Hac, hicretin 9’uncu yılında farz kılınan bir ibadettir. Arapça kelime anlamı olarak, “gitmek, yönelmek veya davet edilen toprakları ziyaret etmek” anlamına gelen hac, İslam’ın beş şartından biri olup, gücü yeten her Müslüman’a farz kılınmıştır.
Mahşer hayatının yanı ölümden sonra yeniden dirilişin provası olarak kabul edilen hac ibadeti, hem bedenen hem de manen yapılan bir ibadettir. Çünkü hac, Müslümanlara yapılan özel bir çağrıdır ve bu ibadete özenle hazırlanmak gerekir.
Hac, dünyanın her tarafından gelen Müslümanların aynı amaç için bir araya gelmelerini ve böylece kolektif bilincin oluşmasına imkân veren evrensel bir olaydır.
Dilleri, renkleri, ırkları, ülkeleri, kültürleri, sosyal ve ekonomik durumları farklı olan milyonlarca Müslüman, aynı inanç ve aynı duygular içerisinde yekvücut olduklarını, kardeş olduklarını, bir bütün olduklarını yaşayarak idrak ederler.
Hac, Müslümanlar arası etkileşim için bulunmaz bir fırsattır. Kısa bir sürede ortak duygu, düşünce ve amacın gizemli motivasyonuyla, aynı toplumu bireyleri olduklarının bilincine vararak tüm hayatları boyunca unutamayacakları dostluklar kurarlar.
Cenab-ı hak hac ile ilgili şöyle buyurmaktadır;
" (Ey İbrahim) İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak ve gerekse nice uzak yollardan gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait birtakım faydaları görmeleri, Allah'ın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın ismini anmaları (kurban kesmeleri) için sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin hem de yoksula, fakire yedirin, Sonra kirlerini gidersinler ve o Eski Evi (Kâbe’yi) tavaf etsinler." (Hacc: 22/26-29)
" Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev Mekke'deki Kâbe’dir. Orada apaçık nişaneler (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyet te olur. Yol bakımından gücü yetip gidebilenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki Allah âlemlerden müstağnidir. (Âli İmrân: 3/96-97)
Peygamberimiz (sas) de ;
"Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü, dedim, cihadı amellerin en faziletlisi görüyoruz, biz de cihâd etmeyelim mi?" Şu cevabı verdi:
"Ancak, cihadın en efdal ve en güzeli hacc-ı mebrûrdur. Sonra şehirde kalmaktır
" Hz. Aişe der ki: "Bunu işittikten sonra haccı hiç bırakmadım." (Buhârî, Hacc 4, Cezâu's-Sayd 26, Cihâd 1; Nesâî, Hacc 4, 5,113).
Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (sas) buyurdular ki: "Telbiyede bulunan hiçbir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikamette arzın son hududuna kadar devam eder." (Tirmizî, Hacc 14, 828).
Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: Resûlullah (sas) buyurdular ki:
"Kim, hacc veya umre için Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a (kadar) ihrama girerse, geçmiş ve gelecek bütün günahları affedilir veya cennet kendisine vacip olur." (Ebu Dâvud, Menâsik 9, İbnu Mâce, Menâsik
Evet, Haccı anlatabilmek için önce onu anlamak, hissetmek ve yaşamak lazım. Hissetmek ise talep etmekle mümkün olur. Haccı talep, o kutsal diyara gitmeyi arzulamaktan geçer. Arzunun ikiz kardeşi ise aşktır. Aşk anlatılabilecek bir olay değildir; sadece ya¬şanır. Aşka giden yol ise bilmekten geçer. Bilmeyen, öğrenmeyen ne isteyebilir ki?
Hac, farkına varmaktır. Uykudan uyanmaktır. Mahmur gözlerle sabah güneşinin ışıltısını fark edebilmektir. Sabah kuşların rızık için koşuşturduğu gibi, Mekke'ye akan milyonların kalp atışlarını görebilmektir.
Hac, görmektir. Kalp gözünün pasını silip, cismin ötesindekini keşfedebilmektir.
Hac, inmek ve indirmektir. Günahlarımızı sırtımızdan indirmek için en iyi zaman ve en iyi mekânda bulunmaktır. Allah (cc) karşısında başımızı eğip, secdelere kapanmaktır.
Hac, atmaktır. Yılların üzerimizde bıraktığı kir ve tortuyu silkelemektir. "Atıyorum" deyip bütün günahları elimizin tersiyle itmektir.
Hac, yatırım yapmaktır. "En iyi ticaret nedir?" dense o soruya en iyi cevap "hac" olmalıdır. Hem üzerimizdeki borçları bırakacak; hem de bıraktığımızın fevkinde bir yükle geri döneceğiz... Bu ne güzel ticaret... Yatırımın en güzeli bu değil mi?
Hac, yükselmektir. İnsana yukarı çıkması için bir engel ya da sınır yoktur. Ama herkes iradesi ve imanı oranında yükselir. Yükselebilmek için gerekli olan şeyler ise herkesin kalbinde ve aklında saklıdır.
Hac, koşmaktır. Hac hem bedenen hem de maddi anlamda efor sarf etmektir.
Hac canlanmaktır. Ölü toprağının silkelenmesidir. Heyecanın yeniden huzura çıkmasıdır.
Hac talep etmektir. Kul olmayı, kulluğu en iyi şekilde yapmayı, Efendiler Efendisi'ne (SAS) yâren ve komşu olabilmeyi istemektir.
Hac teslim olmaktır. Bizi Bizden İyi Bilene (cc), "Geldik ve boyun eğdik." deyip, sukut etmektir.
Hac iman neşesini içine sindirmektir. Hazmetmektir.
Hac sözünden dönmemektir.
Evet, Hac ibadeti pek çok Müslüman’a ömründe ancak bir defa nasip olur. Hac vazifesinin eda edildiği mübarek mekânlar, sıradan yerler değildir. İşte bu yerlerde ve Yüce Allah'ın insanları en çok bağışladığı zaman dilimlerinden biri olan hac mevsiminde hac da bulunmak, bir Müslüman için büyük bir kazanımdır.
Hacı, Allah'ın misafiridir. Hiç şüphesiz bundan daha şerefli bir misafirlik düşünülemez. Böyle bir misafirliğe kabul edilmek, büyük bir nasiptir. Zira bu misafirlik, bildiğimiz misafirliklerden değildir Bu, bütün yakarışları duyan, dertlere derman veren. İstekleri yerine getiren, dualara karşılık veren, kapısında içtenlikle kendisine yönelen ziyaretçiler. Engin rahmetiyle kuşatan Allah'ın misafirliğidir.
Hacceden kimselerin Allah katındaki değer çok yüksektir. Bu sebeple Yüce Allah onların içtenlikle yapacakları duaları geri çevirmez.
Peygamber Efendimiz (SAS);
"Haccedenler ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir. Kendisine dua ederlerse, dualarını kabul eder, Bağışlanma dilerlerse onları bağışlar" (Ib Mace, Menasik, 5) buyurmaktadır.
Yüce Allah, misafirlerinin meşru isteklerini asli reddetmeyecektir. Çünkü ondan daha iyi misafirlerine ikramda bulunabilecek yoktur. İşte hacda, BU inanç ve duygularla O'na yakarılmalıdır.
Annemiz, babamız, çocuklarımız, kardeşlerimiz, yakınlarımız, komşularımız, iş arkadaşlarımız çevremizdeki insanlar, bütün Müslümanlar ve tüm insanlık için dua etmeliyiz. Barış ve esenlik dilemeliyiz.
Maddi-manevi birtakım zorluklara katlanarak mukaddes çağrıya icabet edip geldiğimiz kutsal iklimde samimi ve ihlaslı bir şekilde can ü gönülden el açmalıyız. Meşru bir dilekte bulunduğumuz takdirde bu dileğimizin asla geri çevrilmeyeceğinin bilinci içerisinde olmalıyız. Geçmişte bilerek bilmeyerek bulaştığımız manevi kirlerden bizi arındırması için Yüce evlamıza yakarmalıyız.
Dünyanın dört bir bucağında zulme maruz kalmış insanların kurtuluşu için Allaha yakarmalıyız.
Özelikle başta Filistin olmak üzere İslam coğrafyasında yapılan barbarca soykırım, katliam ve zulmün defi için Allahtan dua ve niyazda bulunmalıyız.
Müslümanların, İslâm'ın emrettiği şekilde bilinçlenerek gayr-ı Müslimlere muhtaç olmaktan kurtulması ve yeryüzünde adaletin ve hakkın temsilcileri olarak denge unsuru olmaları için dua etmeliyiz.
Ayrıca tüm insanlığın hidayet ve salahı için dua etmeliyiz. Çünkü Cenab-ı Hakk'ın, hacca gelmeyi nasip ettiği Müslümanlar, bir bakıma Müslümanların Allah' a gönderilmiş temsilcileri durumundadırlar.
Hacda zamanın her dakikasının çok büyük kıymeti vardır. Bu değerli vakitleri faydasız ve lüzumsuz meşgalelerle geçirip heba etmemelidir. Hele hele başkalarına sıkıntı ve eziyet vermekten, kötü ve davranışlardan, haklı bile olunsa birtakım gereksiz tartışmalardan şiddetle sakınılmalıdır.
Bu mübarek zaman diliminde sözlerden daha ziyade ihlâs ve samimiyet ön plana çıkar.
Hayatımızda bir dönüm noktası teşkil edecek bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. Bundan böyle manen bizi kirletecek günahlardan uzak durma azim ve gayreti vermesi için de Yüce Mevla'dan yardım istemeliyiz.
İçtenlikle yapılacak bir duanın hele hele bu dua, Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Arafat, Mina, Müzdelife gibi kutsal yerlerde ve hac günlerinde yapılırsa kabul edilmesi kuvvetle umulabilir.
Bu sebeple, içinde bulunduğumuz mukaddes toprakları ve kutsal zaman dilimini yapacağımız samimi dualarla çok iyi değerlendirmeliyiz. Kendirimiz, yakınlarımız, bütün Müslümanlar ve hatta tüm insanlığın iyiliğe ve hayra yönelmesi için dua etmeliyiz.
Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de mealen şöyle buyurmaktadır:
"Kullarım sana beni sorduğu zaman onlara ilet ki şüphesiz ben çok yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına icabet ederim. O halde, onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki dosdoğru gidebilsinler."(Bakara Sûresi.)
Yazının bu bölümünde önemli olan bir konuya da dikkat çekmek istiyorum;
Haccın her şeyden önce bir sabır eğitimi olduğunun bilinciyle, şartlar ne olursa olsun kimseye kızmamalı, kimseyi kırmamalı, haklı da olsa sabretmeli, Kur'an'ın ifadesiyle "öfkesini yutmalıdır."
Hac esnasında alış-veriş caiz olmakla birlikte, yapılan gereksiz yere çarşılarda dolaşılması, hem bedeni, hem zihni yormakta, orada yapılacak ibadetleri de olumsuz etkilemektedir. Sayılı günlerde orada yapılacak en kârlı ticaretin, ibadetle, Kâbe tavafıyla gerçekleşeceği bilinmelidir.
Hediye veya eşya satın almada rekabet yerine, hizmet ve ibadette yarışmalıdır.
Hac hediyesi esasen zemzem suyudur. Buna ilaveten en fazla hurmayı da ekleyebiliriz onun dışındaki şeyler fazlalıktır.
Ayrıca hacıların bir kısmı o mukaddes beldelerde zamanın çoğunu çarşı pazarlarda eşe dosta hediye seçmekle geçirmektedir. Buda üzücü bir durumdur.
Zaten dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Suudi Arabistan da kalitesiz Çin malaları işgali altındadır. Eğer hacı adayı bu Çin malları almak istiyorsa bu mallar yerli esnaflarımızda hem her çeşidi bol hem de daha da ucuzu bulabilirler.
Ayrıca bu aşrı hediye olayın maliyeti hacın normal masraflarını
Üstündedir, hac parasını temin eden bazı Müslümanlar eşe dosta getirecek hediye parası temin edemediği için hacca gitme cesaretini gösteremiyor.
İşte bu durumundaki insanları da engellemiş oluruz ve vebalını de almış oluruz. Onun için hacı harcamada iktisat ölçülerine riayet etmeli israfa yönelmemelidir ve ayrıca hacın bir turistik ve ticari gezi olmadığı bilincine varmalıdır.
Ayrıca orada hal hareketine azami derecede dikkat etmeli ve İslam ahlâkına yaraşır davranışlar sergilemeli, kaba ve sert tavırlardan sakınmalıdır. Hem bir Müslüman olarak, hem de memleketimizi temsil açısından olumsuz imaj bırakmamalıdır.
Müslüman kardeşlerine karşı anlayışlı ve hoşgörülü olmalı, her gördüğü olumsuz davranışa müdahale etmemelidir.
Haccın, İslam kardeşliğinin en fazla kendini göstermesi gereken yerlerden biri olması gereği göz önüne alınarak diğer Müslümanlarla selamlaşma, iletişim kurma ve kaynaşma cihetine gitmelidir. Müslüman’ın, kardeşine tebessümü bile bir sadakadır.
Hac, farklı ülke ve bölgelerden gelen kardeşlerin tanışma yeridir. Herhangi bir ülkenin hacıları, diğer ırk ve ülke hacılarına karşı üstünlük tasla-mamalıdır. Bu, cahiliye âdeti olup, İslâm tarafından kesinlikle yasaklanmıştır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak takva iledir.
Hacda başkalarını hakir görme gibi bir anlayıştan şiddetle sakınmalıdır. Çünkü mümin kardeşini hakir görmesi, günah olarak kişiye yeter.
Diğer Müslümanları tenkitle meşgul olmak yerine kendi eksikliklerini ve kusurlarını telafi imkânlarına yoğunlaşmalıdır.
Hacda olumlu düşünmeye, uyum göstermeye ve uyumlu hareket etmeye özen göstermelidir.
Kardeşleri hakkında hüsnü zan sahibi olmalı, su-i zandan şiddetle sakınmalıdır.
Kul haklarına riayete ayrı bir özen göstermelidir. İnsanlarla eşitlenilmesi gereken bir ortamda kendisi için birtakım ayrıcalıklar aramak haccın ruhuyla bağdaşmaz.
Hacta îsar (başkalarını kendisine tercih) ahlâkına sahip olmalıdır. Bencil davranışlardan sakınmalı, diğer hacılara öncelik verip yardımcı olmalıdır.
Kendisi için istediğini başkası için de istemeli, kendisi için arzulamadığını başkaları için de arzulamamalıdır.
Küçüklere sevgi, büyüklere saygı göstermeli, yaşlı, özürlü ve yardıma muhtaçların yardımına koşmalıdır.
Mütevazı olmalı, kibirden, enaniyetten ve gururdan sakınmalıdır.
Arafat'ta kumdan öbekler yapmak, mektup, çocuk çamaşırı bırakmak, oradan deve dili getirmek, mübarek olduğu zannıyla oralardan taş-toprak almak vb. İslâm inancına ters düşen bazı hurafelere kesinlikle yeltenmemelidir.
Bu sözlerden sonra son sözümüz ve duamız şu olsun;
Haccınız mebrur, sayiniz meşkûr, zenbiniz mağfur, ibadetleriniz, makbul olsun. Gidişinizle gelişiniz arasında büyük farklar olsun inşallah.
Selam ve duayla
SEYİTHAN KAYA