“Hastaneler, insan sağlığının korunması, hastaların tanı ve tedavilerinin yapılması amacıyla kurulan sağlık kurumlarıdır. Bu kurumlar, hasta veya yaralı kişilerin acil ve sürekli tıbbi bakım alabilecekleri, sağlıklı bireylerinde belirli aralıklarla kontrol ve tarama hizmetlerini alabilecekleri yerlerdir.” Diye tarif edebiliriz.
Türkiye, sağlık konusunda son yirmi yılda baş döndürücü bir başarıya imza atmıştır.
Bu başarı hikâyesinden önceki dönemlerde, hastalıklarına çare bulamayan insanlar tedavi için Avrupa ve Amerika kapılarını çalıyorlardı.
Sağlıkta ki bu büyük atılımdan sonra ibre tersine döndü. Eksik bilgiye sahip değilsem, şimdi de Amerika, Avrupa ve dünyanın diğer ülke vatandaşları Türkiye de şifa arıyor.
Burada şunu ifade etmek isterim ki; Türkiye’nin, Dünyaca da kabul edilen sağlıktaki başarısını takdir etmemek haksızlık olur diye düşünüyorum.
Olumsuz düşünenler, diğer sektörlerde olduğu gibi sağlık sektörü de çökmüştür iddiasını ileri sürerler.
Diğer sektörleri bilmem ama Sağlık sektörü çökmüştür sözü, gerçekler karşısında sanki havada kalıyor. Tabi ki eksik ve aksayan yanları vardır. Hastamın yaşadıkları buna bariz bir örnektir.
Ancak bu hastahanede yaşanan bu olumsuzluklar tüm sağlık birimlerde aynı sorunun olduğu anlamına gelmez. Zira değişik illerin Devlet hastanelerinde defaten hastalarımızı tedavi ettirdik ama herhangi bir olumsuzluk yaşamadık.
Demek ki, bu olumsuzluklar sistemsel değil idari zafiyetin bir sonucudur
Diğer taraftan, konuyu eleştirirken insaf ölçülerine dikkat etmek gerekir. Muhalifin bile olsa eleştirirken hakikat ölçüleri dairesinde kalmak, insanı ve vicdani bir sorumluluktur.
Yiğidi öldür ama hakkını yeme, ya da Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir değerler ya.
Sağlık alanında Böyle bir başarı hikâyesine sahip olan Türkiye de her vatandaş imkânlar nispetinde faydalanır. Yalnız, siz basiretsiz yöneticilerce sahipsiz bırakılırsanız, Devletin sunduğu hiç bir imkân ve hizmetinden yeterince faydalanamazsınız.
Tıpkı sahipsiz bırakılan 120 bin nüfusa sahip olan Doğubayazıt ilçemizin 30 yıl önceki ilkel sağlık şartlarına mahkûm edildiği gibi.
Yöneticiler sayesinde! Türkiye’nin bu başarı hikâyesinde payımıza bir şey düşmedi, bu arenada yerimiz olmadı. Nasiplenemedik.
Peki, Sebep ne?
Yukarda da ifade edildiği gibi yöneticilerin hizmetteki, basiretsizliği.
Kısacası, sorun liyakatsiz yönetici kaynaklı.
Konu ne?
Söz konusu durum şu:
Anlatacaklarım yalnız bize has değil. Yüzlerce vakadan bir tanesi bizimkisi. Her gün ayni durum yaşanarak devam ediyor.
Kısacası İlçenin ortak sorunu.
Biraz özel olacak. Ancak, yukarda da değinildiği üzere, konu aynı zamanda bütün İlçeyi ilgilendirdiğinden yanı şahsı konu boyutunu aştığından olayın anlaşılması için yaşadıklarımızı yazmak zorunluluğunu hissettim.
Şöyle ki; hasta bir yakınımı İlçemizin 2. Sağlık ocağına götürmüştüm. Yapılan Tahlil ve tetiklerden sonra, Doğubayazıt Dr. Yaşar Eryılmaz Devlet Hasthanesı Genel Cerrah uzmanına sevki edildi.
Genel cerrahi bölümünden de, Endoskopi birimine yönlendirildik.
Buraya kadar her şey normal. Yapılması gereken prosedür budur.
Bu birimde gereken işlemler yapılarak gün verildi.
Belerilen günde ilgili birime hastamla ile hazır bulunduk.
Sırası Hastamızdan önce olan hastalar birer birer içer alınıyordu.
Hastalar yaklaşık yarım saat içerde kalıyordu.
Çıkan hastalar ayılmadan ya baygın yâda yarı baygın olarak çıkarıyorlardı. Bu hastalar ayılmaya başlayınca inleyerek. Sızlayarak sayıklamaya başlıyorlardı. Kimisi Özellerini sayıklıyor, kimisi küfür sayılabilecek ifadeler, Kimi anlaşılmayan sözler sarf ediyorlardı. Hatta türkü söyleyenler bile vardı. Ayrıca midesi bulananlar ve istifra edenler de oluyordu. Tabiri mazur görün, tam bir rezalet ve skandal yaşanıyordu.
Bu da hoş olmayan bir görüntü sergiliyordu. Tabii ki hasta sahipleri bu durumdan rahatsız ve mahcup oluyorlardı.
Hastamdan önce 90 yaşı civarı bir hastayı içeri aldılar. Tahmini yarım saat içerde kaldı.
Sonra servis kapısı aralandı ve yarım saat içerde kalan bu 90 lık hastayı kendi yaşlarına yakın eşi ve genç bir bayan yarı baygın halde ayakları yerde sürüklenerek getirmeye çalışırken bayağı zorlanıyorlardı, Orda bulunan diğer hasta refakatçileri olan gençler yardımlarına koşarak koridorda bir sandalye ye oturtturmak için çaba gösteriyorlardı. Ancak bu yaşlı hasta verilen narkozun etkisinde olduğunda baygınlığı devam ediyordu ve sandalye de bile dik duramıyordu. Refakatçisi olan bayanlar ve oradaki diğer insanlar ayıltmak için epey uğraştılar. Ama ayıltmayı başaramadılar ve vücudu da çektiği acıdan kasılıyordu.
Birden durumu daha da kötüleşti. Refakatçi bayanların çığlık atmaları üzerine iki genç görevli gelerek durumunu müşahede ettikten sonra sedye istendi ama sedye bulunmadığı için kırık bir hasta arabası denilen tekerlekli sandalye getirildi. Ancak hastanın bu sandalyede oturması mümkün olmadı. Tekrar sedye aranmaya koyuldular. Nihayetinde eskide olsa bir sedye bulundu ve getirildi. Gecikmeli de olsa hasta sedye ye alınarak götürüldü. Sonra yoğun bakıma alındığını öğrendik. Amma sonra da akıbetinin ne olduğunu öğrenemedim.
Hastanın bu durumunu Hastamın ayni sıkıntıları yaşayana kadar, yaşına bağlıyordum. Meğerse sorun, Yaş değil, İnsana reva görülen eziyet, işkenceye dönüşen, onur kırıcı muamele ve hastaları mezbahanede ki kurbanlık koyun gibi görüme bakış açısıymış.
Hastamın yaşadığı sıkıntı ise şöyle:
Genel cerrah olan doktur, tedaviye geçmeden önce hastama, nasıl olsa uyutuyoruz birde endoskopi yapalım, hastamda onaylamış ve endoskopiye de karar verilmiş.
Bu diyalogdan birkaç dakika sonra narkoz verilerek uyutulmuş. Hastam, bu uyutulma süreci kaç dakika sürdüğü farkında olmamış. Bir ara sanki uzaktan gelen bir ses, endoskopi için biraz daha uyutacağız cümlesinden sonra mesai bitti kapatıyoruz hastayı dışarı çıkarın sözüne kadar bir şey de hatırlamıyor.
Mesai bitti kapatıyoruz hastayı dışarı çıkarın sözünden sonra ayıltmak için yüzüne serptiğimiz su ile gözlerini açana kadar arada bir buçuk saat geçmişti.
Hastahane de mesai 16.00 de bitiyor. Hastamı, servisten çıkardıkları saat 16.00. gözlerini açtığı saat 17.30. yanı akşama doğru. O saate poliklinikler salonunda bizden başka hiç kimse yoktu. Tabir caiz ise in cin top oynuyordu.
Hastam bir yarım saat da poliklinikler koridorlarında acıyla kıvrandıktan sonra sedye ve tekerlekli sandalye bulmadığımız için kollarıma girerek sürekliye sürekliye arabaya kadar götürdük.
Bu görüntüler, eğer var ise ve tabii ki çalışıyorlarsa Hastahane kamera kayıtlarında mevcuttur.
Bu yalnız bir serviste yaşanan rezillikler. Diğer servislerin halı nedir bilinmez.
Hastam, o gece, narkozdan kaynaklı olsa gerek, çok zor bir gece geçirdi.
Ertesi gün hem sonuçları öğrenmek ve hem de hastalara reva görülen bu insanlık dışı, aşağılayıcı tavır ve insan onuruna yakışmayan bu uygulananın sebebini öğrenmek için Doktur hanımla görüşmeye gittim.
Doktor, Yapılan tedavi hakkın da bilgi verdikten sonra. Konuyu açtım ve hastaların narkozdan çıkmadan baygın ya da yarı baygın halde dışarıya çıkarılması hem insanlık adına hem de meslek açısında etik ve hoş olmadığını, böyle bir uygulamanın bir zül olduğunu, İnsan onuruna yakışmadığı, bile bile insanlara yapılan bir işkence, aşağılama ve çokta çirkin görüntüler oluşturduğunu dile getirdim.
Narkozun etkisi geçene ve hastanın kendini iyi his edene kadar bir oda da ya da servisten dinlendirilmesini tıbbı bir gereklilik olduğunu izah ettim.
Kendisinin, bir ay önce buraya atandığını ve verilen imkânlar dâhilinde çalıştığını eksiklerin farkında olduğunu kendisinin de bu durumdan rahatsız olduğunu ifade etti,
Daha sonra olayı hastane Başhekimi başta olmak üzere ilgili birimlere ilettim.
Görüştüğüm hastanenin yetkilileri ağızbirliği yapmışçasına dertleri ve eksiklerini saya saya bitiremediler. Bu defa onlar anlatı ben dinledim.
Dert anlatmaya gitmiştim dert dinleyerek oradan ayrıldım.
Yani anlatılan sıkıntıları karşısında derdimi unuttum. Aslında dert ortaktı. Hastahanenin eksikleri ve hastaların ve doktorların çektikleri zorluk ve çileler.
Gerçekten Hastahanenin eksikleri çok fazla. Yanı sorunlar yumağı.
Şöyle ki;
Hastahene binasının hizmete girdiği günden itibaren temelinden su almaya devam etmekte ve bu nedenle de zeminde çürümeler başlamıştır. Bundan kaynaklı, sıva boya ve badanaları dökülmektedir,
Hastahane binası 10-15 yılık olmasına rağmen sanki 50-60 yılık bir yapıymış görüntüsü vermekte.
Başta acil servisiler olmak üzere bina hizmet açısında çok yetersiz kalmakta.
Doktor sayısı olması gereken sayının çok altında. Doktorlar günlük kapasitelerin çok çok üstünde hastalara bakmak zorunda kalmaktadırlar. Bu hem kendi sağlıkları olumsuz yönde etkilemekte hem de hastalara yeterince zaman ayırmamaktadırlar.
Bu arada hastanenin sıkıntıları Bölge Milletvekilleri tarafından Meclise taşınmış ve gündeme getirilmiş olduğunu hastanede öğrendim.
Demek ki bu eksikler ve sorunlar siyasilerin de bilgisi dâhilindedir.
Buna rağmen yine değişen bir şey olmamış. Bu meclise taşıma olayından sonra, Hastahanenin dökülen kısımlarını biraz boya badana yapılmış ve konu kapatılmıştır.
Bu kadar sıkıntı varken aynı zamanda Meclise taşınmışsa tabiri caiz ise sağır sultan bile duymuşsa. Peki, bu kurumun sorumluları bu Konuyu neden ciddiye alarak ilgilenmemişler ve sorunları çözmemişler?
Mesela il sağlık müdürü ne yapar ne için vardır?
Ya İllin diğer idarecileri, amirleri ve ilgili kurum ve kuruluşları?
Sahi siz bu konuda niye bu kadar Fransızsınız?
Oturduğunuz bu makamlar geçici olduğunu, Halka hizmet hakka hizmet prensibi ile sizlere emanet edildiği bilincindesiniz sanırım.
Geceleyin başınızı yastığa koyduğunuzda, günün muhasebesini yaparken bu üzücü manzaralar karşısında vicdan rahatlığı içinde uyuyabiliyor musunuz?
Diğer taraftan size o koltuğu emanet eden Devlet ve Hükümette vefasızlık ettiğinizin şuurunda mısınız?
Mesela, yaptığınız her hata her Başarısızlık, yâda yapamadığınız hizmetten dolayı, halkın nazarında onların güven hanelerine eksi puan olarak yazıldığını hiç düşündünüz mü?
Gerçek şuur sahibi bir yöneticinin kamu yönetiminin ateşten bir gömlek olduğunu idrakinden olmalı ve hizmeti bu çerçevede ifa etmeli.
Bakın Adalet Güneşi Hz. Ömer bunu nasıl bir veciz sözle formüle etmiştir:
‘’Kenar-ı Dicle de bir kurt aşırırsa bir koyunu
Gelirde adl-i İlahi sorar Ömer den onu’’
Aslında Hz. Ömer’in bu veciz sözü tüm idarecilerin makam odalarının giriş kapılarına asmak lazım.
Bu bağlamda, Çok acilen aşağıdaki eksiklikler ivedilikle çözüme kavuşturulmalı:
1-Her tarafı dökülmekten olan ve ihtiyaca cevap veremeyen 150 yataklı Hastahane yenilenmeli, yenilenmiyorsa, kapsamlı bir tadilattan geçirilmeli
2-Bir an önce Hastane Nitelikli hale getirilmeli,
3-Hastanın konforuna uygun odalar yapılmalı,
4-Acil servisin ve diğer hizmetlerin planlanması. Özelikle acil servisin alanı genişletilmeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalı.
5-Kadın Doğum başta olmak üzere özelikle uzman hekim sayısının artırılmalı ve hizmet kalitesini geliştirilmelidir,
6-Her branştan en az iki ve üzeri hekim bulunmalı.
Acil servis demişken, yakın bir zamanda yolumuz tekrar hastaneye düşütü. Geceleyin bir hastamı acile götürdüğüm de saat gece 01 civarı, acil servisleri tıklım tıklım doluydu. Bir saate yakın sıra bekledik. Sıramız geldiğine doktor odasına girdik genç doktur zar zor ayakta duruyordu bir taraftan yorgunluk bir taraftan uykusuzluk gözlerinde okunuyordu. O gün yüze yakın hastaya baktığını ve her gün aynı yoğunluk yaşandığını belirtmişti.
Çok zor şartlar altında çalışan sağlıkçılarımıza Allah kolaylık versin. Gerçekken hakkınız ödenmez. İyi ki varsınız.
Aman sağlığınıza dikkat edin. Hastalıktan ve Hastahanelerden uzak sağlıklı günler diliyorum..
Selam ve duayla
SEYİTHAN KAYA
10366,2%-0,04
40,35% 0,24
46,92% 0,49
4349,52% 0,54
6958,85% 0,87
Ağrı
19.07.2025