Türkiye siyaseti uzun zamandır dar bir oy hesabı sarmalında dönüp duruyor. Partiler için başarı, çoğu zaman seçim kazanmak ya da mevcut oy oranını korumaktan ibaret hale geldi. Oysa devlet yönetiminin asıl mesuliyeti, günü birlik politikaları aşarak devletin bekasını ve milletin uzun vadeli çıkarlarını önceleyebilmektir.
Gerçek devlet adamı budur: Gerektiğinde kendi tabanından fire verir, partisel sınırların dışına çıkar, siyasi alışkanlıkları bir kenara bırakır. Çünkü onun hesabı bir sonraki seçim değil, torunlarımızın yaşayacağı Türkiye’dir.
Bu çerçevede son yıllarda en dikkat çekici isim, hiç şüphesiz MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir. Bahçeli, siyasi yaşamının uzun bir bölümünde milliyetçi çizginin sert ve tavizsiz temsilcisi olarak bilindi. Ancak 2015’ten itibaren, özellikle 15 Temmuz sonrası, Bahçeli’nin siyaset tarzında belirgin bir dönüşüm yaşandı. Bu dönüşüm, ne bir fırsatçılık hamlesi ne de ideolojik savrulmaydı; bir devlet adamının gerektiğinde 180 derece yön değiştirebilme cesaretiydi.
Bu tavrın son ve en çarpıcı örneği, Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a ilişkin çıkışıdır. Bahçeli, yıllardır tabu kabul edilen bir konuya değinerek şöyle dedi:
“Partiler oy kaybı korkusuyla Öcalan’la görüşmek istemiyor. Ama devletin bekası bunu gerektiriyorsa bu görüşme yapılmalıdır. Yetkili komisyon gitmezse ben ve arkadaşlarım gideriz.”
Bu sözler herhangi bir siyasetçi tarafından dile getirilse büyük bir tepki dalgası doğabilirdi. Fakat Bahçeli söylediğinde siyaset çevreleri bir an durup ne demek istediğini anlamaya çalıştı. Çünkü sözlerin altında bir oy hesabı değil, devlet aklı bulunuyordu.
Terörle mücadele kırk yıldır Türkiye’nin en ağır meselesi. Çözüm süreci denendi, bozuldu. Silah bırakma çağrıları yapıldı, sonuç alınamadı. Mevcut yöntemler sonuç vermiyorsa, devlet aklı yeni yolları denemek zorunda kalabilir. Bahçeli’nin mesajı tam olarak buydu:
Bu yaklaşım, Türk siyasetinin alışılmış kalıplarının dışında. Çoğu lider taban tepkisini, sosyal medyayı, parti çıkarını düşünür. Bahçeli ise “Devlet neyi gerektiriyorsa o yapılır” diyor. İşte bu, siyasetçiyi devlet adamından ayıran çizgidir.
Türkiye yakın tarih boyunca sayılı devlet adamı yetiştirdi. Demirel’in pragmatizmi, Özal’ın vizyonu, Ecevit’in ahlaki duruşu, Erdoğan’ın siyasi kararlılığı… Bu listeye artık rahatlıkla Devlet Bahçeli’yi ekleyebiliriz.
Elbette onun da eleştirilecek yönleri vardır; sert üslubu, zaman zaman katı çizgisi tartışılabilir. Fakat mesele devletin bekası olduğunda ortaya koyduğu tutum, partisel hesaplarla değil, tarihsel sorumlulukla şekilleniyor.
Bahçeli’nin bu çıkışı, oy devşirmek için gündem oluşturan küçük partilerin de geleceğini belirleyecek gibi görünüyor. Bugün alkış bekleyenlerin yarın destek bulamadıklarında yeniden MHP’nin kapısını çalması kimse için sürpriz olmayacaktır.
Türkiye’nin en büyük eksikliği, devleti partiden ayırabilen liderlerin azlığıdır.
Bahçeli’nin son çıkışı sadece bir grup konuşması değil;
Türk siyasetine “Devlet adamlığı böyle olur” diye verilmiş tarihi bir derstir.
Keşke bu sorumluluğu taşıyabilecek daha çok siyasetçi olsa…
Mehmet Koç Kimdir;
Doğubayazıt doğumlu. Ankara Maliye Okulu ve İktisat Fakültesi Maliye Bölümü mezunu (SMMM).
Maliye ve Sağlık Bakanlıklarında yöneticilik yaptı.
İki dönem Doğubayazıt Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı olarak görev aldı.
Ağrı’nın ilk ve tek Sürekli Basın Kartı sahibi olup, halen Doğubayazıt Gazetesi Başyazarıdır
10903,91%1,63
42,37% 0,04
48,90% 0,15
5542,26% -0,14
9301,82% 0,00
Ağrı
20.11.2025