Bu yazılarda daha önce de geçen şekliyle dünya, yek vücut olmayı başarırsa, bölgelerin görev taksimatlı organsal özellikleride netleşecektir. Ülkeler arası gerginlikler bitecek.
Dünya, fiziki olarak canlı bir bütündür.
İnsanların da sosyal olarak bir vücut olması. günün koşulları ve imkanları itibariyledir.
Aileden kurum kuruluşlara ve ülkelere kadar her yapı birer sosyal vücuttur/düzendir. Bunlarla pekişmiş olan ustalaşma, dünya çaplı bir sosyal vücudu da oluşturabilir. Daha iyi bir dünya gereği açısından bu yol, çıkış olarak görünmektedir.
Sadece kendini ve içinde olduğu günü düşünmek, bu konuya yabancı durmaya sebep olur ve sağlıklı bir yaklaşım sağlamaz. Ayrıca yaşam içinde, genel ve gelecek açısından terör kapsamına girebilecek tercihlerde bulunmaya da sebep olur.
Kişi üzerinde dünyanın, toplumun ve geleceğin hakları vardır. Kişi yaşamını dünyaya, topluma ve geçmiş emeklere borçludur. Bunları ödeme şekli, dünya ve toplum sağlığına uygun bir yaşam biçimidir. Onu var eden geçmiş emeklerin borcu ise, gelecek için emek vermektir.
Bu emeksel ödemede, sağlıklı bir gelecek için kafa yormak ve geleceğe herhangi bir zarar teşkil etmeyen yaşamsal tercihlerde bulunmak vardır. Bu bir vergidir. Var olmayı sağlayan alımları geri vermektir.
Kullanılan eşya, verdiğinin karşılığını muhafaza olunmakla alır. O muhafaza bir vergidir.
Aksi halde eşya da vergisiz/verimsiz olur.
Bu örnekler, var oluş vergisine dair örneklerdendir.
Hakikatlere dair farkındalıklar, vergiyi ödemede keyif duyduran özelliğe de sahiptirler.
Engelli kapsamına girmeyen herkesin, kendisini doğruya yöneltecek kadar ilim alım derecesi vardır.
Sütü içmiş olan, sütü içirecek.
Bu cümle, var oluş vergisine dair bir örnektir
Kanun, denge, düzen, sağlık, şuur, keyif, doğru ve daimilik, o cümlenin içindedir.
SON DURUMA DAİR.
Mevcut koşullar yek vücut olabilme imkanına kavuşmuşken, birbirlerine olan hırlama ve diş bileme faaliyetlerini sorgulama gereği ortaya çıkmıştır.
Bakıldığında bu faaliyetlerin çoğu güncel sebepli değil, yüzde doksanı geçmiş tarihi aşıların etkisinden kaynaklı oldukları görülmektedir.
Ülkelerin birbirlerine karşı olan tehditvari duruşları, medya öncesi dönemde, gücüne göre kabaran ganimet iştahlarından kalma güvensizlik duygusundan kaynaklıdır.
Bugün medyanın yeryüzünde ganimet iştahını köreltme etkisi olsada, medyaya rağmen yaşananların boyutları üzerine düşünüldüğünde, "medya olmasa acaba neler yaşanırdı" diye bir merak oluşmaktadır.
Gasp, soygun ve hırsız çeteleri bir bölgede yan yana komşu olarak konumlandırılsalar, büyük ihtimalle aralarına sınırlar belirleyip gün boyu birbirlerine karşı tetikte nöbet beklerler.
Buradan şu sorular çıkar: onlar dünya mı oldular...? Yoksa dünya zaten onlardan mı idi...?
Bir iş yapmanın en ilk adımı, kendini tanımaktır.
Dünya iyileşmeye adım atarken kendini iyice tanımalı ve pozitif yeteneklerini geliştirmelidir.
Karnı doygun rahatı yerinde olan, genelde bu doğal keyfe kör olup, keyif açlığını körvari şekilde sürdürmektedir. Elde ettiklerini sırayla sıradanlaştırarak raydan çıkıncaya kadar peşi sıra, aslen olmayan yapay bir açlık çekmeye devam eder.
Çaresi çalışma, dürüstlük ve ahlak gibi kavramlarla özdeş olacak bireylerin yetişmesidir.
Teknoloji, bireylerin ve uluslararası tehdit nedenlerinin en büyüğü olan mide'vi açlık korkusunu mühim oranda gidermişitir.
Birbirine düşürücü mide'vi açlık korkusunun yerine, toplu akıbet korkusunu koyup onunla, birlikte çalışma motivasyonu sağlanmalıdır.
Ortak ve genel bir korku, enerjilerin çalışma rotasını, yeni dünyalar keşfetmeye ve yeni dünyalar inşa etmeye yöneltecektir.
Dünden bugüne aşı olarak intikal eden olguların bugünkü vücudun sağlığına uygun olan ve olmayanları ayıklama zamanındayız.
Yeni eğitim modelleri ile tarihsel bulaşıklı bazı aç gözlülükleri silip onların yerine, yeni dünyalar bulma aç gözlülüğüne geçmek, günün koşullarına uygun ve geleceğe hizmet katkılı bir aç gözlülük olacaktır. Açgözlülük sökülmez bir yanımız olduğuna göre eğitim, o'na doğru yönü vermelidir.
Ergen konulu bir önceki yazı, cinsel aç gözlülüğe sebep olan yanlış ve esaret altına alıcı bir büyü mahiyetine çıkarılmış yapay algıları düzeltme mücadelesidir. Çünkü cinsellik denilen olgu, var oluş sebebine uygun ve gerçek bir ihtiyaç olarak değil, daha çok reklam ve tahriklerle meydana gelmiş olan yapay baskılanışı bertaraf etmenin zaferiyle çoşmak için yaşanmaktadır. Buda yapay bir aç gözülüğe sebep olmakta ve bu aç gözlülük de çeşitli depremvari ayarsızlıklara sebep olmaktadır.
Mal mülkten imaja, imajdan mevki makama kadar her çeşit rota şaşmış ayardan çıkışlı aç gözlülükler, cinselinki gibi merceğe alınıp asıl ayar ve yollarına girmesi gereken açgözlülükledir.
Dünden bugüne insanlığın en büyük düşmanı, her konudaki ayarsız ve dengesiz aç gözlülükler olmuşlardır.
Açgözlülük, yapay algılarla ihtiyaç dışı açlık çekmek demektir.
TOPLU SELAMET YOLUNUN GEREKLİLİK YASASI (detayı bir önceki yazıda) BUGÜN İÇİN NELER SÖYLER?
Dünkü nüfus oranı'nın imkan ve koşullarından oluşma bazı aşılar, toplu selamet yolunun değişmez sabit gereklilik ana yasasına göre bugüne uymazlar. Çünkü dünya, büyümüş olan nüfusla orantılı olarak büyümüş değil.
Örnek: bugün ev ve binalar ahşaptan olsa, dünyanın akciğeri olan ormanlar kalmaz.
Bilimin sunduğu yeni hakikatler ve bunların ışığında ortaya çıkan yeni farkındalıklar da dün yoktu çünkü. O yüzden dün'nün bir çok argümanı bugünün ilerleme modlarına uymaz.
Dünkü geçim işlerinin büyük kısmı ev bazlı gibi küçük çaplı üretim mekanizmalarına bağlı idi. Savaşların bu tür küçük çaplı yaşamsal geçimlikmleri yok edecek bir lüksü yanı yoktu.
Bugün büyük kitleleri besleyen tesisler ve onları hedef alan füzeler var.
Testere ile makina arasında büyük farklar var.
Dün, liderlerin bir araya gelmeleri kolay olmayan bir iş iken bugün, dünya sahnesinde günlük arkadaşlar gibi yanyanalar. Tüm bu farklar, toplu selamet yolunun bugünkü sürecine dair çözüme itici nedenleri ve imkanları çokça barındırırlar.
Atom bombası, ikinci büyük savaşı durdurmamış, daha güçlü hale gelmek için savaşı dondumuş gibi bir durum vardır.
Kendisi bitirmiş kendisi tekrar başlatacaksa, bunda derin bir düşünüş gereği vardır.
O zamanki nüfus bu canavara az gelmiş ve geçen zaman içinde hem kendini geliştirmiş hemde kendine sürü mü oluşturmuş yoksa..? İnsanlıktan ne isteniyor...?
Görünmeyen bir yiyici'nin çiftlik hayvanlarımıyız yoksa...?
Yoksa bizler cennet kirleticileriyiz de, ondan dolayı mı dünyayı cennete döndüremiyoruz...?
Bu dünya cennette rahat duramayanların çöplüğü/sürgünlüğü mü yoksa...? O yüzden mi bir tür'ün dişleri diğerini yemeye uyarlı şekilde çıkmaktadır acaba...?
Dünki koşullar içindeki mantık, görebildiği çap itibariyle, yaşamanın çatışma yolundan geçtiğini görmüş olabilir. Bugün ise yaşamanın insana özgü olan şeklinin çatışmak değil çalışmak olduğu, bilginin varmış olduğu yeni çapı itibariyle ortaya çıkmıştır.
Yol seçiminde tercih, varılan hakikatleri iyice düşünerek hareket etmelidir. Toplu selamet yolunun gereklilik anayasası, her çağ için böyle söyler.
Yanlışlardan negatif etkileniş, doğruyu arattır.
İBRET Mİ ÖRNEK Mİ?
Bir soru; Bin ikiyüzlü yılların savaş şampiyonu'nun torunları, o günleri gururla mı yad etsinler yoksa, utançla mı...?
Gururla olsa, herkesi o yola özendirmeye teşvik olur.
Utançla olsa, o yolun iyi değil kötü olduğunun beyanı olur ve herkesi tam tersi/yaşatıcı yolda ilerlemeye teşvik etmek olur.
Deli'nin ancak yapacaklarını yapacak bir dünya, tedavilik bir dünyadır.
"Delilikten başka işiniz yok mu" dedirtecek bakış açılarına ihtiyaç vardır.
Neyin doğru neyin yanlış olduğu, bütün herkesin o şeyi yapmasını düşünerek bulunur.
Herkesin savaş şampiyonluğunu oynaması, dünyayı yıkıma götürür.
Her yapılanın, örnek ve teşvik boyutlu olduğunu da düşünmek, insan oluşun gereğidir.
Bu düşünüş biçimi, ana sınıftan üniversiteye kadar her aşamadaki beyinlerin otomatik refleks haline getirmesi gereken bir düşünce biçimidir.
Her çeşit kişilik yapısı, dünyanın kendisine ait olduğunu, herkesin onun için çalıştığını, bu durumu korumak zorunda olduğunu ve ihtiyaçları için kendisininde çalışması gerektiğini, sabit bir ilke olarak bünyesiyle su içmek gibi bütünleştirmelidir.
Kişi çarşıda gezerken, herkesin onun için bir çarşı oluşturmak için birer görev aldığını düşünebilir. Herkes bu şekil düşünceyle birbirine karşı kolayca saygılı olabilir.
Selamet yolunu takip konusunda bugüne özel bazı gereklilikler de yarına uymayabilirler. Toplu selamet yoluna dair olan gereklilik anayasası, her devir içinde yol buluculuk yapısıyla insanlığı yok olmaktan muhafaza için o yolda tutmaya devam edecektir.
İstikametin kendisi, ona doğru ne ile gidildiğinden daha önemlidir.
İnsani ahlak yolunda zengin fakir ve şekil şemalin değerleri aynıdır. Asıl değer farkları, üzerinde olunan yol itibariyledir.
"Kimsin nerelisin" sorusu yerine, "hangi yol üzeresin" sorusu geçmelidir. Herkes yolcu olduğuna göre doğrusu budur.
ORTAK DOĞRU VE ORTAK YANLIŞ
Ortak doğru, bu yaşamın ve onu sağlayan sistemlerin sağlıklıca varlığıdır. Ortak yanlış ise tam tersi olarak hastalıklı süreçler ve yok oluştur.
Yanlış yönde yay'yından çıkmış okların, ilerlerken doğruya selam vererek/tasdik ederek geçmeleri, onları mazur gördürecektir.
Geri dönüş imkansızlığından dolayı yanlışı doğru olarak sunmak, dünyanında yanlış yöne fırlatılmasını sağlayacağı için insanlık suçu olur.
Hata'yı yanlış zan ile doğru diye savunmak, hata'dan hata temin etmek olur.
Arzunun, koşulların dayatması neticesinde mecburi olarak istem dışı yapılan işlerle beraber olmadığını beyan etmek, o işi örnek olmaktan çıkarıp, ibret konumuna koyar ve mecburiyet sebeplerine de yardımsal açıdan bakılmasını sağlar.
Dünya siyasi liderleri, yeni nesillerin haklarına girmemek için ortak bir ağızla varsa özür, yanlış ve hatalarına ışık tutup bir mektup olarak sonraki nesillere bırakmalıdırlar.
Öz eleştiriden uzak olmak, ortam bozulumuna katkıda bulunmaktır.
Bozulum sonuçlu bir işi yapmama garantisinin olmadığını beyan etmek ise, kendindeki bozguncu etkeni deşifre edip gereken önlemlere yol açmaktır.
Gerçek dost, kendisininde onaylamadığı yönlerini tasdiklemeden dostuna söyleyendir.
Dost demek, başkasının değil, üstesinden gelemediği kendi sırlarını dostuyla paylaşan demektir.
Özeleştiriyle negatif boyutu beyan etmek, yapıcılığın temel kriterlerindendir.
Hayat, ilerleyebilmek için daima zora katlanarak yürümeyi sunmaktadır. Çünkü henüz varılmamış olanlar, varılmış olanlardan zordur.
Zorluğun verimli faydalı sonuçlarını düşünmek, zorluğu sevmeyi sağlar.
Geçen yüzyılların seçimli bölgesel yönetim modelleri, küresel çaplı yönetim modeli için bir ön eğitim ve derslerle dolu bir dönem oluş yönünede sahiptirler.
Küreselinki çoğunluktan öte, doğal karakter yapısıyla bağlantılı yapıcı özelliklere sahip olanları seçme tarzında olacak.
Demokrasi, çoğulculukla kişiyi doktorluğa seçmemez. Gereklilik yasası, kişinin özelliklerini merceğe alarak seçer.
DEVLET ADAMLIĞI.
Devlet, toplumsal ihtiyaçlara yönelik kurulmuş organize sistemlerin bütünsel adı demektir. Eğitim, sağlık, maliye, güvenlik vs.
Hükümet, arabanın/sistemler bütünlüğünün şöför mahallinde bulunanlar demektir.
Otobüs devlet, şoför ile muavin hükümet, yolcular ise sade halktır.
ülkesel otobüs, içinde yaşayan herkese özelliğine göre sorumluğunu yükler
Ülke şöförü çoğunluk sistemiyle belirlendiği için, çoğu zaman acemi ve ehliyetsiz kişinin şoför olarak seçilmesine sebep olabilir.
Devlet adamlığı/şoförlüğü demek, toplu yaşamın gerçekleri ile gereklerini bütünsel olarak görebilen, bozukluğa yönelik rahatsızlık, düzenliliğe yönelik memnuniyet duyan ve bu uğurda feragatçe uğraş veren demektir.
Bu özelliklere sahip olan herkes, görevli olsun olmasın doğal bir devlet insanıdır/toplumsal düzenin tamircisi ve şöförüdür.
Uzun mesafeli öngörülere sahiptir.
Bugünkü doktor vakası daha önce hababam diye bir yapıtla bildirilmişti. O eserin verdiği mesaj kavranmamış olacakki önlemler alınmamıştır. Yada yetersiz kalınmıştır.
Eğitim kurumlarına yönelik hababamlık denetiminin yapılması ve sonuçlara yönelik çareler üretmeyi sağlamak için yapılmış bir filim iken, sadece güldürü amacına hizmet eden bir araç olduğu gibi belkide örnek bile olmuştur.
İlim bilim tahsiline gidipte onları alaya almak ne demek acaba...?
Yapımcı, sonucun tam tersi olacağını bilseydi, belki daha başka şekillerde o deprem fayını haber verirdi.
İlim bilim çiğneyici cehalet canavarının meyvesi bugün görüldü yarın görülmemeli.
Mesleğin saygınlığını korunma zırhı olarak
kullanabilecek anlayış, ancak hababam kökenli bir anlayış olabilir.
Gülmek, baskılanış bertaralığının sağladığı genleniş rahatlığıdır.
İlim ve bilimin bünyeye baskı yönleri vardır. Filim bu baskıyı bertaraf etmekle güldürü elde etmiştir.
O filime gülmek, ilim ve bilimden baskı duymuşluğun göstergesidir.
Hemen her şeyden baskı duyan ince yapılılar, o şeylere sözel yada düşünsel olarak dokunduğunda bile baskılanışları bertaraf etme rahatlığına kavuşurlar. Bu durum, sürekli bir kahkahaya sebep olabilmektedir.
Bilimin ağır geldiği bünyenin de genel ve ortak vücudun içinde organsal bir görevi vardır.
Vukuatlı doktor sonuçlu hababamlık depreminden çıkarılacak ders, teknolojinin bugünki nesiller üzerindeki olgunlaşma engelline dikkat çektip gereken önlemleri bulup uygulamaya koymaktır.
Çarptıktan sonraki yol buluş metodu, kör metodudur. Bazı çarpma ve düşmeler, bir daha ayağa kalkma şansı vermeyebilir.
Devlet ve dünya insanlarına acilen ihtiyaç vardır. Buna dair açılacak kurslarla doğal yapılar keşfedilebilir.
BUGÜNKÜ DÜNYA DURUMUNDAN YARINKİ DÜNYA DURUMUNU GÖREBİLMEK
Kimin daha net görebileceğine dair belirsizlik, herkese öne bakmayı sunar.
Bütün devletler ortak bir devletin farklı birer organları hükmünde olabilirler mi...?
Bu konuda benzer söylemleri olan dağı dinlemek düşer.
ÇAĞRI DAĞINDAN İNSANLIĞA SESLENİŞ 7
Ey insanlar...
Altıncı seslenişimde uzay yolundan bahsedilmektedir. Bu bölümde onu biraz açayım.
Malumdur ki, her canlı bir tohumdan başlarken, tohum verme aşamasına kadar gelişir.
Bilime göre evrenin kendiside bir çekirdekten çıkmadır.
Dünya ve içindeki yaşam da birer tohum/çekirdek başlangıçlı ise, bu yaşamsal sisteminde çeşitli everlerinden sonra ölüm evresi gelecektir.
Dünya durumu incelendiğinde mevcut evre'nin ergenlik dönemi olduğuna kanaat edilir.
Dünyanın tohum atma dönemine girildiğine dair en somut delil, insanın dünya dışına çıkmasıdır. İnsan, başka bir dünya oluşturmak üzere sprem/tohum olarak dünyadan çıkmıştır.
Canlı bir gezegenden başka bir canlı gezegenin ortaya çıkması, genel prosedürle uyumludur.
Bir dağ olarak kendimi bu dünyanın baş kısmı olarak belirtmiştim. Ergen dönemi olduğuna göre dünya vücudunun penisine de aşina olmalıyız.
Mevcut durumda uzaya çıkanlar, şaşkın ergenin dışarı akan spermleridir. Bu şaşkın ergen, penisini fark etme aşamasındadır.
Bilindiği gibi en yüksek dağ ben değilim.
Baş oluşum, konum'um ve daha önce belirtilen ve bilinen bazı özelliklerimden dolayıdır.
En yüksek olan dağ dünyanın penisi konumundadır. Ordan uzay düzenlice döllenecektir. Nasıl?
Dipten en tepeye kadar vida dişleri gibi üst üste basamaksal bir yol inşa edilecek.
Yüzük benzeri uçan çember araçlar bu yol üzerinde tesbih taneleri gibi dizilecekler. İlk araç kalkmaya başladığında, diğerleri de peşi sıra birbirine bağlantılı olarak kalacaklardır.
Sonuç olarak elde var dörtyüz kilometrelik dik durmuş bir boru hattı.
Buna şırınga benzetmeside yapılabilir fakat, ihtiyaca göre gevşeme sertleşme/iniş çıkış özelliğinde de olacağı için daha çok penise benziyor olacak.
Aktarılması gereken malzemeler hazır hale geldiğinde penis kalkıp sertleşecek. Yukarı çıkış hızı saniyede bir kaç halkaya tekabül edebilir.
Malzeme boşaldıktan sonra boru halkaları, tekrar geriye doğru akıma geçecekler.
Dağ bir vidaya benzeyecek ve o diş yolu üzerinde dizili halkalar görünecek.
Sertleşme boşalma süresi duruma göre bir yada bir kaç gün sürebilir. Bu tür detayların mühendislik kısımları şu anki iş değil. Her bir sistem çokça deneylerden geçer.
Bu dünya öldüğünde, uzaydaki nesilleri çoğalarak yaşamı sürdürmeye devam edecekler.
Baş ile penis fark edildiğine göre, diğer organlar merak konusu oluyor.
Kalp bölgesi peygamberlerin çıktığı bölgelerdir.
Akçiğer bölgesi, ormanlık alanlardır.
Mide bölgesi, fabrika alanlarıdır.
Böbrek, denizden yağmura kadarki doğal sistem ile su arıtma tesisleridir.
Sindirim ve makat bölgesi geri dönüşüm fabrikalarıdır.
Kan damarları, doğal ve yapay su kanallarıdırlar.
El, kol, bacak ve ayaklar ise, insan karakter ve aykü derecelerindedirler. Her bir şekil bir organa tekabül eder. Aynen bendeki kurulacak olan baş mecliste bulunacak olan başlık karakterliler gibi.
Zamanla her bir şekil için bir bölge tahsis olursa, dünyanın vücutsal yapisı tam netlik kazanacak.
Mevcut durumda kalbe heyecan temini için nice stadyumlar, filimler, oyunlar vs. işlere nice enerjiler harcanmakta.
Penis, hem inşa hem de işlev sürecinde bunların yaptığı görevlerin aynısınıda icra etmiş olacak.
Tüm dünyanın ortak yapımı olacağı için kıskançlık bulaşması olmaz.
Penisin gelir kaynağı, ara sıra tutulacak öğün oruçlarıyla olacak. Kimse kimseden fazla pay koymakla başa kakma durumu elde edemeyecek.
Arada bir belirli günlerde herkes, bir öğünki yemeği yemeyip o öğünün parasını o işe aktaracak.
Bu işe bebekde dahil olacak. Bir seferlik içmeyeceği mama parasıyla. Anne sütüyle ise anne, kendi adına bir, bebek adına ise çeyrek öğün parası ödeyecek.
Bu uygulama, en yoksul ile en zengini o iş ortaklığında aynı düzeye koyar.
Hiçbir şekilde hiçbir bağış yada miras kabul edilmeyecektir.
Bir an önce başlama sürecine girilirse 40-50-60 yaşlarında olanlar, temel atma törenini görebilirler.
Penisin her boşalımındaki hazzını, hakkından feragat etmiş her birey eşit miktarda duyacak.
Not: bu ve benzeri işlerin sadece hayal kısmına bile bir yada birçok insanların uğraşı yetmez.
Yazmakla da kolay kolay bitecek değil.
İmkansız diye bakmak yerine, hayal katkısında bulunmak isabetli bir tercih olacaktır.
Nasıl olsa hayalsiz olmuyor. Bunun dışındaki hayaller çok mu kurtarıcı hayallerdir...?
Yaşlılık ve ölüm gerçeğiyle hayallarin en isabetlisi aranacaksa, dağın seslenişleri dikkate alınabilir.
Güzel hayaller dileğiyle...