Mehmet Koç´un Kaleminden
16 Nisanda referandum var. Referandumda, anayasada yapılan değişiklikler oylanacaktır. ?EVET? çıkarsa mevcut hükümetin yerini Cumhurbaşkanlığı Sistemi alacak, ?HAYIR? çıkarsa eski durum devam edecektir. Halk oylamasında, ?Evet? çoğunluğu sağlanırsa 2019 yılından itibaren yeni yönetim şekli yürürlüğe girecektir.
Referandum için yapılan propagandalara bakıldığında, getirilmek istenen yeni sistemden ziyade daha çok Sayın Erdoğan´ın başkanlığı tartışılıyor. Erdoğan yönetiminde, Türkiye´nin demokrasiden uzaklaşacağı ve parlamentonun devre dışı kalacağı ifade ediliyor.
Ancak Sayın Erdoğan´ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde yapılan reform nitelikli değişimlere bakıldığında böyle bir endişenin yersiz olduğu anlaşılıyor. Aksine Erdoğan´ın, demokrasi ve insan hakları konusunda, eskilere nazaran çok daha iyi durumda olduğu görülüyor.
Hatırlanacağı üzere 3 yıl öncesine kadar devam eden Çözüm Sürecini, bütün eleştirilere rağmen Sayın Erdoğan başlatmıştı. Hatta bu konuda bazı yasal düzenlemeler bile yapıldı.
Yine kabul etmek gerekir ki Çözüm Sürecinin getirdiği özgürlük ortamı ile birlikte HDP, kamuoyunda prim yapmıştı, Kürt Partisi olmaktan çıkmış, sol cenahta, Türkiye partisi olma yolunda hızla yükseliyordu.
Öte yandan başlangıçtan beri AK Parti cenahında bir Başkanlık Sistemi projesi vardı. Dikkat edilirse Sayın Erdoğan, Başbakanlığı döneminde de siyaseti tek başına götürüyordu. Çünkü halktan büyük destek gördüğü için bütün yetkilerin kendisinde olması gerektiğini düşünüyordu.
Kürtler için yapılan bir takımı iyileşmelere rağmen her nedense HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş´ın, durup dururken ? Seni Başkan Yaptırmayacağız? diye açıklama yapması, Erdoğan´ın gücüne gitmiş olacak ki, o açıklamadan sonra zaman Kürtlerin aleyhine işleme başladı. Doğrusu Demirtaş´ın o çıkışını halen anlamış değilim.
Oysaki Kürtlerin önceliği böylesi tepkiler olmamalı, 80 milletvekili ile parlamentoya girmeyi başaran HDP, Çözüm Süreci boyunca muhatap olduğu AK Parti ile ne yapıp yapıp bir koalisyon yapmanın yollarını aramalıydı.
Dünya alem biliyor ki, Sayın Erdoğan´ın onayı olmadan Kürt Sorununda bir ilerleme sağlanamaz. Kaldı ki, Cumhurbaşkanlığı Sistemi de, Kürt sorununun çözümü için çok daha pratik bir yönetim şeklidir.
Selahattin Demirtaş, ? Seni Başkan Yaptırmayacağız? çıkışını yapmadan önce detaylı bir müşavere yapmış olsaydı, inanıyorum ki bu gün Kürtlerin konumu çok daha iyi olurdu.
Hatırlanacağı üzere HDP, Gezi olaylarında, Sırrı Süreya Önder´in bireysel bir eylemi dışında tarafsız kaldı ve gösterilere katılmadı. Hatta öyle davrandığı için de geziciler tarafından çok eleştiri almıştı.
Aslında HDP, o zaman doğrusunu yapmıştı, eğer Gezi olaylarına doğrudan müdahil olsaydı, belki de Çözüm Süreci hiç başlamazdı bile.
Şu anda Kürtlerin en büyük sıkıntısı, işleyen bir demokrasidir, insan haklarıdır, özgürlüklerdir ve eşit vatandaşlıktır. Bunu sağlamanın en kolay yolu da Cumhurbaşkanlığı Sistemidir.
Biliyoruz ve görüyoruz ki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, yönetim konusunda çok güçlü bir iradedir. Halk da, kendilerini büyük ölçüde destekliyor. Erdoğan, Kürt meselesini de çok iyi biliyor, Kürtlerle asgari müştereklerde nasıl anlaşabileceğinin de bilincindedir.
İçerde yapılan onca eleştirilere rağmen Mesut Barzani yönetimindeki Kürtlerle nasıl anlaşabildiyse, kendi Kürtleri için de her an rahatlatıcı bir zemin yaratabilecek iradeye sahiptir.
Bunu en iyi bilenlerden biri de Ağrı milletvekili Leyla Zana. Hatırlanacağı üzere Zana, TBMM de, o tartışmalı yeminine başlamadan Şeref Locasında oturan Erdoğan´a dönerek, Kürtçe, Kürt meselesinin sadece kendileri tarafından çözülebileceğini ifade etmişti.
Binaenaleyh bu referandum partiler arasında yapılan bir seçim olmadığına göre, bütün bu gerçekler nazara alınarak ?Evet? veya ?Hayır? demek gerekir.