Bir şeyin varoluş sebebi, o şeyden önceliklidir.
Sebep, soyut bir kavram iken, ondan somut veriler çıkar.
Bu gerçeklik, maneviyatı maddiden öncekli kılar.
Manevi alanla ilgili işlere ilim, maddi alanla ilgili işlerede bilim denilmiştir.
Bu ikili, yürümek için iki ayağa, uçmak için iki kanada benzer şekilde birbirini tamamlayan bir ikilidir. Sistemler, bunlarla bir bütünlük içinde olmakla düzenli işleyişe kavuşurlar.
Çıkmazların her daim tutunma dalıdırlar fakat, tutunmayı bilmek şartıyla.
İLİM BİLİM VE MERAK, İNSANI AYRICALIKLI KILAN TEMEL ETKENLERDİR
ilim bilim, her canlıda farklı ihtiyaçları karşılamaya binaen olması gereken farklı düzeylerde doğal bir program hesabıyla vardır. Yaşamın var oluş sebebi ilimdir.
Yaşamın, karada, denizde, havada, neredeyse boş yer bırakmayacak kadar mikrodan makroya her yer ve o yerin koşuluna göre vücudi şekiller alabilen bir tarz ile dönüşümlü olarak var olması sebebin/ilimin bilimidir.
Bu devri daim sistemin hem kendisi ilim bilimin eseridir, hemde zerresine kadarki her parçası ilim bilim taşır.
İnsanı ayrıcalıklı kılan etken, onları/ilim bilimi rehber edinip takıp edebilme özelliğidir. Kısaca okuma özelliği.
İlim "neden" yoludur. Bilim ise "nasıl" yoludur.
Yaşamın neden ve nasıl var olduğu konusu, teori ve inançlarıın ötesinde en net ve somut cevap, ilim bilim yollarında okuya dokuya olan ilerlelemede bulunup sonlanan bir çok tartışma gibi bulunabilir. Sağlıklı okuma, çatışarak değil çalışarak olur.
Dişi ve erkek gibi, sağlı sollu el ayak ve kanatlar gibi her nedenin bir nasıl'ı, her nasılın bir nedeni vardır. Bunların bir başa bağlı olarak uyum içinde iş yapmaları düzen için bir zorunluluktur.
Baş olan merakın sorgulayışı, okumadır. Ayakların yürütmesidir. Kanatların uçurtmasıdır.
Merak+sorgulama+ilim+bilim=insan
Bu dörtlü'nün bütünsel işleyişi, insanı insan olarak tamamlayam soyut vücududur. Bu vücut olmazsa somut vücut tek başına doğal programıyla insan oluş kriterlerini taşımayıp hayvan kategorisinde kalır.
Fiziki açlık, fiziki vücudun beslenmesi için beyin'i uyaran bir sinyaldir. Merak da, soyut vücudun beslenmesi için gönderilen bir sinyaldir. Soyut vücudun yemeği bilgidir.
Acıkmak ile meraklanmak, aynı anlamı taşırlar.
Doyum isteğini.
Açlık, bir sinyal olarak görevde olmazsa canlı, uykuya geçer gibi ölüme geçer.
Buna benzer olarak hiçbir merakı olmayan insan tam anlamıyla ruhen ölü ancak canlı hayvan sınıfatındadır.
İhtiyaçlarını görebilecek düzeyde olması onu ayrıcalıklı kılmaz. Belli bir doğal seviye ve yönlendirici dürtüler her canlıda vardır.
Psikolojiyi insani düzene koyan etken, merakla edinilen bilgilerdir. Merak edilen bilgiye ulaşamamak, istenilen yemeğe ulaşamamanın verdiği eza'yla aynıdır.
Filimler, hikayeler, haber özetleri ve iyi kötü alışkanlıklar dahil hepsinde meraklanma ve meraklandırma olgusu vardır.
İnsan, bilim dahil çok şeylere karşı aciz bir varlıktır. Bilgi alımı, varlıklar aleminde acziyetten hakimiyete çıkış mücadelesidir. Akıbete dair eminlik, psikolojinin rahata kavuşmasını sağlar.
Varılan birikimler, öncekilere doyum vermiş olsada, sonrakiler için yeni bir açlık sebebi olabilmektedir.
Çıkışın inişi, meraksız ve keyif rotası anlamsızlığa takılı nesiller ile başlar.
İlim ve bilimle beslenerek ileriye götürücü soyut vücut/ruh, bedensel arzulara takılmakla ihmal edildiğinde bedenden çıkıp gider ve geliştirmiş olduğu insani düzey, çöken bir imparatorluk gibi
çökmeye başlar ve dünya, hayvani vücutla baş başa kalmakla o da insani yaşam için fiziken elverişsizliğe çöker.
BİLİMİSEL GÖZLÜKLE SOYUT VÜCUT ŞEKLİNDE GÖRÜNEN ETKENLER BÜTÜNSELLİĞİNE KISACA RUH DENİLMEKTEDİR.
Ruhu vücutla/hayvanla birlikte tutup insan olarak kalmasını sağlamnın maliyeti, hayvani arzulara karşı mukavemettir.
Can ile ruh, vücut üzerinde iki kişinin aynı sandalyeye oturmasına benzer bir zahmetle insan olabilmekteler. Biri diğersiz insan sayılmaz.
Onları yan yana tutma gücü, yaşamın zorluğudur. Bunun için yaşam kolaylaştıkça insan olarak kalabilmek için yeni zorluklar bulma ihtiyacı doğmaktadır. Şimdiye kadar savaşlar, sebeplerin sebebi şeklinde perde ardı bu görevi yürütmüş olsada, yeni dünya inşa etme zorluğu, buna alternatif bir zorluk olmaya adaydır. Başarıdan ziyade zorluğun kendisi söz konusu. Her başarıdan sonra yeni bir zorluk bulma gereği doğar. Bir işin yada bir ağacın büyümeside böyledir. Ağaç durgun görünsede içinde atomların koşuşturması vardır.
Şöför koltuğunda iki kişi bulunsa direksiyon, daha fazla uzağı görebilenin elinde olur.
Su can içindir ruh için değil. Hemen içmeye kalkışan candır. İçmeden kontrol eden ise ruhtur. Can, ancak ruhun rehberliğindeki emeklerle düzenli ve dengeli yaşama kavuşabilir.
Ruh varmı varsa nedir sorusunun cevabı için merak ve hayal onun varlığına gösterge olarak düşünülebilir. Can, motor göreviyle otlama işine bakarken ruh, daima etrafı kolaçan edip ötelere bakar ve yeni yerler keşf eder. Böylece hem evren azameti için temaşacı edinmiş olur, hemde can, yeni otlama alanlarına kavuşmuş olur.
Evren ile şuursal bütünlük, can'ın basınçlı arzularına aklın/ruhun yolunda olmasıyla mümkündür.
İşçisi "düzensiz özgür" atölye, fabrikaya dönüşemez. Asker komutan ilişikliğide öyle, can ruh ilişikliğide...
İNSAN EVREN İLİŞİKLİĞİ
İnsanın hayran edinme isteği, evrenden bir yansıma olduğu düşünülebilir. İnsan, evrenin tohumu olduğuna göre, her tohum gibi içerdiği programıyla eseri olduğu şeye dönüşmeyi güder.
İnsandaki sonu gelmez gözü doymazlık olgusu, evren oluş isteğidir. Spermi koşturan etken'in, insan oluş amacı olduğu gibi, insanı koşturanın da evren oluş isteğidir. Bu istek, asıl noktasına ulaşmasa da varlığı, yaşamı temin etmeye dönük motivasyon görevini yürütmüş olur.
Bir spermin ulaşması için hepsinin koşması gerekir. Bu koşu süreci, heyecan dolu bir yaşam sürecini var eder.
Herkesin farklı bir görevle toplu yaşamı var etmesi, içinden birinin evrene ulaşabilmesi içindir. Böyle bakmak, kendini ve kendisine denk üşen işini tespit ettirip sevebilmeye sebeptir.
Koşan spermlerden bir tanesinin insan oluşu, yaşayan insanlardan bir tanesinin evren olacağına işaret gibidir. Varlık ve sistemleri amaçsal açıdan sorgularken bunlar görünür.
Tohum, kendi midesiyle fiziken beslenip vücut olmaya doğru büyürken, psikolojinin merak mideside bilgiyle beslenerek, ruhu evren olmaya doğru büyütür. Bu durum, en çok bilen ve kavrayan ruhun anlamını, önde giden spermin anlamıyla denkleştirir.
Ruhun, evreni kapsayacak kadar olan büyüme yolu, fiziki yaşama/can’a/nefis'e dizayn verebilmesinden geçer, ki ruhun can ile vücutdaşlığının nedenselliği de bu dizayn olsa gerek.
Bir ev fiziki ihtiyaca binaendir. İmkan oldukça süslemelere geçmek ise, ruhun hayranlık elde etme güdüsüne binaendir.
Misalen; evin iklime ayar boyutu candır, görkem boyutu ruhtur. Her boyut bir varlığa işarettir.
Barınma geçinme ihtiyacı, can'ın varlığına işaret olduğu gibi, öğrenme ve beyan isteği de, ruhun varlığına işarettir.
Ekmeği yiyen candır. Ekmeği okuyan ruhtur.
Yiyen can'dan, Okuyan ruh'tan birinin düzensiz işlev yada görev ihmali, uyum dengesizliğine yol açar.
Medeniyet derecesi, ruhluluğun işlev derecesine göstergedir.
HAYRANLIK NEDİR?
Hayranlık, ruhun intikalidir. Bir şeye olan hayranlık, ruhun ona yayılmasıdır.
Boşanmış eş çatışması, kopmuşluğun ruhsal boyutta gerçekleşmediğine göstergedir. Çoğu sorun, ruhsal boyutu hesap dışı tutmaktan kaynaklanır. Psikolojinin imzası olmadan kalemin imzası yarım kalır.
Hayran olunmuş şeyin, hayran olana yönelik en ufak negatifi, kendine intikal etmiş ruhu incitme sebebidir. İlgi, uzaktan kumanda temasıdır.
İncinme ihtimali en düşük şeye hayran olmak en doğru seçenektir. Ruh, ait olduğu vücuttan gezintiye çıkarken, kendisini taşıma sağlamlığında olan dala konmalıdır.
Aksi halde ayıklık rüyasında hayal kırıklığı yaşar.
Evrene dair varılan bilgi düzeyi, ona dönük hayranlık için yeterli düzeydir. Ona olacak hayranlık, ona ulaşma çabasına yol açar. Bu çabanın yolu, aşkla sonsuz bir okuma ve çalışma yolu olacaktır. Ömür boyu kırılması olmayacak tek dal, ulaşılıp aşılması en zor olan daldır. Varlığı gözlemlenebilen ulaşmazlık ile onunla olan bağlantılık gerçeği, hayranlık duyumuna ve doyumuna daimilik için en uygun rotadır.
DÖNÜŞÜM
Tabiat tek bir canlıdır. Kendisine bağlı canlara can katar ve o canlar tekrar tabiata katılırlar. Tekrar yer ve iklime göre değişik canlar olarak ortaya çıkarlar. Canlı tabiat evrene bağlı olduğuna göre evrende canlıdır. Ruh canlı vücuda intikal ettiğine göre, canlı evren vücudunada intikal eder.
Canlı tabiat, canlarının konumlarını onların durumuna uygunca değiştirdiğine göre, evrenin ruhu da kendisine bağlı ruhları durumlarına uygunca alemlere yerleştirir. Ruhun durumu, hayranı şey ile ölçülür.
CAN VE RUH
Can etkileşimi baktırır, ruh etkileşimi okutturur. Duyu organlarıyla alımları ya yapan candır. Alınan duyuları okuyup yorumlayan ruhtur. ( Önceki yazılarda vücut cihaz, can elektrik, ruh ise internet olarak örneklendirilmiştir.) Ruh, vücudun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelen doğal programik refleksleri dizayn etmek dışında, sosyal de rehber, teknikte buluşçu ve icatçıdır. Gıdası olan ilim ve bilimle beslenerek medeniyet düzeni kurar.
BİLGİSİZLİĞİN ESERLERİ
Bilgisizlik ruhun eziyetidir.
Kısa görüşlü ve anlık menfate baktırıcıdır.
Sunu'ların karşılık geldiği ihtiyaçları denkleştiremez.
Yemek yada yenilmek gibi hayvani güdüye dayalı hareket ettirir.
Kişiselliğe haps ettirici ve kişiyi hezarfen kovucu yapar.
Bütünleşik olduğu varlığa karşı kopuk davranışlar sergiletir.
İzahları anlamada zorluk çekip ağırlık duyar
İmaj koruma refleksiyle hareket edip ele alınan konuyu amaç sapmasına uğrartır.
Doğru söze doğru demekten kaçıp yanlışlama çabasına girer.
Kişileri ve toplumları birbirlerine karşı güce ihtiyaçlı kılar.
GÜCÜN ESERLERİ
Güç imkan demektir.
Hem yapıcı hem yıkıcıdır.
Adilde oluşu adalete, zalimde oluşu zelalete sebeptir.
Güvensizde oluşu, dünyayı kıyametin farklı versiyonlarını yaşama ihtimaline gebe bırakır.
Güvenlide oluşu düzenli ve huzurlu ortama sebeptir.
ÖMÜR İLE VERİMLİK
Her ömür bir verim için vardır.
Her şeyin bir ömrü olduğuna göre ömür, kendine göre bir verimlilikle mükelleftir.
Verimsizlikle geçen zaman boşa geçen zamandır. Boşa geçen zaman, var olmamışlıkla eş derecededir.
Yok olmak yoktur. Değişim dönüşüm vardır.
Ömrü biten herşeyin varlığı, katkıda bulunduğu yaşamın içinde eser'en devam eder.
Bir araba bir yerden bir yere gittiyse, içindeki yakıt yok olmuş değil. Duman olmaktan öte, o yakıt, gördüğü işin içindedir. Arabanın kendiside hurdaya gittiği zaman, o da fiziki dönüşüm dışında gördüğü işlerin içindedir. O işlerden kaynaklı süregidecek tüm işler, kar topu gibi birbirinin içine girmiş eserler birikimi olarak tüm geçmişi içinde barındıran birer toplam sonuç ola ola gidecektir.
Canlı cansız her varlık, yakıt örneğine dahildir.
Bu kanun da bir ayrıntı vardır. Yakıt tüketildi fakat araba yerinde durur. Kaşık üretildi fakat, hiç iş görmeden ömür tamamladı. Bu türdeki var oluşlar, fiziki olarak değişirler fakat, eser olarak varlık sürdüremezler.
Herşeyin bir şeylere sebep oluşu, çeşitli vücut ve işlere dahil olup eserden esere dönüşümlü bir seyahatle eseren varlıklarını sürdürmeleri demektir.
Tarihî bir eserde sadece ustanın varlığı değil, ustayı ortaya çıkaranı çıkaran tüm çıkarıcı halkaların varlığı vardır.
Her eser, sebep olduğu başka bir eser içinde eser olarak var olmaya devam eder.
Sonsuz var oluş, eser zincirinde yer almakla olur.
Bir işe yarayıp girmek, sonsuzluk trenine binmektir.
Şu anki mevcut durum içinde, geçmiş olan her şey vardır. Bizler o şeyleriz, o seyler biziz. Yeni yeni şeyler olmaya doğru gidiyoruz.
Meselede, ne olup ne olmamakla ilgili yol ayrımı da vardır. İyi yada kötü yollardaki birikimlere katılmakla varılacak her sonuca paydaş olmakda vardır.
Cehennemsel yada cennetsel ortamlar, kendilerini var eden birikimlerin eserleridirler.
Bugünkü cehennemin yada cennetin içinde sebep olan birikimlerin varlığı mevcuttur.
Her eser, iyi yada kötü hangi trene bindiyse, onunla varlığını sonsuzluk yolculuğuna çıkarır.
Duyulan bir acıyı, onun varlığına katkı sunan içindeki eserler de duyar. Huzur yine öyle.
İyi eser iyi eserlerde varlığını sürdürür, kötü eser kötü işlerde varlığını sürdürür.
ESERLERDEKİ MİMAR
Bir mimar bir yapıyı önceden hayal edip projesini yada küçük bir örneğini çıkarabiliyor.
Tüm zamanlarda henüz ortaya çıkmamışlara dair çoğu şeyler önceden düşüncelerden geçerek dile gelmiş ve gelebiliyor. Bir mimarın önceden proje tanıtımı gibi.
Mevcut gelişim düzeyi ve daha da varılacak olan düzeyler, toplamda mimari bir tasarının eserini inşa etmeye benzer süreçler olarak yaşanmaktadır.
Bir şeyin henüz yok iken hayale düşmesi, görünmeyen bir mimarın katalogsal seçenek sunumuna benziyor.
Akla her gelenin nedenselliğini ve sebep olabileceklerini sorgulamadan tercihte bulunmak, aklın görev ihmali olur.
Dünya küçük bir bilyeye yada başka bir şeye dönüştüğünde inşa olmuş her birikimsel eseri içinde barındırıyor olacak. Varloşundan o güne kadarki süre içinde birikim yoluna dair geçmiş tüm tercih ve icraatleri, küçük bir çip'e yüklü bilgiler gibi içinde barındıyor olacaktır.
Dünya dönüşüme geçmeden önce insanlık, "uzayda yaşam" yollarına girme seçeneğini erkenden tercih ederse, varlığını dünya sonrasında fizikende sürdürme şansını yakalamış olacak.
Bugüne kadarki inanılmazların inanılır oluşu, inanılmayanların inanılır olacağına dair kanaat vermektedir.
Savaşsız bir uzay yaşamı tercih edilirse, tercih, bugünden o günü hedef alarak her adımdaki seçenekler ona göre önceden iyi bir uzay yaşamı süzgecinden süzmelidir.
İyi bir dünya hedefi öncelikli hedeflerden olacak.
Savaşlarla ömür tüketecek bir dünya, ömür tüketirken, ikinci bir yaşam alanı inşa etme sürecini harcayan bir dünya olur. Bu durum, durgun arabanın çalışan motoru misali eser vermeden dönüşüme gidecek olan bir dünya olmayada yol açar.
Uzaysal yaşam savaşlı bir dünya ile olabilirse, orda da savaşlı bir şekildede sürecektir.
Savaşlar, pozitif verim önleyici bir enerji tüketimidir.
Mimarın geleceğe dair projeleri önceden hayallere birer numune sunumu gibi düşmesi, tercijin varlığındandır. Tercihin varlığı sorumluluğun sahibi olmak içindir.
Varsa öyle bir mimar, insana fiziken görünüp arkadaşane diyaloglar mı kurmalı yoksa, beyinlere ilettiği sinyallerle/ilhamlarla zaten diyalog içindedir de, zahmetten kaçan minik ömürlü insana görünmesi işin bozulumu mu olur acaba...?
İnsanın robotla yada herhangi bir araçla iş yapması esnasında, onunla bütünleşik olduğu anlamını taşır.
Mimarın insanla bütünleşik olabilme durumu, 'ne' adlı şiirin şu cümlesini hatırlatmaktadır: "sana, varlığını hissettirip, yokluğunu göstereni düşünürken ne öğrendin?"
Cümle, var olan bir duyguya ışık tutarak ondan soru çıkarmıştır. O duygu, gözün kısmen şahit olupta bütünsel olarak alamadığı bir varlığa dair olan inançtır.
Çalışmaya dair dinlenme gereği, anetenleri açıp mimarla irtibata geçme gereğini kast eder gibi duruyor. Acaba dinlenme kelimesi, öncelerde mimara daha aşina oluştan mı gelmedir...?
Bu noktada, yirmi yıldan fazla bir zaman önce yazılmış olan o şiirin o sorusunun cevabını da bulunmuş olunuyor sanki... dinlenmek ile dinlenmek aynı hizaya girer.
Hayal, başka bir tür görme organımızdır. Dinlenerek onu kullandığımız için, onu kullanma esnasına dinlenme demişiz. Bu yüzden yorgunluk giderim boyutuylada 'durmak' anlamını da taşır . Sadece bu anlama olan yoğunlaşma, diğer düşünsel boyutlu anlamdan uzak durmaya sebep olmuştur. Din tabiri, bilinmeyenleri inanç yoluyla bilince dahil etmekten gelir.
Geçmiş, neredeyse akla düşen herşeye inanma öğretmeni olmuştur. Şeyler, amalar ve fakatlarla birbirine bağlantılı olarak varlık göstermektedirler.
"Yok denilen vardır ama şu şekilde" misali.
DÜNYA ÖMRÜ'NÜN ESERSEL VERİMLİLİĞİ
Dünya yeiden toz ve gaz bulutu olduğu zaman, yada portakal kadar olduğunda, ne tür eserler bırakma seçenekleri vardır?
Kendisi uzayın içinde ve uzayın bir parçası olduğuna göre, uzay vücudu içinde sebep olup ortaya çıkaracağı bir tür varlık ile evren vücudunun içinde var olmayı sürdürebilir. Ne şekilde?
Şekil konusu tercihi ilgilendiren mühim bir noktadır. Bahsi geçen türde sadece içerikleriyle ham madde olarak da olabilir, ham madde olmadan önce neslini doğurarak da olabilir.
İnsanda uzay gemileri diye hayal ve filimler oluştuysa, bu önceden bir seçenek sunumu olabilir.
Bir seçenek için tercih kullanımı, başka bir seçeneğe olan arzuyu bertarafedebilmekle mümkündür.
Ortak hedef edinimi, beraberce düzenli ve sağlıklıca bir yaşamı kolayca temin edebilmenin temelidir.
Bilimsel ve inançsal ahir noktaları, neticede bütün insanlığa dönük olacağı için, insanlığın önceden bütün olmasını gerektirir.
İNSANLIK ROTASINA UYGUNLUK AÇISINDAN KADIN ERKEK İLİŞKİSİNİN OLMASI GEREKEN DURUMU
Haklar konusu üzerine hakikatlere dayalı duruşlar, çıkış yolunda tutucudur.
Küçük şidettler büyük savaşların çekirdeğidir.
iki eş arasında şidettin sadece bir taraftan doğma olduğunu beyan etmek, şiddetin varlığını sürdürmeye sebeptir.
Kadın erkek arasındaki şiddet konusuna, aileli yada ailesiz dünya ideolojileri ile yaklaşmak, şiddete çözüm olmayacak yollardandırlar.
Ailesiz dünyada kadın erkek arasındaki anlaşmazlık, erkeğin fiziki güç farkıyla dahada şiddete dönüşme yolunu açık tutar. Kadın gaspçı için basit bir av olur. Devlet yapısı her köşe bucakta kadını koruma altına alamayacağı gibi, devlet görevlileri de uğruna fedakarane çalıcağı bir değerleri olmayacağı için güvenilir olmaktan çıkarlar. Bu olmadı.
Aileli dünyada, aidiyet kurallarına uyum noktasındaki riayet zaafları şiddet sebebi olabilmektedir. Aidiyet, her canlıda doğal bir fıtrattır. İnsanın tercih ettiği bir seçenek değil. Eko sistem içindeki tüm varlıklar zincirleme olarak birbirlerine aittirler. Birinin diğerine yiyecek olması, sistemsel bir aidiyet türüdür.
Bunun şidettsiz olması, sadece doğal ölümle ortada kalan leş ile beslenmektedir fakat, bunun için türler arası sayısal denge gerekli.
Horozların harem savaşı vardır. Buda olmadı
İnsani özellik farkı, üçüncü bir alternatife yatkındır. Haklar konusu, özellik farklarına endeksli olarak yapılması gereken işler çerçevesinde adil raya oturtulmalıdır.
İnsanlığın hangi yönde ne şekilde devam etmesi gerektiği konusu, baş konu olarak kadın erkek konusu dahil diğer tüm konuları, denge ve düzen için merceğe alır.
Yapılması gerekli olan işler açısındaki eşitlik, farklı yükler altında aynı zahmet demektir.
Her bir ihtiyaç ayrı birer yüktür. Kadın, erkek, yaşlı, genç ve çocuk olarak tüm farklar, tüm farklı yüklerin özellik farklarıyla eşleşmelidirler.
Bu noktada insani mühendislik zeka devreye girmelidir. Bir kitaplık yazı gerekli çünkü.Düzenli yürümeye iki ayak düzenli uçmaya iki kanat gereklidir. Görüş ve inanç farkları bu konuda hemfikirdirler. İki kere iki dört misali.
Mantığın alma/yorumlama durumunun alışık olmadığı olaylara yönelik olağanüstü yada keramet ifadeleri, mantığın olay karşısındaki acziyetini beyan etmede ortaktırlar.
Kararları haklı yada haksız çıkaracak etken, öngrülmez olaylardır. Bütünsel düşünüş her zaman yolun doğrusu olarak görünmektedir.
ÇAĞRI DAĞINDAN İNSANLIĞA SESLENİŞ 8
Ey insanlar... Adıma dikkat edin. Eski dünya literatürlerindeki bir adım da ağrı dağıdır. Ağrı, vücut hasarını beyine iletici etkiye denir.
Ağrılarınızı taşımaya olan adaylığım ile yeni fark edilen o ismin benzerliği, bir ilginçlik konusudur. Bende bulunacak baş meclis üyelerinizin kendi geçimliklerini herhangi bir maaş yada bağışla değil, kendi ikinci çalışmalarıyla temin edeceklerini belirtmiştim. Bunun kısacası, rahatlı yaşam değil ağrılı yaşamdır. Samimiyetin ve ciddiyetin korunması için başın ağrılı olması gerekir.
Sorunların çözümcüsü olmak, ağrıların taşıyıcısı olmak demektir. Taşımayı üstlenecek dağın adı ancak ağrı dağı olabilir. Hem daha önce yanmakla ağrılar çekmiş bir dağ olarak, hemde gôrev gereği olarak o isim isabetlidir.
Meditasyona oturmuş gibi görünen halimden ilham alarak sizler de, faydasız yada zararlı keyiflere ağır gelsede düşünmeye sevk olabilirsiniz.
Acaba bu isim, bu göreve binaen daha önce bu günlere dair bir hesabın sonucu olabilir mi?
Aynıen, süt'ün ne annenin nede bebeğin iradesinden kaynaklı bir sonuç değilde, başka bir hesabın sonucu olduğu gibi.
Var olan her çeşit maddenin bugün çeşitli işleri görmeye olan uygunlukları gibi.
Sütün varlığı bir hesabın neticesi ise, bütün şeyler de birer hesaba ve toplamda bir hesaba dönük neticelerdir demekki.
Bugün çoğu çeşitliliğin varlık sebepleri ortaya çıkıp kullanıma geçtiği gibi, bazı şeylerin de varlık sebepleri yarınlarda ortaya çıkabilir. Herhangi bir inşa'nın geçirdiği sıralama misali.
Çırak ustalaştıkça/insan ilim bilimle geliştikçe, varlıkların farklılık sebeplerini net görmeye başlıyor.
Sebepler noktası derinlere dalışı gerektiriyor.
İlim denizi tabir varsa, dalgıç tabiri de gereklidir.
Güncelliğe geçelim.
Neden eski tabirini kullandım? Çünkü sizlere, yeni dünya ile eski dünya arasındaki çizginin hemen ardından çağrıda bulunup tavsiyeler seslendirmekteyim. Tavsiyelerime uymaya basladığınız anda yeni dünyaya adım atmış olacaksınız.
Mevcut haliniz daha önceki hallleriniz ile farklı değil. Yeni dünyaya geçmezseniz, sonraki hallerinizde farklı olmaz. Bir kısır döngü içinde boşa enerji israf etmektesiniz.
Sevincinizi ve üzüntünüzü futbol maçına çevirdiğiniz ortam itibariyle anlık değişimlere bağlamışsınız. Bugün bu şampiyon yarın o şampiyon... Çatışmaların sebebi olan şampiyonluk...
Çoğunlukla çözüm olarak zan ettikleriniz, yarınlara ekilen sorun tohumundan başka bir şey değillerdir.
Dünden bugüne bu yoldan dolayı hep ağrılı baş ile gelmediniz mi? Bu depremlerden ne zaman dersler çıkarıp faylar üretmemeyi düşünüyorsunuz...?
Bilmiyorum. Belkide ilim denizine dalış noktasında uykusuzluk göz ağrısına katlanmadığınız için, onun yerine birbirinize karşı tetikte olmakla uykusuzluk göz ağrısına varıyorsunuzdur.
Akıl, varlık sebebinden saparsa, saptığı yolda ne varsa, onlarla baş göz ağırtarak ağrılı olmaktadır.
Yaşanan vaziyetler, kuş uçmaz kervan geçmez köşesinde kendin çal kendin oyna misaline binaen, söylemlerimi bende bırakmaktadır. Herhangi şekilde tutunmaya dair bir iz görünmüyor.
Labirentin çıkış yolu üzerinde olduğuma inanıyorum. Beni takip etmezseniz daha fazla ilerlemenin de bir anlamı kalmaz. Görünmeyecek mesafelere tek başıma ulaşırsam aramızda kopukluk olacak ve çıkacak olan yeni söylemleri algılama zorluğunuzdan dolayı çeşitli yakıştırmalarda bulunacaksınız.
Mağarada yaşam devrinde elektrikten bahsetmeye benzer bir konuma geçebilirim.
Bulunduğum yerde oturup, çıkmaz yolları su misali doldurarak oralardan çıkmanızı bekleyeceğim.
Zaten oturaklı duruşumda bu bekleyişin geçmiş kısmı okunabilir.
Çıkmazları doldurarak ilerlemek su için fark etmezse de, insan için ağrılı bir ilerleyiştir. Bir ağrılı zaten varsa, çıkmazları doldurma ağrılarıyla ilerlemeye gerek yoktur. hepinizin yerine ağrıdayım zaten.
Ben ağrı dağıyım. Ağrıdan dolayı çağrı sıfatını da edindim. Bende ağrılı olmaya gelin diye diye çağrı dağı da oldum. Yani her halükarda nasıl olsa ağrılı olduğunuza göre, gelin burda birlikte ağrılı/çalışma içinde olun diyerek...
Her biriniz manevi yada maddi bir sekilde ağrılısınız.
Şu anda da labirentin bir çıkmazını doldurma ağrısındasınız. Ben de, ağrılarınızın ağrısındayım.
Not: yazılar her zaman olduğu gibi düşen bir not'tan doğ'a doğ'a ilerlemektedir. Doğrusu yanlışı kesinlik iddiası taşımaz. Düşünenlere devren havale edilir.
Kalp, uyku zamanını umut besini edinmeye dönük hareketlendiğinde göz, bunun için ağrıya katlanmaktadır.
Göz ağrısı şimdilik bu kadar yeter demektedir...
Kalplerin insanlık için fay değil, fayda veren umutlarla beslenmeleri dileğiyle...