Tarih: 19.06.2011 00:00

?Helalleşelim ıki Gözüm?

Facebook Twitter Linked-in

?Helalleşelim ıki Gözüm?
Özkök, Ahmet Kaya nın mezarını ziyaret etti


         Ahmet Kaya manşetleriyle büyük tepki çeken şimdinin Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Kaya nın mezarını ziyaret etti. Özkök, bugünkü köşesine bu helalleşme ziyaretini taşıdı.


         ışte Özkök ün Helalleşme başlıklı o yazısı


         Mezarlığın kapısındaki çiçekçiden iki kırmızı gül alırken son 48 saatimi düşündüm. Londra da Barcelona-Manchester United maçını seyretmiştim. Eurostar hızlı treniyle Manş Denizi nin altından geçerken, iPod umda en sevdiğim müzikleri dinlemiştim.


         Kim bilir kaçıncı defa Dante okuyordum. Arkamda uzunca bir hayat vardı ve kendimle hesaplaşıyordum. Hesabınıverdiklerim vardı, veremediklerim de... Bir gün sonra o mezarlığa gidecektim ve kararımı işte orada, Manş Denizi ninaltında verdim...


         Üç hafta önce pazartesi günüydü.
         Yıllarca yaşadığım Paris i hiç bu kadar güzel görmemiştim.
         TRT Türk kanalı Ediş Piaf ın şehrini anlatan bir programın sunucusu olmamı istemişti.
         Programın bir bölümü Pere Lachaise mezarlığında, onun mezarının başında çekilecekti..
         Çekim için izin alınması gerekiyordu.
         Programın yapımcısı Serhat Akinan ı aradım ve "Ahmet Kaya nın mezarına da gidelim" dedim.
         şaşırdı, biraz sustu ve konuştu:
         "Çok iyi yaparsınız..."


MEZARIN ÜZERıNDE KOCASININ SOYADI


         Ana kapıdan girdiğimizde ilk karşılaştığımız mezarlar, gençlik yıllarımda adlarını ve hayatlarını ezbere bildiğim efsanevisosyalist ve komünist liderlerinkilerdi.
         Waldeck Rochet, Maurice şorez, Georges Marchais...
         Biraz ilerde Almanca konuşan 6-7 genç önümüzü kesti ve "Ediş Piaf ın mezarı neresi" diye sordu.
         "Biz de oraya gidiyoruz, bizi takip edin" dedik.
         Biraz sonra Ediş Piaf ın mezarının karşısındayız.
         Mütevazı sayılabilecek bir mezar.
         Yanında babası ve son kocası şeo Sarapo yatıyor.
         Ediş Piaf ın soyadı da Sarapo olarak yazılmış.
         Kırmızı güllerden birini onun mezarının üzerinebırakıyorum.
         Yves Montand a olan aşkını anlattığı La Vie enRose şarkısını mırıldanıyorum.
         "Beni kollarına alınca, dünyayı tozpembe görüyorum."
         Bir kadının, erkeğine verebileceği en büyük hazbu olmalı diye düşünüyorum.
         Tabii buraya kadar gelmişken Jim Morrison unmezarına gitmemek olmaz.
         Mezarlığın o bölümü ilaçlandığı için kapatılmış.
         Ama takan kimse yok.
         Hepimiz engelleri aşıp, mezara gidiyoruz.


SIRF ONUN ıÇıN CEKET GıYDıM, KRAVAT TAKTIM


         Ahmet Kaya ile kaç kere karşılaştık hatırlamıyorum. Belki bir, belki iki.
         şarkılarını çok seviyordum.
         Saza Niye Gelmedin i hâlâ dinliyor ve doyamıyorum.
         Sonra aramıza o tatsız manşet girdi.
         Ahmet Kaya, bir daha Türkiye ye dönmedi.
         Karşı karşıya gelseydik, belki birbirimize söyleyecek sözümüz olabilirdi.
         Olmadı.
         Mezarlığa giderken, onun için ceket giydim, kravat taktım.
         Eminim, yaşasaydı, "Bu façaya ne gerek var" derdi.
ıçimden öyle geldi.
         Pere Lachaise in öteki mezarlarıyla karşılaştırıldığında onunki de çok mütevazı bir mezar.
         Beyaz taştan yapılmış.
         Üzerinde kabartma bir portresi var.
         Altında Ahmet Kaya yazıyor.
         Başında kimse yoktu ama epey çiçek vardı.
         Ayak ucunda "Elveda sevgili ülkem" yazıyordu.
O cümleyi görünce çok hüzünlendim.
         Ne kadar kızsa da, ne kadar haksızlığa uğrasa da, herkes ülkesini seviyor.
         Aynı hüznü, Berlin de birlikte konsere gittiğim Oray Eğin in gözlerinde gördüm.
         Sürgün kötü bir duygu.


HELALLEşMEK ıSTEDıM AMA ARTIK MÜMKÜN DEğıLDı


         Kapıda aldığım gülü, mezarın baş tarafına koydum.
         Bildiğim iki dua var. Onları okudum.
         Ve onunla konuştum.
         Ne söylediğimi hayatım boyunca kimseyeanlatmayacağım.
         Söylenmesi gereken her şeyi söyledim.
         Helalleşmek istedim ama artık mümkün değildi.
         Benim helal edilecek fazla hakkım yoktu. Onun hakkınıhelal etmesini isterdim ama artık çok geçti.
         ıçimdeki duygu neydi? Suçluluk mu?
         Hayır...
         Günah falan çıkarmak gibi bir amacım da yoktu.
         Çünkü, "Bilerek kötülük" benim lügatımda yazmıyor.
         Bilmeyerek olanı derseniz, vardır elbet.
         Taşlanacaksam eğer, ilk taşı, hiç manşet günahıolmayan atsın.
         Benim duygularım böyleydi ama onun içinde başkaduygular olabilir.
         Keşke, diyorum, keşke, bu konuşmayı, o yaşarken yapabilseydim...


AYRILIRKEN EDIş PIAF IN şARKISINI MIRILDANIYORDUM


         Bir arkadaşım, "Yeminli düşmanların şimdi bunu da yanlış anlarlar" dedi.
         "Hiç umurumda değil. Nasılsa bir gün anlarlar" dedim.
         Mezarın kapısından çıkarken kulaklarımda Ediş Piaf ın o harika şarkısı vardı.
         Je ne regrette rien
         Hayır, hiçbir şeye pişman değilim..."
         Hayat bana çok bonkör davrandı.
         Çok şükrettim.
         Geriye baktığımda görüyorum ki; bazı insanlara hoyrat davranmışım.
         Pişman mıyım? Geri çevrilmesi mümkün olmayan şeylere pişman olmak neye yarar ki...
         "Üzgün müsün" diye sorarsanız; evet, çok üzgünüm.
         Aklımda hep Behçet Necatigil in şiiri çınlıyor:
         "Bekler bazı şiirler, bazı yaşları..."
         Demek ki, "Beklermiş bazı üzüntüler, bazı yaşları..."
         Ben artık, işte o yaştayım.






Orjinal Habere Git
— HABER SONU —