Memleket gündeminin değişmeyen birinci maddesi Tayyip Erdoğan ise, nedense ikincisi de HDP oluverdi.
Bu sütunda ilk kez 27 Kasım'da HDP'nin %10 barajını zorlayarak seçime parti olarak girmeyi planladığında, ilk tepkiler iktidar cenahından gelmişti. Kaos planı, üst akıl, dış mihraklar vs.
Aradan geçen 2 ayda HDP'ye yönelik tepkilerin adresi değişti. Bu sefer sol, liberal ya da yazar-çizer takımı daha gür bir sesle HDP'ye yükleniyor.
Sanki Selahattin Demirtaş, Ağustos ayında (üstelik alelacele ve mütevazı bir kampanyayla) %9.8 gibi bir oy alıp barajı zorlamamış gibi, Aman ne yapıyorsunuz! Barajı geçmeniz mümkün değil! Tayyip Erdoğan'ı başkan yapacaksınız! deniyor.
Hatta solda bazı çevreler, bir adım daha ileri giderek partinin bu kararının Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan arasında danışıklı dövüş olduğunu iddia ediyor ya da bu imayı taşıyan laflar ediyor.
Anlayacağınız, millet işi gücü bırakmış, HDP'ye yükleniyor. Sanki Türkiye'de Tayyip Erdoğan'a muhalefet etmenin bütün sorumluluğu, bu ufak partiye aitmiş gibi varsa yoksa HDP'ye akıl veriliyor. Nedense bir Allah'ın kulu da çıkıp Ey MHP, memlekette milliyetçilik tavan yapmış durumda sen neden hala %20 değilsin? ya da Ey CHP, 4 seçim geçti neden hala %30'u yakalayamadın! demiyor.
Bu durumda bir kaç gerçeği hatırlatma ihtiyacı duyuyorum:
1. Tayyip Erdoğan hâlihazırda cumhurbaşkanı ve otoriterleşme ve yetki aşımı istikametindeki tüm şikâyetlere rağmen kısa ve orta vadede siyasetteki ağırlığı değişmeyecek. HDP ağzıyla kuş tutsa dahi AKP açık arayla birinci parti.
2. Ayrıca hatırlatmak isterim ki Türkiye'de anamuhalefet partisi CHP. Haliyle derdiniz başkanlık sistemi ya da Tayyip Erdoğan'a muhalefet ise, bütün yükü yeni kurulan HDP'nin omuzlarına yüklemek, haksızlık.
3. Buna karşın, Selahattin Demirtaş'ın Ağustos ayında ciddi bir değişim rüzgârı estirdiği ve deHDP'nin tetiklediği sol-muhalif-Gezici-Kürt koalisyonunun medya açısından CHP'den daha seksi göründüğü ortada. Bu da HDP değil, CHP'nin sorunu olmalı.
4. Ama gelelim sadede; derdiniz Tayyip Erdoğan ya da başkanlık sistemi ise, matematiğiniz kafadan yanlış. HDP'nin bağımsız adaylarla Meclis'e girmesi, siyasi tabloda hiçbir değişikliğe neden olmaz. Meclis aynı bugünkü gibi kalır. Çünkü HDP'nin bağımsız adaylarla çıkarabileceği milletvekili sayısı en fazla 40. Şu ankinden 5 fazla. Bu senaryoda AKP anayasayı tek basına referanduma götürecek çoğunluğa erişebilir.
5. Diğer taraftan siyasi matematiği değiştirecek ve başkanlık sistemini frenleyebilecek oyun-bozucu (game-changer) tek unsur, HDP'nin barajı aşması. Örneğin HDP'nin %11'e çıkması, (çoğunluğu Ak Parti'den olmak üzere) 70'e yakın milletvekili çıkarması demek.
6. Parti olarak seçime girme fikri, İmralı'da pişmedi. Bu düşüncenin zaten Kürt hareketinde bir mazisi var. Ama benim öğrenebildiğim kadarıyla bu sefer partiyle girme fikri, Ağustos sonrası Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarından çıkmış. Daha sonra İmralı'ya giden HDP heyeti, Öcalan'la da konuşmuş ve bu konuda desteğini almış.
7. Ak Parti'nin bu projeye hiç de sıcak bakmadığı, yandaş basında çıkan sayısız demeç ve yazıyla sabit. Üstelik HDP, başkanlık sistemine karşı olduğunu deklare etti. Haliyle pazarlık teorisi, bana zorlama geliyor.
8. Bir gazeteci olarak, HDP'nin ne yapması konusunda akıl vermek niyetinde değilim. Ancak Ağustos ayında %10'u kılpayı ıskaladığını hatırlarsak, iyi bir kampanya ve Türkiye'nin Batı'sına da hitap edebilen kucaklayıcı adaylarla barajı aşabileceğini düşünüyorum.
9. HDP geçse de, geçmese de baraj utanç verici bir konu. İktidar partisi ve cumhurbaşkanı, darbe ürünü olan bu milli irade hırsızlığına göz yumarak, hatta sımsıkı sarılarak, demokrasi konusundaki ahlaki üstünlüğü kaybetmiş durumda. Lafı gelmişken... HDP'ye laf edenlerin yarısı yarın oturup Durdurun bu oy hırsızlığını, yıkın bu barajı! yazısı yazsa, belki sahiden ülkenin kaderi değişir.
ASLI AYDINTAŞBAŞ