturan önemli bir çekim merkezi olduğunu da..
Evet, Hoçvanlı meslektaşımın ata dedesinin bile sadece adını duyduğu Zonguldak'tan biriyle evlenebileceğini aklına getiremediği şu ülkemde insanların Gebze'li, Ardahan'lı, Kayserili, Muş'lu. Diyarbakırlı, İzmirli, Hataylı, Doğulu, Batılı demeden bir arada yaşayabileceği ve Hoçvanlı meslektaşım ile Zonguldak' lı narin eşiyle mutlu bir hayat kurabileceğine şahit olduğum şu İstanbul gezimde bir kez daha anladım ki bu ülkenin insanlarının değil birilerinin onları çatıştırmaya çalıştığıdır..
Evet dün bir zamanlar Kara Oğlan'ın memleketi olarak anılan ve adını çok duyup, bir çoğunuz gibi hiç gitmediğim Zonguldak'lı biriyle tanışmanın hazzıyla ele aldığım bu yazımda hep kömürle anılan Zonguldak'ı elmasıyla, yani insanıyla da tanıdım..
Bu ülkenin insanlarının hepsinin birer değerleri Nilgün, yani elmas olduğunu görürken..