Hasret
OSMAN EREN YAZIYOR...
Çünkü Doğubayazıt; bir sahil kasabası değil?
Buralardan da, dumanlı-karlı Ağrı Dağı?nı görmek imkânsız?
Çünkü burası da Doğubayazıt değil?
Oraya dağları, yaylaları görmeye gelenler; bir; bilemedin iki hafta kalıp dönüyorlar memleketlerine?
Oralardan buralara gelenler ise, kalıyorlar, kalıyorlar, kalıyorlar, kalıyorlar; dönmüyorlar?
Ufukta buruk bir vuslat var onlar için, hasretle bekliyorlar; ?ölmeden bir kez daha? ama olmuyor be dostum?
Uzaklarda göçüp gidiyor çoğu, evine, arkadaşlarına, akrabalarına; doğup büyüdüğü topraklara?
Uzaklarda tütüyor hasret yarasının ateşi?
Birçoğunuz için, doğup büyüdüğü topraklara hasret olmanın anlamı; bir iki şiirle, bir metinle söz edilecek kadar basittir; tıpkı şu an yaptığım gibi?
Ama keşke o kadar basit olsa.
Uçsuz bucaksız bir beyazlığa doğan güneşin renk ahengini yaşamaya, toprak yollarında, koşup oynadığı çocukluğunu geri getirmek için, her şeyini vermeye hazır olan kişiler bilir hasreti?
Uzaklar ne kadar yakın olsa da, uzaktır adı üstünde?
Kar her yere yağar, yağmur her yere; güneş her yerde doğar, bulutları kafasını gökyüzüne kaldıran herkes görebilir?
Herkes?
Ama hiç kimsenin toprağının kokusu, başka toprağa benzemez?
Bir toprak vardır, o toprak; doğduğu toprak?
Çorak da olsa; cennet bahçesi de olsa; o toprak başkadır?
Hele resimleri ile avunacak, yılda bir ya da taş çatlasa iki kez bayramlarda, seyranlarda; emanet gibi, besleme gibi, el gibi ziyaret edip; her defasında da; helâllik alıp, veda edecek konuma gelmişsen kendi toprağına; sen zaten sana yabancılaşmışsındır, mecburen de olsa; yabancısındır kendine?
Ve hep bir yerlerinde bir şeyler saklıdır; hasret kokan hüzünlerin?
Hasrettir o saklı hüzün ismi?
Kimisinde Narlıdere, kiminde Munzur, Nemrut, Süphan, ararat Balıklı Göl, Birecik, Midyat; kiminde de Doğubayazıt?
Herkese göre kendi hasreti ne kadar acı ise, bana göre de Doğubayazıt hasreti o denli buruk bir acı?
Türkülerde de, resimlere de geçmiyor hasret acısı?
Dinmiyor?
Tükenmez bir acı bu?
Vakitsiz yaşanmak zorunda kaldığın bir acı?
Toprağında yaşlanamamak, meyvene; kendi meyvene, evladına; doğduğun toprakların havasını solutamamak, meyvesini yedirememek, Abdigör?ünü sadece ballandıra ballandıra anlatmakla kalmak; bir yerde kendini avutmak; acı bu işte?
?Kim bilir belki bir gün? ile yaşanır mı?
Yaşıyoruz işte?