DOĞUBAYAZIT'IN ÇARŞI SEFASI

DOĞUBAYAZIT

Mustafa KIRAÇ

Özellikle yaz mevsiminde çarşı ortası ve ara sokaklarına kadar yayılmış ve semaver çay'ı ile kalabalıkların sohbetlerini gözlemliyoruz.

Daha önce olmayan bu meyveyi veren ağaç nasıl dikildi ve nasıl gelişti?

Eskiden kahvehanelerin dışarıya masa sandalye bırakma kültürü yoktu. İçeriye girildiğinde sigara dumanıyla karışık ses uğultusu vardı.

O zamanların çarşısı, kendi bir öte zamanına göre biraz daha gelişmiş ve arabalar çoğalıp kaldırımların kenarlarına sırayla park eder hale gelmişlerdi.

Bugünki garanti bankasının karşısında yarısı toprak damlı olan oral çay evi diye bir kahvehane vardı.

Öğle sonrası bu kahvehanenin önü gölge oluyordu. İki genç kardeş işletiyordu. Gölge olduğunda dışarda camın önünde iki sandalyeli bir masa bırakıyorlardı. İçerde ise çoğu kahvehanede olduğu gibi aynı camın önünde saat tamircisi vardı.

Gölgeden dolayı bu dışardaki masanın çok değeri oluyordu. Genelikle boş kalmıyordu. İçeriye göre çok ferah ve manzaralıydı. Saat geçtikçe gölgenin sınırı kaldırımı aşıp yola taşıyordu. Genç kardeşler bu masanın gölgeden dolayı oluşan değerini değerlendirme ihtiyacı duymuş olacaklardıki, gölgenin ulaştığı kaldırımın bitişiğindeki yol tarafına oturak koymaya başlamışlardı.

Bazen park eden araba boşlukları arasınada bırakıyorlardı. Oturaklar da masa gibi ilgi görmüş ve uzaktan kahvenin önü oturmuş insan kalabalığı görüntüsü edinmişti. Orası çarşının adeta merkez noktası haline gelmişti. Ortalama otuz beş yıl önceydi.

Belli bir zaman sonra diğer kahvehaneler de tek tek bu kahvehaneyi taklit etmeye başlamışlardı. Aynı görüntü diğer yerlere de yayılmıştı. Artık açık hava çayın tadı içerdekini geçmiş ve ferah atmosfer keşfedilmişti.

Bu hal, daha sonraları akşam iftarı sonrasına taşınca, akşamın kalabalığı gündüz kalabalığını üç'e beş'e katlamaya başladı.

BU VAZİYET O KADAR ÇOK TUTULDUKİ, SON DÖNEMLERDE, DIŞARIYA SEMAVER KURAN SADECE KAHVEHANELER DEĞİLDE, SEYYAR KİŞLER VE MAĞAZALARI DA GÖRMEK MÜMKÜN HALE GELDİ.

Bugün, dışarıya taşan kahvehanalerin yanı sıra, kısmen araçlara kapanmış caddelerde ve ikişer üçer kişilk gurupların ağır adımlarla çarşı sefasının tadını hemen bitirmemek üzere ağır adımlarla yürüme yaptıklarını görebiliyoruz.

Bir iş'e yönelik hızlı adımlarla yürüyeninde aynı atmosferden aynı hazzı duyması mümkündür.

BU HAZ, İNSANİ MEDENİYETİN HAZZIDIR.

Yani insanların birbirleri ile ruhsal bir iletişim halinde oluşudur.

Kuytudaki "ben"den, sahnedeki "biz"e geçişin zahmetli bir serüveni ve süreci yaşanmıştır.

Daha önceleri çarşı ortası adeta sopalı kavgaların ringi halindeydi. "İro caka çarsiyê dane hev." "Bugün yine çarşıda vuruştular" Söylemleri, karanlık labirentten aydınlığa çıkışı engelleyecek kadar gündemi işgal ediyordu. Bunu bilenler, medeniyetin değerini daha bilir ve hazzını duyarlar. Genel tarihin karanlık sayfaları, aydınlık zamanın değerini bilmek için lazımdır.

Çarşı çöpünde, at arabalarından kaynaklı "ters'e hesp'a" denilen at dışkısı çoğunluktaydı. Alışan psikoloji bundan pekte rahatsızlık duymuyordu. Yinede anormallikler fark edildikçe, daha iyi ve daha güzele doğru insanın özüne uygun değişime yönelik kapı aralanıyordu.

Bugün gelinen nokta, çoğunlukla kıvamını bulmuş bir noktaya benziyor. Kıvamlar, az'a yada' çok'a maruz kalma ile bozulum olarak değişime uğruyabiliyorlar. Bundan dolayı DEĞİŞİMLER, RÜZGAR SAVURMALI DEĞİLDE, ÖNGÖRÜLÜ AKIL MANTIK VE RUH ORTAKLIĞINA DAYANAN BİR FARKINDALIKLA OLMALIDIR.

 Çünkü sonuçta, lut kavmine dönüşmek de bir değişimdir. Kıvamda durmayı beceremez isek, yeniden karanlığa gömülmek olası olur. Yeni tarz karanlık, yeni imkanlarla daha yıkıcı olabilir.

ÇARŞI SEFASININ NEGATİF BOYUTUNA DA DİKKAT ETMEK GEREKİR.

Bu hazzın, ilimden ve bilimden uzaklaştırıcı psikolojik bir sarhoşluk veren özelliğide vardır. Bu yüzden bu sefa, sarhoşluk için değil, iş yorgunluğu ve stresini atmak için yaşanmalıdır. İlaç ve yemeklerin yan etkilerine dikkat ettiğimiz gibi, sefanında yan etkilerine dikkat etmeliyiz.

Çarşı ortasındaki oturma banklarında kitap okuyan birini görmüş ve fotoğrafını çekmiştim. O KİŞİ BİR TURİST İDİ. umarızki daha sonraları bu çarşı kalabalığındaki dinlence sefasında kitap okuyanlarıda  görmek mümkün olur. Değişimin bu yönde olması için ilgili ve duyarlı olmamız gerekir.

O çay evi, kendi parasal kârına yönelik bakarken, iyi bir yan etki olarak aynı zamanda yeni bir sayfa'ya geçişin ilk adımı da olmuştur. Bu hal, başlangıç ve sonuç olarak bir örnek teşkil eder. YAPTIĞIMIZ HER ŞEY, DURAĞAN OLMAYAN DEĞİŞİMİN YÖNÜ İÇİN DİREKSİYON GİBİ BELİRLEYİCİDİR.

O yüzden yaşantımıza, anlık ve tek boyuttan bakmamalıyız. Bakarsak eğer, konumumuz ne olursa olsun, sorunsallıktan çözümselliğe çıkamayız.

BİR KÜLTÜR ŞEKİLLENİŞİNİN ÇEKİRDEĞİNDEN MEYVESİNE KADAR HER ADIMINA TANIK OLDUK.

Bu bize, tarihler boyu şekillenen kültürler hakında bir örnek olarak kavrayış ufku verir. Bu ufuk ile dünyanın şekillenişine yön vermenin mümkün olabileceğine dair umut edinebiliyoruz.

Not: kusur saklamak, başkasını düşman ve rakip görmekten ibarettir.

DÜNYA'YA ÖTEKİ DİYE DEĞİLDE, "BİZ" DİYE BAKTIĞIMIZDA,  EKSİ VE KUSURLARI ÖRTBAS ETMEK YERİNE, YOL AÇICILIK İÇİN ONLARI GÖRMENİN GEREKLİ OLDUĞUNU GÖRÜRÜZ.

Doktorun iyileştimek için hastalığı görmesi gerektiği gibi.

Biz düyayız dünya biziz. Birbirimizle olan bağlantılılık, eksi ve artılarımızı ortak kılar. Genel sorunsallık, genel ortaklıkla çözülür. Bütün örnek ve ibretler, ders olarak işlenmeye değerdir.

Konu akışı, şeref ve gurur kavramlarına varmıştır. Sonraki yazıda onları işlemek dileğiyle.



Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor