Tv.'lerin bilim kurgu filimleri sunma özelliğinden dolayı, depremin gerçek yıkma görüntüleride bilinç altında "yalancının evi yanmış kimse inanmamış" misali ile ekranın görsel şölen sunma huyu'nun bir devamı olarak alışkanlıktan dolayı o yıkılma görüntüleride bir filim edasıyla izlendiği için, olması gereke6n etkiyi, olması gereken tesir ve düzeyde veremez. Tam tersine, insanlığı içten kemiren nefsani görsel bir şölen olarak sunması vardır. Bunun nedeni, rahat koltukta yıkımın kendisine ulaşamayacağına dair olan farkındalıktır. Tv.'nin sıradaki sunum bolluğuda ayriyeten bir etki öteleme görevi görmektedir.
Depremi kötülemek, onu meydana getiren sebebi kötülemektir. Dolayısıyla sebebin, seb3binin sebeplerini kötülemektir. Nihayetinde, sebepler zinciri ile iş yapan sahibi kötülemektir. Sahibe karşı onu yok etme duruşunda bulunmanın sakıncasında ödenecek bedeller olabilir.
Mevcut düzeyimizin doğrusu, onun var olduğu hesabıyla hareket etmektir. Bilim bakıp gördükçe, gözleri haalen şaşılaşmaktadır. Görmek ve bilmek, kendine hayran olma gerekçesi değil, görünüp bilineni ortaya çıkarana hayran olma gerekçesidir. Görüp duyma ve bilmenin marifetselliğini sahiplenecek bir yanımız yoktur. Kimse tipini ana karnındayken katalogda beğenmiş değildir.
Hakikat, kendisine karşı saygılı olmaktan başka bizlere çıkış yolu vermemiştir. Bilim, her keşfin ardında bu gerçeği görmektedir.
Teknoloji, hakikatleri saygısal bir duruşla kabul etmenin ürünü olarak ilerlemektedir. İki kere İki'ye beş demekle bu yolda bir tek adım atılmaz.
GEÇMİŞ ÇAĞLAR VE GELECEK
Deprem dersleri olgusunu sıkı tuttuğumuzda, önümüze çağlar derslerine kadar giden yeni bir olgu çıkmaktadır.
Yeryüzü ilkelliklerin, dinlerin, kırallıkların, padişahlıkların ve son olarak demokrasilerin hüküm sürdüğü çağlar görmüştür.
Hangisinin sükunetin revaçta olduğu ve kötülüğün de minimize olduğu bir dönem sağladığına dair bir sorguyu, deprem dersleri gibi ders olarak önümüze çıkmaktadır.
Zorbalığın bulunup ihtiyaçların hizmetine girmesiyle insan, birbirine karşı güçlenmeyi vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak kabullenmek zorunda kalmıştır.
Güç, kötülüğün başlangıç çekirdeği olarak gasp, silah ve düzenli savaş orduları olarak meyvelerini verirken bu ordular, karakterine göre ya gasp yada koruma ve iyilik temincileri olmakla varlıklarını sosyal
yaşam düzeni'nin olmazsa olmazı olarak rayına oturtmuştur.
Bin yıl sonrasına bir mektup gibi akan bu yazı, çare ve çözüm noktasındaki çıkmazlar la olan mücadelenin zorluğunu ve acısını bir ibret dersi gibi geleceğe beyan etmektedir.
Açlığında yamyam, tokluğunda sapkın olabilen bu şerefi mahlukat...! Tutunduğu demokrasiyide çaresiz bırakacak şekilde bazen ayağı, bazen omuzu, bazen dirseği çoğunluğa dayalı olarak baş diye seçim yoluy tepeye yerleştirebilmektedir.
Her taşı kendi yerine koyabilecek hünerli doğanlar, tesadüf yolu ile seçilsede süreli ve taş koyucu rakiplerin oluşunda dolayı sınırlı süre içinde ancak kısmen bir takım insani eserler bırakabilir.
Doğallar inşa ile özdeş iken, yapaylar onların taklidi ile
Müsaade...
YAŞAMIN DAVASI
Donk...
HAKİM - Duruşma başlıyor.
Davalı ve davacılar, gördüğünüz gibi yazı akışını durdurarak başlasık.
Bu mahkemenin okuyucu enerjisi itibarıyla bu uzun yazılarla birlikte devam edilemeyeceğine dair kanaat hasıl olmuştur.
Demek istediklerinizi özeten beyan edin, bu mahkemeyi bu celsede bitirelim.
Bu dünyadan istifade edenler sadece sizler değilsiniz. Kütüphanelere bakın düşünenler, akıl sahipleri, profesöreler bilim insanları vs. Bütün çeşit özellikler ordu ordu kadar vardırlar. Bunlarında dünyanın yüklerine el atmaları gerekir.
Donk...
Davalı, çok kısa olacak şekilde bitirmeye çalış.
ŞEHVET - anlıyorum hakim bey.
Benim ayardan çıkışımın "yeryüzünün kaotik boyutuna katkı sunuyor" iddiasını, insan olan herkese havale ediyorum.
HAKİM - teşekkürler davalı.
Donk...
Davacılar, uzunca bir söz hakınızın kaldığının farkındayım. Durumu gördünüz. Ona göre bir tutum sergilemenizi istememi anlayışla karşılamanız temennimdir.
NEFES - bizde anlıyoruz hakim bey.
Dediğiniz gibi bu yükü taşıma kapasitesi olanlar ordu ordu vardırlar.
Bizde söz hakımızı onlara havale etmeden önce idimazı bir örnekle bitirmek istiyoruz.
HAKİM - kısa olmasına özen göstererek başlayın.
NEFES - vücuttaki sivilceleri patlatma da haz vardır.
Burunda sertleşen sümüğü parmakla çıkarmakta da haz vardır.
HAKİM - biraz daha anlaşılır olsun.
NEFES - şayet bu uygulamaların haz boyutları öne çıkarılırsa, haz için çeşitli gelişimler başlar.
HAKİM - ne gibi?
NEFES - sivilce yapıcı gıdalar tercih sebebi olur. Hatta bunun için ilaç üretimine kadar giden bir gelişim olur.
Burunda özellikle sümük biriktirip sertleştirme yine öyle...
HAKİM - bitti mi?
NEFES - sayılır.
Orda burda sivilce gösterişi başlar. Herhangi bir mazeretle başını kaldırıp burundaki sümüğün gösterişi yapılır.
HAKİM - niye peki?
NEFES - sivilcenin sıkılması yada sümüğün çıkarılmasının başkası tarafından yapılmasında da haz duyulur hale gelineceğinden, karşıdaki sivilce ve sümük ile tahrik olsun diye.
HAKİM - daha başka...
NEFES - o kısım da uzun bir süreç içinde yaygınlaşıp sıradanlaştığında, düşen haz boyutunu tekrar kaldırmak için yeni yeni fanteziler aranıp bulunacak.
HAKİM - ne gibi mesela...?
NEFES - mesela sümük ve sivilceler başkası tarafından ağızla çıkarmaya kadar gider. Bu durum idrar için de geçerli olup en nihayetinde yamyamlık da bir çeşit haz olarak
Donk... Donk... Donk....
HAKİM - yeter yeteeerrr şerre stop şerre stoop şeerrre stooop...
Donk...
Maaahkeme bitmiştiiiiiir...
NOT: sayın okuyucular, bu kadar yazılarda bir kusur olduysa mazur görün.
Malumunuz yazmakla bitmeyecek kadar yığınla konular vardır.
İnsana dair herşeyin bir yere kadar olduğu gibi gazete vasıtasıyla olan bu yazılar da bir yere kadar olmalı.
Yazıları kısmende olsa okumuş olan herkese teşekkürler.
Daha iyi bir dünya dileğiyle...
9411,13%0,46
34,56% 0,25
36,04% -0,51
3000,45% 1,31
5010,37% 1,12
Ağrı
22.11.2024