Tarih: 11.03.2023 09:00

DEPREM DERSLERİ 9

Facebook Twitter Linked-in

ANITSAL KALINTILAR

depremde 5-10 gün kadar altında5 aç susuz kalınan enkazların küçük bir kısmı olduğu gibi kalmalıdırlar. Neden?

Oralarda doyumsuz arzular içi doygunluk verecek özellik var. Doyumsuz arzuların elinden kurtulmak isteyenler, uzun süre altında kalınan o enkazın altına girip aynı şekilde aç ve susuz günlerce kalmakla uygulamalı olarak kuracağı empatinin vereceği doygunluğu duyabilirler. İnşaat mühendisi olacaklar, malzemeden çalanlar, zevk ve konfor için her tür gayri insani fiil'lerde bulunanlar, nefisi orada ıslah edebilirler. 

Hapis mahkümü inşaat malzemesinden çalmış olanlara da, ruhlanıp vicdan sahibi olabilmeleri için enkazın altında aç susuz gün geçirme imkanı verilmelidir. 

Amaç, oradan yeni bir ruhla çıkıp hayata bakışın daha farklı açılarını elde etmektir.

Bu dünyanın yıkılabilecek bir mekan olduğuna dair inancı yaşayıp bünye'ye nüfuz etmek, psikolojik dengenin rehberi olur.

ELLERİ ÖPÜLESİ ANALARI ORTAYA ÇIKARAN ETKEN, YAŞAMIN ZORLU KOŞULLARIDIR. Toplumun direklerini ortaya çıkaran o yaşam mücadelesi, eğitim kavramının özüdür. Çocuğun gerçek bir hayat eğitimi almasını isteyen onu zor koşullu bir köye gönderebilir. Zorlu koşul kişiyi ağırlaştırır ve düşüncesizce rüzgara göre savrulmasını önler. 

KADIN VE ERKEK ARASINDA RUH VE NEFİSİ ORANLARI

Cennetin kolaylığı hz. Havva'ya yetmedi ve yasak meyveye yöneldi. Olaylar teorik olarak, erkek ve kadın arasındaki ruh ve nefis oranlarını erkek te yüzde 70 ruh, yüzde 30 nefis, kadında ise yüzde 70 nefis yüzde 30 ruh olduğunu gösteriyor. Zeka ise, erkeğin özürlüsü erkeğin dahisi ile kadının özürlüsü ve kadının dahisi arasında yine erkek önde görünüyor. 

ZEKA ORANLARI

Zeka, özürlüden dahiye kadar basamaksaldır. Yüz üzerinden bakarsak, 90. Basamaktaki biri karşı cinsin 90. Basamağıyla karşılaştırılır. Birinin yüksek basamağı, diğerinin düşük basamağıyla karşılaştırma şeklinde olursa, hangi tarafın daha zeki olduğu gerçeğini yansıtmaz. 

Bunun için tarihe bakarsak, bilim adamı tabiri vardı. Kadının evde olması, bir şeylerin icadı için erkeğe göre daha fazla zaman ve mekan imkanı demektir. Fakat buna rağmen neredeyse tüm icatlar erkekten gelmedir. Erkeğin alanına dahil oluş döneminden bugüne de kadın eseri icada rastlanış yoktur. 

Not: Bu konuyu daha sonraları ele alalım. Şimdiki konumuz, zorlu koşul ve bunun için enkazın önemidir. Kolay yaşamın hz. Havva'ya yaptırdığından bu konuya giriş oldu. Gelinmek istenen nokta, bugünki kolay yaşamın bugünkü yasak meyve'ye yönlendirme ihtimalidir. Açılan bu kapıdan ilerlersek, deprem konusuyla bağlantılı olsada deprem konudundan uzaklaşma gibi olur. Bu girişin neler yazdıracağı merak edilmiyor değil. Unutma olmazsa... 

MUCİZE DENİLEN O UZUN SÜRE KALIŞ OLAYLARINA SEBEP OLAN ENKAZLAR VE KAPLADIĞI ALAN O KADAR DA LAZIM DEĞİL. Zaten yeni yapılar daha düzenli ve sistemli şekile yeni alanlarda olacaklar. 

Onları kaldırtan duygu düşünce ve gerekçe nedir? 

Görüntüsü moral mi bozuyor? Eğerki kaldırmalar, gelecek nesillerin manevi dengelerini ve huzurlarını da kaale almayı güdüyor ise, o enkazların ders boyutlu oluşları göz ardı edilmez. Manevi denge, yaşamın iyi ve kötü her iki boyutuna dair farkındalığı bünye ye nufüz etmekle sağlanır. 

Nefis ıslahı ancak şeytanın moralini bozar. Depreme karşı her tarafa yayılan ruhsal duyu'nun kızaların5 nefsani eğlence isteklerine ters düşmesi, onların moralini bozup onlara depremle alay etme videosu çektirmiştir. Video çekme gerekçesi ile enkazı kaldırma gerekçesi aynı moral sebebiyetinden geliyorsa, bu durum, gelecek için endişe verici olur. 

Ruh için o enkazlardan istifade metodu, dünyanın her tarafından insanlara açık olması gerekir.

CAMİLERİN VE OKULLARIN EĞİTİMLERİ ENKAZ EĞİTİMİNİN YERİNİ TUTAMAZ. 

CAMİLERDE NELER OLUYUR? NELER OLMALIDIR? 

Genel olarak konforu yerinde, akıl ve göz alıcı süslemeler etrafta. Kalabalık ortam ve tek noktaya odaklanış var. Eğerki o cami, ALLAH tan sözlü iletilerin geldiği lisanı bilmeyen ahalisi olan cami ise, odak noktası kişi, önce o lisanla konuşmak suretiyle, sadece o lisanın ALLAH lisanı olduğu ve kendisininde ALLAH ile cemaat arasında bir tercüman olduğu algısı oluşmaktadır.

Böyle bir algı, ALLAH ı insanlardan uzak ve işgalci bir uzaylıymış şeklinde ötekileştiren başka bir algıya sebep olabilmektedir. O lisanın bir zaruretmiş gibi algılanması, ALLAH ile iletişimin gerekçesi gibi görünmeye sebep olabilmektedir. Sorulsa bilinç hemen uyanıp red eder fakat, algı ile bilincin etkileri ayrı ayrıdır. 

En azından fatiha suresini kişi anladığı lisanla okusa, düşünce ile algı aynı yolda buluşurlar. Bilinmeyen bir dil ile ezbere dayalı olarak okunduğu esnada düşünce, başka yerlere kolayca kayabilmektedir. Çünkü düşünce daimi olduğu için, anlamadığıyla istesede ilgilenemez.

Fatiha ile ne denildiğini bilmeyenler, onu ALLAH a verilmesi gereken ALLAH a ait bir eşya gibi algılarlar. Camiden çıkarken, vergisini ödemiş rahatlığıyla kendisini borçsuz serbest ve kısmende kıdemli hissiyatıyla çıkar. Buda şeytanın bir çelmesi olsa gerek. 

Camideki displinel kurallara toplu olarak uyum içinde tabi oluş, utanma duygusunun gelişimine büyük oranda yardımcıdır. Caminin psikolojik yapı üzerinden insanlaştırıcı olan en mühim etkeni budur. Bu etkenin toplum içindeki derecesi de lazım olan derecede olup olmadığı tartışılır. Camide kişisel iç alemde ALLAH a yakınlık duyma açısından ise, olaylar kadar etkili olduğu söylenemez. Böyle bir tarz'a yakın olabilmesi için, caminin bir köşesinde kişisel psikolojik çıkmazları olanlara yönelik teke tek tarzında bir istişare bölümü olmalıdır. Çünkü genel ortalamalı vaazler her kişinin özel durumuna denk gelemeyebilir. Tv. Programlarına benzer olarak aleni olmasını istemeyenler için camilerde sorun dinleme ve yol gösterme bölümleri olmalıdır.

Arabanın bakımını güzelce yapıp onunla bir yere gitmemeye benzer olan din anlayışı, dini güzelce yaşayıp ruh edinmeme anlayışıdır. Din insan yapısının bozulmaması için ALLAH ile insan arasındaki rehberi bağlantının adıdır. Bu bağlantı konforlu, gösterişli, dudak ezberi söylemlerle ve dikkat dağılımlı cami ile olamıyorsa, enkaz altında aç susuz ölümün kıyısında dolaşmakla olabilir.

OKULLARDA NELER OLUYOR? NELER OLMALIDIR?

Filimdeki hababam sınıfı hocası, anne babaları çağırıp sıfır not'lu karneleri "bu karneler sizin deyip" onlara vermektedir. Sebep: Arayıp sormamışsınız durumun nedir diye... Okulu, dersleri, hocayı ve bilimi alaya alan şahs, bir kaç kez soracak olan babayı mı yanıltmayacak... Evli okul olursa anne baba karneye paydaş olur. 

Eğitim durumunu gözler önüne serme düşüncesiyle yapılmış olan filim, komediyenlikle eğlence duygusunu tatmin etmek suretiyle o duygunun beğeni ve alkışıyla neredeyse "böyle olması gerekir" diye ibret olması için yapılan o filim, örnek bir yapıya dönüştürülmüştür. Bu da şeytanın bir tekmesi olsa gerek. 

Madem teknoloji diye bir nimet çıkmıştır... Okulun her tarafını kameralarla donatıp meclis tv. misali İnternet üzerinden sadece anne baba değil bütün dünya izleyebilsin.

Hemen her şeyin sahtesi varken, nedense hoca ve öğrenci denildiğinde o kavram akla gelmiyor. Beşinci sınıfa kadar gidebilmiş fakat okuma yazmayı bilmeyen çocuk görmek artık mümkün olabilmiştir. 

Geniş bilgili ve öğrenmeli biri, bilgisi kıt ve öğrenmeye kapalı biriyle diyaloğa geçtiği zaman, kısmen de olsa ona uymak zorunda kalacağı için kendiside kısmen kıt bilgi alanında kalmakla ilerleme sağlayamaz. Cahilin yanında önemli bilgiler geçersiz olacağı için, anlaması olan birini buluncaya kadar o bilgiler sandıkta/bilinç altında kilitli kalır. Anlayan kişi bulunduğunda, o kişi'nin anahtar misali oluşu vesilesi ile bilinç açılır ve bilgiler çekirdek gibi verimliliğe doğru filizlenmeye başlar.

Bilinçli çocukların anlamaz çocuklarla gün boyu bir arada bulunması, onlarıda bilinçten uzaklaştırır.

EĞİTİM SİSTEMİ İÇİN BİR SEÇENEK 

İsteyen öğrenci tekno iletişim ile ev okulunda çalışma seçeneğini tercih edebilmelidir. İsteyen sınıf sandalyesinde oturur, isteyen evdeki sandalyede oturur.

Televizyondaki tartışma programında başka bir şehirden ekran ile katılan biri ile stüdyoda bulunan biri arasında herhangi bir fark yoktur. Fark, ağız ve gaz kokusunun gelmemesidir ki zaten onunda gelmemesi gerekir. 

Bu seçenek, gerçek bilim meraklısı olanlarla okumayı para kazanma aracı olarak görenleri ayıklayıp birbirlerine engel oluşu önler.

İDEOLOJİK FARKI, İNANÇ FARKI VE IRKÇILIK, İNSANLAŞMA EĞİTİMİNİN EN BÜYÜK ENGELERİDİRLER.

Müfredat, farklar arsında çekişilen bir şey olmakla olması gereken yolunu bir türlü bulamaz hale gelmiştir. Her fark, eğitim sisteminin kendi emellerine uygun olmasını istediğinden sağlıksız verimsiz sistemlere sebep olmaktalar. Giyimden davranışa kadar farkların ortak noktaları vardır. 

Zıt görüşlerin uc noktaları değil, ortalamaları ne ise her iki tarafın orada buluşması gerekir. Bu durum, sadece eğitimde değil her yerde olması gereken bir durumdur. Aksi halde ortam, ilerisi için ya farklar çatışmasına yada bir uc noktaya kadar gider. Uc noktalar nelerdir? Ya solucan yağını gibi çıplakça üste üste yığılmalar olur, yada gözün gözü görmediği türde bir kapanımla uzak duruşlar olur. Bir farkın uc noktası, diğer farkın korkulu rüyasıdır. Her ikisi de ortak noktaya muhtaçtır lar. 

IRKÇILIK NEDEN OLUŞUR?

Karakter farkları arasında yırtıcı vahşiyane yapılar ile uysal uyumlu anlayışlı olanlar vardır. Bunlar yanana geldiklerinde, bir etçil ile bir otçulun yanyana gelmesine benzer bir atmosfer oluşur. Bu atmosferin ortaya çıkardığı çekişmenin adına ırkçılık denilmiştir. Bu farkındalığın ortaya çıkarılmasıyla huzurlu ortama giden yolların bulunuşu kolaylaşır.

Aksi halde savaşlar, insanlaştırmakla yükümlü olan eğitimede bulaşmak suretiyle çeşitli versiyonlarla çekişme prangası oluşunu sürdürüp gidecektir. 

İnsanlaşma eğitimine engel teşkil edici konular, tüm dünyanın orakça ele almasıyla ancak aşılabilecek olan konulardır. Bunun için tüm dünya dürtülmelidir. 

Birbirini yozlaştırmak, dünyayı yozlaştırmaktır. Dünya bunu duymalı, bilmeli ve ilgilenip gündemleştirmeli.

ENKAZDA BULUNAN ALTINLARIN BULDURTTUĞU ASIL ALTIN

Bir kadın enkazda altınlarının olduğunu söyler. Altınlar başkaları tarafında bulunur ve kadın heyecandan koşup bayılır. Ayıldıktan sonra altınları bulanlara ALTINLAR SİZDE KALSIN diye bir cümle kullanır. Asıl altın o cümle olmuştur.

O cümle neden asıl altın olmuştur? 

O cümle, yeryüzünün çatışma gerekçelerinin ortadan kalkabileceğine dair verilen bir tüyo olmasıyla gerçek altın olmuştur.

Altınları için bayılan birinden o cümlenin çıkışı, dünya için milad olabilecek yeni bir başlangıcın sinyalidir. Demekki daha iyi bir dünya mümkünmüş. Kadına o cümleyi söylettiren etken ne ise, o etkeni alıp yeni bir dünya düzeni için kullanmak gerekir. 

Öyle bir kadına, öyle bir cümle kullandıran etken neydi?

O etken, Başkası için çok değerli olduğu ve her an elden çıkarılması olası olan bir şeyin, başkasının insanlığı karşısında hiç te öyle bir değerde olmadığının ortaya çıkışından ibaret olan bir etkendir. Demekki göz dikimi olmadığı zaman tereddütler ortadan kalkarmış. Bu konu, bütün eğitimlerin öncü konusu olması gereken bir konu. Terbiye terbiye terbiye. 

Değerli altınlar yerdeki çakıl taşları ile nasıl bir anda aynı hesaba geldiler... Kim yaptı bunu? İnsanlık. O olay, insanlığın değerini ve eserini ortaya koyan bir belgedir. Meğer asıl altın insanlıkmış... Yere düşen kadını kaldıracak olan altınlar değil, insanlığın eliymiş... 

Kadın asıl sığıngahını bulmuştu. Meğer sığıngah altınlar değil, insani duyguymuş... 

O CÜMLENİN6 HİS'TEKİ İÇERİK ÖZÜ ŞÖYLEDİR : "Ey altınlar! Çakıl taşları sizde kalsın"

Yani insanlar değerli olduğu zamam, maddiyatın değeri ikinci üçünü plana çekilir. O kadın yaşayarak o değeri gördü bildi ve o değer ona o cümleyi söylettirdi. 

Darısı tüm dünyanın başına...

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —