Tarih: 18.07.2014 21:52

DİPLOMASİ VE NEZAKET KURALLARI

Facebook Twitter Linked-in

Maksut KONYAR Yazıyor
Ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile olmak üzere iki komşu ülke ilişkileri için heyetler halinde üst düzeyde temaslarda bulundular.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin Türkiye’ye halkına karşı en kalbi duygularla her bakımdan teveccüh ve sempatisinin mevcut olduğu gerçeği gayet iyi biliniyor. Her platformda Ak Parti şahsında Türkiye’nin komşularına yönelik politikalarını insancıl ve ümmetçi olarak ve bölge halkları yararına gördüklerini dillendiriyorlar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şahsında ise Türkiye halkına yönelik her platformda güzel sözler sarf ediyorlar. Her alanda samimi duygularla Türkiye’ye yönelik güzel pratik adımlar atıyorlar. Türkiye ile çok yakın ve hacimli ekonomik, kültürel, siyasi ilişki içindeler… Kaynaklarını ve imkânlarını Türkiye lehine olacak şekilde çok net paylaşıyorlar.
Buna rağmen tabiri caiz ise diplomasi skandalı sayılacak nezaketsizlikle Kürdistan Başkanı Sayın Mesud Barzani’ye karşı tavır sergileniyor. Kelimenin tam anlamıyla yaşanan diplomasi rezaleti ve nezaketsizliktir. Hafızayı beşer şaşar misali hatırlatmakta yarar var;
“Geçtiğimiz yıllarda İsrail’de Türk büyükelçimiz diğerlerine nazaran alçak koltukta oturtulunca İsrail Bakanının bu tavrını kınamış, yapılan hareketi devletimize ve milletimize yapılan bir hakaret olarak addetmiştik.
Gelin görün ki; biz ülke olarak Mesud Barzani’yi Kürdistan bayrağı ile karşılamayı bile halen çok görüyoruz.
Duygudaşlık kurma konusunda devletin kamu aklı çok sığ bir biçimdedir.
Çifte standartlı bir ülke olduğumuzu kabul etmeliyiz. Başı kuma gömülü devekuşu gibiyiz. Kıbrıs, Türkmen, Özbek, vs. soydaş ülkelerimiz olsaydı atlı muhafız alayları mı dersiniz hamaset en üst perdeden karşılama yapılırdı. Ya da diğer devlet liderlerine yapılan şaşaalı karşılamalar… Dünyayı her alanda geride takip etme buna derler.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) şöyle buyurdu;
“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”

İnkâr, yok sayma, jakobenlik, köhne sakat devlet zihniyeti mirası devir alındığı gibi devam ettiriliyor.
Kürtlerin ister federatif bir yapıları olsun, ister bağımsız devletleri olsun. Türkiye’nin bu zihniyetiyle ilişki geliştirme imkânı çok zor. Dostane ve samimi bir ilişki içerisinde bulunmak bu kamu hafızasıyla imkânsızlaşıyor. Bunu görmemek körlüktür.
Bu sakat ve köhne devlet anlayışı olan Kürt ve Kürdistan düşmanlığını behemehâl terk etmeliyiz. Bu tarz basitliklerin modası ve zamanı çoktan geçti.
Kendimiz için nasıl ki bir önem arz eden değerler silsilemiz varsa, aynı hassasiyeti başka halkların değerler silsilesine karşı da cömertçe göstermek zorundayız.
ABD Devlet başkanı ve AB ülkeleri de olmak üzere gelişmiş devletlerin tamamı bayrağı ile tarihi ve kültürel değerleriyle beraber tüm siyasi ve diplomasi nezaketleri dâhilinde Kürdistan Federal Bölge Başkanını karşılıyorlar. Ve aynı şekilde Kürdistan’la siyasi ve iktisadi ilişki geliştiriyorlar… Dünya devlet ve halklarına gösterilen ihtimamın aynısını Kürdistan Bölgesi Devlet erkânını ağırlarken de her tür ince diplomasi nezaket ve kurallarını uyguluyorlar.
Tüm ticari ve kültürel yansımasını katma değer olarak verdiği komşu ülke Türkiye’nin bu nezaketsiz muhataplığı ayıp ve günahtır.
Kürt bölgesi devlet yöneticileri komşu ve kardeş dediği Türkiye’ye gelince nezaketten uzak bir diplomasi ile muhatap olmamalıdırlar.
Oysa Kürdistan’ın her tür yeraltı ve yerüstü kaynaklarını Türkiye ile paylaştığı ortadadır. Dünya’da Türkiye ile en çok ticaret yapan partner, her alanda önü açık komşu ülkemiz Kürdistan’dır. Coğrafi olarak en yakın komşusu, sosyoekonomik ve kültürel anlamda kendine yakın olan, sağlam iş ilişkisi geliştirmesi gereken ülke Kürdistan’dır.
Türkiye’nin her alanda Kürdistan ile en üst düzeyde ilişki geliştirmesi şarttır. Bu kardeş hukukuna dayalı ilişki başta ülkemize, bölgemize ve tüm insanlığın yararınadır. İktidara düşen görev, bu konuda gerekli samimi hamleleri atmaktır.
Tüm gelişmiş ülkeler coğrafi olarak komşu oldukları ülkelerle maksimum ekonomik, siyasi, sportif ve kültürel ilişki içerisindeler.
Sorarım sizlere; biz Müslüman halklar ve ülkeler neden hep kavga ve savaş halinde olalım? Düşmanlıkları körüklemenin kime ne fayda ve çıkarı var? Bağnazlıklara hapsolmanın hiçbir karşılığı ve anlamı yoktur. Mübarek Ramazan ayınızı tebrik eder, mana ve ehemmiyetine uygun yaşamanızı dilerim. 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —