İSTİŞARE NEDİR?
Kelime ve isimler, küçük bir telaffuz ve duyum farkından aşınmaya uğrarlar.
Kulaktan kulağa "iste şuuru" hızlıca fısıldandığında, istişare gibi talaffuzlara bürünüp çıkarlar.
İstişaare, iste şuuru anlamından gelen şuurlanma/aydınlanma isteğinin beyanı olarak durmaktadır. İstişare, görünmesi gereken doğruya doğru gidişin yoludur. Düşünce ışığı'nın enerji kaynağıdır. Bilgiyi ve uygun tercihi bulma talebidir.
Heşiar, uykuda olmayışın zıttı olan ayık-uyanık demektir. Net görücülük anlamındaki şuurluluk kastı olarak da beyan edilir. Aşikar ile aynı kaynaktan doğmadır.
Şuur kökenli şiar'dan, şikar ve aşikar, aşikardan da çıkar'ın türediği, uyuşan bağlarından dolayı kanaat akışı için engelsiz bir yol olmaktadır.
Aşikar, algılayıcı şuur için belli olarak kullanıldığı gibi, bir şeyi anlamıyla beraber kapsamak anlamında da kullanılır.
Şiir-şair-şiar-heşiar-şikar-aşikar gibi türemeler, hep anti karanlık çağrışımlar içermeleri ve telaffuz benzerliklerinden toplamda şuur'dan gelme olduklarına kanaat edilir.
İstişare, ruhsal bütünselllikte bulunmaktır. ruhlanmak/şuurlanmak/doğruyu ve gerçeği görmek için yardımlaşmaktır.
İstişarenin bilgi ve fikir birlikteliğine örnek olarak, üç kişi üçer kuruşla yayan yürümek yerine, bütünleşmeyle on beş kuruşa bir araba alıp onunla ilerlemeye benzer.
Yük'ler, birleşik şuurlar için hafif olur.
Bir fikrin, başka bir fikrin gelişi için yol olma özelliğini taşıması, istişarenin bizleştirici ve buldurucu değerini ortaya koyar.
İstişare içerik nedenselliği olarak, ruhsal ferahlanışa, çözümlere ve yeniliklere ulaşmak için sohbet, bilgi ve fikir alışverişidir.
Şuur, şeir/şehir'''e de ata'lık yapmaktadır. Şehir, düzen ve uyum barındırdığı için şuurlulukla anılması üzerine şehir olmaya kadar dönüşüm geçirmiştir.
Şehirli tabirinin temelinde şuurlu tabiri yatmaktadır. Ne kadar kalabalık o kadar şuur'a ihtiyaç demek olduğuna göre şehir, şuursuz olmaz. Şehir, aslen birden çok kişiyi ifade eder ki iki kişi şehirin ilk filizidir.
İletişim şuura ihtiyaçlı olduğu için, ilk beyanlar şey ile başlamıştır. Konuşmanın ilk kelimesi şey'dir.
Şuurun da kendisinden türediği ilk kelime olarak görünen şey, nereden çıkma olabilir..?
ŞEY
Kulak çınlaması denilen şşşş şeklinde duyulan bir ses vardır. Dinlenme esnasında daha rahat duyulur. O ses, varlığı olupta mahiyeti bilinmeyen yada beyana henüz çıkmamışı ifade etmek üzere şşşey şey olarak kullanılmıştır.
Şey, her çeşit varlık için ortak iifadedir.
Eşya, her çeşit varlık için ortak ifadedir.
Şey ile eşya, hem taşıdıkları görev hemde ses benzerliği ile ikiz gibi durmaktalar.
Şşş sesi, şey ve eşya olarak varlık ve türlerini kast etmeyi içerip onları sesli telaffuz'a çıkarma aracı olmuşlardır.
Höşşş, sus demektir. Heşşş, akıl demektir. Bunlar da kulak çınlaması denilen şşşş sesinden kaynaklı oldukları, birbiriyle uyuşmalı yakındaş olduklarından bellidir.
Şşşey, isim öncesi isim olarak tüm varlığa dair ses olarak kullanılmaktadır. Bilimsel bir benzetme olarak, "henüz bilinmeyen ve anlamaya varmamış verileri barındıran sinyalin sesi" şekline denk düşmektedir.
Cihaz sinyali ile kulak çınlaması olan şşş sesi, aynı görev kapsamında oldukları yüksek ihtimaldir.
Cihazda görme, duyma, kayıt ve konuşma gibi insan kopyası olabilecek benzeşim unsurları olduğuna göre, sinyal alım verim benzeşimide olabilir.
Bu durum bize kulakları çınlayanın, duygusal olarak maruz kaldıklarını önce şşş'ye dönüştürdüğünü, daha sonra o şşşeyden bilgiler çıkardığını beyan eder.
Şşş'yi, bir fabrikanın üretim için ona gelen ham maddeye benzetmek de mümkün. Ham madde yüklü gelen kamyonun sesi misali.
Bu açıyla baktığımızda, kulakları çınlayanın bilgisel fabrikaya benzer olduğu görülür.
Alıcı, aldıklarını işlemeyle/düşünmeyle/çalışmayla ürünlere dönüştürebilir.
Varlık artı şuur eşittir ürün.
şuurdan kaynaklı her ürün bir şiir/verim/sonuç demektir. Ürün, şuurun varlığını tespit ve temsil eder.
Şşşaşkınlık, var olan şşşey'den henüz bir bilgi çıkarılmadığını beyan eder.
ORTA ÇAĞ OLARAK TANIMLANAN DÖNEME KARANLIK DEDİRTEN ETKEN
Bilgi, her zaman mühim bir değer olarak tarihler boyu süregelmiştir.
Bilgi sahibi demek mevki sahibi anlamında oluyordu.
Bilgi'nin değerli oluşu, onu ticaret eşyası haline getirmiştir. Kitapların çıkması, bilgiye dayalı kişisel mevkiyi, bir adım beri getirmiştir.
Bilgiye, saygınlık arz edici ilahi boyutlu bilgiler de eklenince bilgisel mevki, kendini emirbaş ve aracı olarak görmeye başlamıştır. Bu sıfatları bilgiliye, bilgi taşıma zahmetinde bulunamayan zayıflık yüklemiştir.
Mevki'nin hem seçeneklere maruz kalıcı bir tercih sahibi hemde ilahi boyutlu bilgiler taşıyan oluşu, onu ağır yüklerin/sorumlulukların altına koymaktaydı. Maruz kaldığı her şeyi çok ince elemesi gerekirdi.
Mevki, bilgi farkından dolayı mevkiydi. İnsanlığa hizmet için var olmuş olan mevki, kendi mevkiselliğine hizmet etmeye dönüşünce, insanlığa dönük olması gereken hizmetin hezimete dönüşmesi kaçınılmaz olurdu oluyordu.
Her işin öz ehlisi o iş'te olmayınca, o iş ya yürümez yada tersine yürür. Mevki ehliyetli olmayış, hem mevkiye hemde yapması gereken hizmete zarar verici olmalıydı.
Mevkinin hizmet yönü kendisi olunca, onun dışında ortaya çıkacak bilgi, mevki'nin varlık anlamını erittiği için, dış bilgilere karşı kazai/doğal refleks olarak alerji duymasını gerektirmeliydi.
Mevki, bilgi dükkanı hükmünde olunca, yeni bir dükkana karşı müşteri kaybına uğrayan bir dükkan hissiyatına bürünmekteydi.
Bu tercihi olmayan doğal kazai refleksler,
Edinilen konumsal imajı koruma refleksleriydi. Mevki koruma güdüsü yürürlükte olunca, bu reflekslere akıl süzgeciyle hakim olmak yerine, onların hakimiyetine girme durumu olacaktı.
Bütün bunlar, mevkinin kendini mevki olarak görme seçeneğini tercih etmekten kaynaklıydılar. Olması gereken şekil, mevkinin kendini hizmetçi, başkasının ise hizmetçiyi mevki olarak görmesiydi.
Bilginin verdiği mevkiliğe sarılganlık yolunda, o tür kazalar mevcuttur ve onlara uğramamak sil baştan yenilemek gibi çok zor bir arınmayı gerektirir, ki gerektiriyordu.
Mevki, bilimsel temelli bir yapı olmasından dolayı, yeni bilgileri toplayıp değerlendirmesi gerekirken, kendini mevki olarak görmesinden dolayı, mevkiyi koruma güdüsüyle yeni bilgilerin çıkışına engel teşkil edici bir yapı durumuna geçmekteydi.
Mevki, bu yanlış bakış ile gelişen ihtiyaçlar karşısında yetersiz kala kala devre dışı olmaya doğru yol almıştır.
Bilen, bilmeyenin gözüyle kendisine baktığında, ilerlemeyi durdurur.
KARANLIK DEDİRTİCİ ETKEN'NİN ÖZÜ
Nüfusun az ve seyrek oluşu, ulaşım imkanı'nı maliyetli ve zor kılmaktaydı. Bu durum, yönetimler için sert seçeneklerin kendini dayatmasına sebep olan koşullar idi.
Nüfus nekadar az ve seyrek/birbirinden uzak olursa kişi iradesi o kadar özgür olur.
Ne kadar uzaklık ve yalnızlık, o kadar bağımsızlık ve özgürlük demektir.
Ne kadar olumsuz olabilecek vaka varsa, özgür kişi için tercih edilmesi kolay bir koşul ortamıdır.
Daha önce, pira merıvğor/insan yiyen yaşlı kadın söylem ve hikayeleri vardı. Mevki yönetimli bölgelerde cadı olarak da geçmekteydi.
Yalnızlık, böylesi negatif durumlar için açık kapı olmaya müsaittir.
Kişisel karanlıkları bertaraf etme görevlisine dönüşen mevki, ayarları isabetlice tuturamayınca kendiside karanlık deyiminden nasibini almalıydı almaktaydı.
Karanlık bertafaçılığı olupta aydınlık toplayısı olmayınca, eksik kalma durumu olmaktaydı. Kişinin suçuna tokat varsa, önemli verilerine de mükafat olmalıydı.
"Beni geçme" anlayışıyla olan yaklaşım biçimleri, bütünleşip pozitif yolda gelişmek yerine, ayrışmaya ve çatışmaya dönüşmüştür.
Seyreklik, yönetimden uzaklık ve ulaşım zorluğunu doğurmuştur. Bu zorluk, kişisel yada grupsal vahşiliklere serbest alan sağlamıştır. Bu serbest alanlar, çare olarak en sert midahaleyi doğurmuştur. Vahşiliklerin ve bir o kadar da sert müdahalelerin oluşu, karanlık deyimini ortaya çıkarmıştır.
Asıl suçlu etken, istişareye imkan vermeyen dağınıklık ve seyreklik idi.
kurtarıcı etken, nüfus yoğunluğu olmuştur.
Çare, en mümkün şekliyle nüfusların bir araya gelmeleriydi fakat, bunun için kaotik ortamı gören ve etkilenen gerekliydi ki o çözümü bulabilsindi. Bulmak zor idi çünkü, kaotik ortam kaotik olarak değil, olması gereken normaller olarak görülmekteydi.
Çözüm buluculuk, sorunu görebilmekten ibarettir.
Göz alışkanlığı, dükkan'nın dağınıklığını görmez.
İstişarenin değeri, görüş farklılıklarındandır.
Kişi tek başına olunca ve yapabileceği ne varsa, yapmaya meyletme engeli yoktur. İki kişi olunca, iş biraz değişir. Üç kişi olunca biraz daha değişir. Dört kişi olunca biraz daha değişir. Yüz kişi olunca kurallar, sistemler, yönetim ve yönetim biçimleri gibi çeşitli ihtiyaçlar ortaya çıkar.
Kişi, tek başına yabani olup yabaniliğin gereklerini yapıyor iken, yüz kişi ile evcil olup evcilliğin gereklerini yapar olmuştur.
Toplu yaşamın ihtiyaçları, kafayı çalışmaya zorlayınca, lazım olan bilgiler ortaya çıkar.
Seyrekliğin verdiği yabaniliğe karanlık, yoğunluğun verdiği evcilliğe de aydınlık denilmiştir.
Toplu yaşamın kurallar geliştirerek yardımlaşmalı çalışmayla sorunların üstesinden gelmesine medeniyet denilmiştir.
Medeniyet, aslen kurallar temeli üzerine inşa olmuş bir ev'dir.
Yoğunların/şehirlerin oluşmasıyla vahşi yabanilik kuytulara çekilip minimize olunca, emirbaş mevkinin baskısal yönüne olan iytiyaç da minimize olmuştur.
Bilim yolunda ilerlemesi gereken mevki, önceki koşulların verdiği geleneksel yöntemlerden çıkmaya irade geliştirmeyince ihtiyaçlar, yeni mevkiler doğurmaya başlar ve başlamışlardı.
Emirbaşlıktan hizmetbaşlığa terfi edemeyen mevki, hizmette de yer bulamaz durumuna gerilemiştir.
Bilgilerin korunup değerledirilmesi ve geliştirilmesi yönündeki hizmet ihtiyacı, üniversiteyi doğurtmuştur.
ÜNİVERSİTE'NİN DOĞUŞU
Üniversite, ruh olarak aslen istişaredir.
Onu var eden etken, İstişareyle bilgilerin sağlıklı ve daha doğru şekilde ortaya çıkmasıydı.
Mevki, mevkiliği koruma güdüsüyle kendinden başka alanlarla istişareye kapalı şekilde hareket edince, yapması gerekipte yapmadığı hizmetler, onun dışında üniversite olarak ortaya çıkmıştır.
Mevki, ipin ucunu bu şekilde kaçırınca, bilim ve teknolojinin gelişim yolu negatif boyutlarıda büyük ölçüde kapsar oldu.
Silahlar geliştikçe gelişti ve insanlık kaoslardan kurtulamaz hale geldi.
Mevcut durumda teknik olarak kendi kıyametini kendisi temin edecek düzeye gelmiş ve geriye şuurun kapanması kalmıştır. Bireysel özgürlük ile modern ve derin bir yabanilik ile şuur kapanabilir.
Fiziki vücutlar yanyana olsa bile ruh gitmiş olur.
Mevki, hatasal anti istişare duruşlarının bedelini, köşede kalmış sözü geçmez bir cılız olarak ödeme yoluna girmiştir.
Bilginin bir çocuktanda çıkabileceği gerçeğini göz ardı etmek, daha sonra o çocuğun ayağını yıkattırır.
Varlık, tüm insanlığın topyekün okumasının bile yetmeyeceği kadar okunacaklar ile doluyken, bir mevki sadece mevkilik için bu kadar okunacakları okumayı tek başına nasıl üstlenebilir...!?
Bu kadar bilginin bir kitaba sığdırılıp .....Bu kusursuz baş tacı.... Mahlukata zahmet çekmemesi için hepsinin bir anda sunulmasını beklemeye ne demeli..?
ÜNİVERSİTE'NİN MEVKİLİK GÜDÜSÜ
Bir önceki mevkinin tek başına taşınmaz bilgiyi tekeline alma hatası, o hizmeti sırtlamış olan üniversite için ibretsel bir deprem dersidir.
Bilgi aleminde yüksek mertebe diye bir şey yoktur. Her taraf ve her şey birer bilgi deposudur. Sadece okuyup okumama farkı vardır.
Bilgiyle alemdaş olmak, mevki atıflı her yakıştırma ya karşı alerjik olmayı gerekir. Çünkü bilen, bilmeyenlerin en bilmeyeni olduğunu kendisi iyi bilir.
Bilmenin yolu, öğrenmeye açık bilmeyen olmaktır.
Bilinmesi gerekenlerin bitmeyişi, her zaman bilmeyen olarak kalmayı gerektirir.
Bilgi, haz verici gıdaya dönüştüğünde, öğrencilik hoş olur. Biliyorum havasında olan, hoş bir maskot olur.
Biliyor havasıyla olan yaklaşımlar, okuyup öğrenmeyi değil, havasını muhafaza refleksi ile savunmalı mevzili bir hale bürünür.
Bilinmeyenin çemberi, bilinen çemberin her zaman bir adım üstündedir.
Bilgi çemberi büyük olanın, bilmediğinin çemberi daha büyüktür. O yüzden en çok bilen, aynı zamanda en çok bilmeyendir.
Ne kadar şaşkın cahil ve meraklı pozisyonda olunursa, o kadar okuma ve bilgi edinme pozisyonunda olunur.
Sayın falankes gibi tabirler, "yerinde say daha da ilerleme" gibi tuzakvari söylemlerdir.
Bilgi arayışçılığı, değil sıfatsal isimlerine takılı kalmayı, öz isminide neredeyse unutacak kadar uzaklaşıktır.
Üniversite emirbaş mevkiye alternatif olarak çıktığından bu yana insanlık, pozitif gelişmelerle beraber aynı oranda ve daha fazlaca tehlikeli negatif gelişmelere de imza atmıştır.
Mevkilik güdüsüne bürünük toplumlarda, bilgi telaffuz esnasında bilgiyi değil, telaffuz edeni dikkate alma durumu ön planda olur. Bu tür yaklaşımlarda bilgi, işlenmekten uzak olup mevki belirteci olarak kalır.
Dünden bugüne üniversite'nin karnesi insanlık için, bir önceki emirbaş mevki korumacı duruştan pek fazla mesafeli olmamış olacakki, dünyanın hali iç açıcı olmaktan uzak olmuştur.
Dünya güvensiz sallantılı bir halde ise, üniversite bu durumdan kendini soyutlayamaz. Artılara paydaş ise eksilere nedir?
Bu durum, üçüncü bir alternatif ihtiyacını doğurmuştur. İnternet ve yapay zeka alternatif olarak aday olsada, pozitif ile negatif arasında tercih iradesi olmadığı için güvenirlik açısından bir vaadi olamaz.
Alternatif olarak bir konu üzerine fikir toplama metodu, yeni bir devrin başlangıcı olacaktır. Bilgi kuşu'nun herhangi bir yere konma özelliği, istişare ve fikir toplama metodunu keşfettirmiştir.
İletişim kolaylığı, tüm insanlığı bir üniversite kılmaya yetkin hale gelmiştir.
İNSANLIK İLE BİLGİ ARASINDA YENİ İSTİŞARİ DÖNEM
İnternet, bilgi yığınları arsında lazım olanı anında çekip çıkarır.
İstişare, hem henüz bilgi alememinde yer edinmemiş fikirleri çıkarır, hemde yeni fikirler edinmeye doğru yolculuğa çıkarır.
Okuma yazma oranı yüzde yüze yakın ve hızlı iletişime varmış dünyanın doğru zamandaki doğru tercihi an itibariyle konulara dair fikir toplama metodu ve istişaredir.
Daha fazla çıkmazlara girmeden bu seçeneği topluca tercih etme zamanındayız. Aksi halde bir ağacın bir suyun kesilmesinden bir ülkenin çıkmazlara girmesine benzer durumların yaşanma ihtimali yüksek olur.
İstişare, bahane giderici ortak akıl gibi fikirsel bir dünyaya adım attırır ve ortak sorumluluk ruhunu geliştirerek aydınlığın özüne vardıracaktır.
Fikirleri okuma ve sınıflandırma okuyucularına ihtiyaç olacak.
Çeşitli toplumsal ve bazı kişisel konu ve sorunlar, artık herkesin sorumluluk alanına girecektir.
Akıllar/us'lar, sorun çözme ustalığını edinme yoluna girecekler.
Katkıdan uzak olanın şikayet hakkı olmaz.
İstişare, kişisellikten ve belirli grupsallıktan toplumsallığa kadar büyüdüğünde bilgi, mevkinin değil, insanlığın hizmetine girecektir.
SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNÜ MEVKİLERE HAVALE ETME KOLAYCILIĞININ DEVRİ BİTECEKTİR.
Eldeki bu cihaz mazeretleri geçersiz kılmaktadır.
Mevki, sorunların çözümü için mevki olmuş ve geçimi de ona bağlıysa, sorunların tamamen çözümünü ister mi?
Kendisine ihtiyaç duyduran etkenleri tamamen kaldırmak ister mi?
Geçim basıncı her zaman mantığa ve pozitiviteye baskın gelir.
Hile hurdaya teslimiyeti gerçekleştirir.
Üniversite, mevcut durumdaki konum ve görevlerine, bilgi üretim ve işletimin yanında, her taraf ile bütünleşme ve her çeşit konuya yönelik fikir toplayıcılık görevini de dahil etme dönemine girmiştir.
Bir önceki mevki, dış fikirlere mesafeli kala kala devre dışı kaldığı gibi, üniversitenin de aynı akıbete uğrama yolu vardır.
Yapay zekanın yaygınlaşması ve fikir kuşunun ne zaman nereye yumurtlama belirsizliği dükkanı tamamen ele geçirmeden onlara ortak olma seçeneğini tercih etmek üniversitenin isabetli bir adımı olacaktır.
Üniversite halklaşacak, halk üniversiteleşecek. Bilgi, cennetine kavuşacak. Hoca kavramı, çiçeklere konup bal yapmak üzere çalışan arıya dönüşecek.
Not: herkes artık birbirinin yanındadır. Asıl olan sorunların çözümü ve ilerleyiştir.