BÜYÜK TARİHİ KAVŞAKTA BİN YILLIK TÜRK- KÜRT KARDEŞLIĞI

SEYİTHAN KAYA

Kültür-Sanat 26.08.2025 13:07:00 0
BÜYÜK TARİHİ KAVŞAKTA BİN YILLIK TÜRK- KÜRT KARDEŞLIĞI

Bu yazı, sürekli dillendirilen bin yıllık Türk Kürt kardeşliği, tarih ve kader birlikteliğinin ve beraberliğinin  içi boş bir söylem olmadığı, bin yıllık tarihi bir derinliğe sahip olduğu hatırlatmaktadır.

Tarihin seyrini değiştiren ve Türklerin Anadolu’ya girişinin miladı sayılan Malazgirt Zaferi’nin 954. yıl dönümü Malazgirt ve Ahlât ilçelerinde coşkuyla kutlanmaktadır.

Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan sonra batı yönünde büyük fetih hareketlerine başlanır. Anadolu’nun bir İslam beldesi haline getirilmesi uğruna yapılan bu mücadeleler sırasında Selçuklu kuvvetleri Sivas’a kadar ileri hareketlerine devam ederler ve buradaki Bizans kaleleri ve önemli mevkilerini geniş çapta tahrip ederler. 

Anadolu’daki Selçuklu fetih hareketlerinin hızla devam ettiği sıralarda Bizans’ta imparator olan IV. Romanos Diogenes, gittikçe artan Selçuklu fetihlerini durdurmak amacıyla çeşitli milletlerden meydana getirdiği bir orduyla Mart 1068’de Anadolu’da Selçuklu kuvvetlerine karşı harekâta başlar ve Maraş’a kadar gider. Ancak kesin bir başarı kazanamadan geri döner. 

Yeniden başlayan Selçuklu akınlarına karşı sevk ettiği kuvvetlerin yenilmesi üzerine imparator, Sivas ve Malatya’ya iki ordu gönderdiği gibi kendisi de üçüncü bir orduyla bizzat harekete geçerek Harput yörelerine kadar ilerler.

 Fakat Selçuklu kuvvetlerinin Orta Anadolu’nun merkezi durumundaki Konya başta olmak üzere birçok şehir ve kasabayı fethetmeleri karşısında hiçbir başarı elde edemeden İstanbul’a dönmek zorunda kalır (1069).

 İmparatorun 1070 yılında saraydaki muhalefet sebebiyle baş şehirden ayrılamadığı için en güvenilir komutanların emrinde gönderdiği ordular da başarılı olamaz.

 Bunun üzerine Romanos Diogenes, doğrudan İran’a ulaşıp merkezlerini ele geçirmek suretiyle Selçuklu problemini kökünden halletmek için Ayasofya Kilisesi’nde düzenlenen büyük bir törene katıldıktan sonra 13 Mart 1071 günü öncekilerden daha güçlü bir orduyla yola çıkar.

 200.000 kişi civarında olduğu tahmin edilen bu ordu çeşitli Miletlerden oluşturulmuş ve en güçlü silâhlarla donatılmıştı.

 Öte yandan Fâtımî Veziri Nâsırüddevle el-Hamdânî’nin davetiyle, fetih amacıyla Horasan’dan Mısır’a doğru hareket eden Selçuklu Sultanı Alparslan da Halep önlerine gelmiş bulunuyordu.

 Halep’i bir süre kuşattıktan sonra şehri elinde tutan Mirdâsî Emîri  Mahmûd’un, huzura çıkıp itaat arz etmesi üzerine Alparslan Mısır’a gitmek üzere Halep’ten ayrılır. 

Yolda Romanos Diogenes’in elçisi kendisine yetişip imparatorun Menbic, Ahlât ve Malazgirt’i istediğini, aksi takdirde bir orduyla harekâta başlayacağını bildirir. 

Bunun üzerine Mısır seferini yarıda kesip Doğu Anadolu’ya yönelir. 

Yiyecek sıkıntısı sebebiyle bir kısım yaşlı askeri terhis ederek, Halep'ten dört bin kişilik bir orduyla yola çıkan Sultan Alpaslan Van Gölü’nü dolaşıp Urfa üzerinde Mervanilerin merkezi Diyarbakır’a uğradıktan sonra Malazgirt’e doğru,  Mervani Kürt Beyliğinin süvarileri ile birlikte yola çıkar. 

Diğer Kürt bölgelerindeki Kürt aşiretlerin, Kürt beyliklerin ve diğer Müslüman milletlerin askerleri daha sonra Malazgirt önlerinde gelip Alpaslan’ın ordusuna katılırlar. Çoğu tarihçiler bu sayının on bin civarında olduğunu kayıt ederler.

Ayrıca, o tarihte Muş yöresinde müftülük makamında bulunan Kürt Mella Yahya, Bağdat’taki Abbasi Halifesinin “cihat için Alparslan’ı destekleyin, onun kazanması için dua edin” yolundaki ferman ve fetvasına istinaden bizzat giderek Alparslan’la görüşmüş. Alparslan da ona, “Biz zaten amca çocuklarıyız” mealinde bir şey söylediğini bazı tarihi kayıtlarda mevcuttur.

 

 Alparslan'ın Diyojen ile savaşmasını teşvik edenler Kürtlerdir. Zira Diyojen'in işgal ettiği Malazgirt, Mervani Kürt beyliğinin sınırları içinde kalmaktadır.

Aslında bu Savaş, Türklere Anadolu’nun kapılarını açmak için değil,  Malazgirt ve Ahlat'tan Rey ve Hemedan’a kadar olan İslam topraklarını ele geçirmekte olan Bizans kralını durdurmak için yapıldı.

  Malazgirt savaşı aslında bir milletler mücadelesi değil, Anadolu’yu İslam’a açan bir Ümmet-i İslam’ın savaşı ve zaferidir.  Kürtler de, Türkler de Müslüman oldukları ve ayrıca Ön cephede de işgale uğrayan Kürt topraklarını kurtarmak için de işgalci Hıristiyan Bizans’a karşı birlikte bu savaşı yapmışlar.

Kürt toprakları Şeddadi, Rewadi ve Merwani beyliklerden oluşuyordu. Romen Diyojen kazansaydı bu üç beylik de Roma topraklarının egemenliğine girecekti. Hatta Hezarespi, Hasanweyî, Kakeweyhî Kürt beylikleri de bu akıbete uğrayabilirdi.

Sultan Alparslan’ın ordusu 14-20 bin kişi arasındaydı. Ancak bazı tarihçiler bu sayıyı 50  bin olduğunu da kayıt ederler, Bunlardan dört bini Sultan’ın özel birliği, geriye kalanların tümü Şeddadi, Rewadi ve Merwani beyliklerin askerleri ile onların sınırları içindeki Müslüman halktan oluşuyordu. Roma’nın ordusu 200 bin civarındaydı. 

                               Alpaslan ordusu içinde savaşan Şeddadi, Rewadi ve Merwani Kürt beyliklerin askerleri,   sayısı konusunda o dönemdeki tarihi kaynaklar değişik rakamlar vermektedirler. Kimine göre on bin kimine göre yirmi bin hatta bu sayıyı yirmi altı bin olarak verenler de vardır. 

                Nitekim,  Türk asıllı İbn’ül Cevzi, bu savaşa 10 bin kadar Kürt  katıldığını söylerken, bu sayı İbn’ül Devaddari’de 10, İbn’ül Nedim ile (Kürt kökenli) İbn’ül Esir’de 15 bin, İmadûddin el İsfahani’de 14 bin ve Usame İbn’ül Munqız’da 13 bin olarak geçiyor.

                               Burada sayı on binde olur, yirmi bin de daha fazlada ya da daha azda olabilir. Burada  sayı Önemli değil. Önemli olan, bu iki milletin bin yıllı aşkın süredir hep kader birliği yapmasıdır.

Sultan Alparslan, Kürt beylikleri ele geçirerek kendine bağlamış değildi. Abbasi devleti İslam yasaları çerçevesinde birbirine karşı sorumlu beyliklerden oluşan kon federal bir devletti. Her beylik halife ve onun tayin ettiği sultan adına hutbe okutur, vergi verir ve savaşa asker gönderirdi.

Halife Alparslan’ı İslam’ın sultanı ilan edince.  İslam devletleri ve beylikleri onun adına hutbe okuttular, vergi ve asker verdiler. 

 Bu nedenle Ermenistan, Azerbaycan ve Suriye’ye yaptığı seferlerde Şeddadi, Rewadi ve Merwaniler asker verdiler, yanında savaştılar.

Sultanın ordusu Malazgirt’e varmadan, Silvan’da iken imparatorun Malazgirt Kalesi’ni zapt edip halkını kılıçtan geçirdiğini öğrenince Erzen-Bitlis Boğazı yoluyla Ahlat'a doğru yola çıktı.

 Aynı günlerde imparator da Gürcistan’ı yeniden ele geçirmek ve özellikle ordusuna yiyecek sağlamak için 20.000 kişilik bir kuvveti kuzeydoğuya gönderirken arkasını güven altına almak amacıyla 30.000 kişilik bir kuvveti de Ahlât üzerine sevk etmişti. Alparslan Ahlat'a yaklaşırken bu ikinci kuvvet Selçuklu atlıları tarafından durduruldu ve geri çekilmek zorunda bırakıldı. 

Sultanın Ahlat'a geldiği haberi duyulunca imparator bunun doğruluğunu tespit için yeni bir birlik gönderdi Bu birlik de Ahlât Selçuklu Garnizonu kumandanı Emir Sunduk tarafından bozguna uğratıldı. 

 Esir alınan düşmanların beraberinde taşımakta olduğu büyük haç da Selçuklu kuvvetlerinin eline geçer. Sultan bu haçın zafer alâmeti sayılarak Bağdat’taki halifeye gönderilmesi için o sırada Hemedan’da bulunan Vezir Nizâmülmülk’e ulaştırılmasını emreder. Böylece büyük karşılaşmadan önce yapılan öncü savaşlarının tamamı Selçuklular tarafından kazanılmış oldu.

. Alparslan,  bir süre sonra Ahlat'tan ayrılarak Ahlât-Malazgirt arasındaki Rahve ovasında karargâhını kurar ve bir kısım askerini tepelere yerleştirip ovayı kontrolü altına alır. Arkasından, Bizans ordusuna oranla kendi ordusunun küçüklüğü sebebiyle bir meydan muharebesine girişmeye henüz karar vermediğinden görünüşte barış teklifinde bulunmak, gerçekte ise düşmanın durumunu tespit etmek maksadıyla imparatora bir elçilik heyeti gönderir. 

Öncü savaşlarını kaybetmesine rağmen askerlerinin çokluğuna ve iyi donatılmış olmasına güvenen imparator Alparslan’ın bu elçilik heyetini köşeye sıkıştığı için gönderdiğini zannederek teklifini sert bir şekilde reddeder. 

Bunun üzerine savaşın kaçınılmaz olduğunu gören sultan ordusunu savaş düzenine sokar ve bir kısım atlı kuvvetlerini küçük bir yarma vadi boyunca pusuya yatırırken bizzat kumanda edeceği 4000 kişilik hassa askerini merkez hattına yerleştirir.

 Bir süre sonra, merkez hattında Romanos Diogenes ve önemli kumandanların yer aldığı Bizans ordusunun da savaş düzenine girmesiyle iki ordu karşı karşıya gelir ve son hazırlıklarla geçilir. 

Bu arada Abbasi Halifesi Kāim-Biemrillâh da o sıralarda bütün İslâm dünyasının yakından ilgilendiği Malazgirt Muharebesi’nin Alparslan tarafından kazanılması hususunda bir dua metni hazırlatarak cuma namazında bütün İslâm ülkelerindeki minberlerden okutulmasını emreder.

 (26 Ağustos 1071) Cuma günü öğleye kadar orduyu denetleyen ve kumandanlarına son direktiflerini veren Alparslan, imamı ve fakihi Buharalı Ebû Nasr Muhammed’in bütün Müslümanların İslâm’ın zaferi için dua ettikleri cuma günü öğle vaktinde düşmana saldırması tavsiyesine uyarak ordusuyla birlikte cuma namazını kıldıktan sonra “Ölürsem kefenim olsun” dediği beyaz bir elbiseyle askerin karşısına çıkar ve şöyle değer: “Ben, Müslümanların camilerde bizim için dua etmekte oldukları bu saatlerde düşmanın üzerine atılmak istiyorum. Galip gelirsek arzu ettiğimiz sonuç gerçekleşmiş olur, yenilirsek şehit olarak cennete gideriz. Bugün burada ne emreden bir sultan ne de emir alan bir asker var; ben de içinizden biri olarak sizinle birlikte savaşacağım; benimle gelmek isteyenler peşime düşsünler, istemeyenler serbestçe geri dönebilirler.”

 Alparslan bu ünlü konuşmasının ardından ilk hücumu başlattı. Şiddetle saldırıya geçen hassa askerleri birkaç saat içerisinde, Alparslan’ın bizzat yönettiği sahte ric‘at harekâtı ile başlarında Romanos Diogenes’in bulunduğu Bizans merkez kuvvetlerini peşlerine düşürerek pusudaki birliklerin önüne çekmeyi başarırlar.

Pusudaki Selçuklu atlıları taarruza geçtikleri sırada Alparslan da çekilmekte olan kendi kuvvetlerini geri çevirerek hücuma kaldırır. İmparator hatasını anladığında artık iş işten geçmişti. Romanos Diogenes sol kanattan yardım istediyse de pusudan çıkmış bulunan Selçuklu atlıları buna engel olurlar. 

 Bu durum karşısında imparator askerlerini geriye çekip karargâhın arkasında toparlanmak istediyse de geri çekilişi kaçış şeklinde değerlendirildi ve önce ihtiyat kuvvetleri, arkasından Ermeni kıtaları savaş alanını terk ederler.

 Sonuçta öğle vaktinden geceye kadar devam eden bu meydan muharebesinde Bizanslılar ağır bir yenilgiye uğrar. Ordunun büyük bir kısmı kılıçtan geçirilmiş, imparator ve çok sayıda general esir alınmış, askerlerin ancak bir bölümü kaçarak canlarını kurtarabilmiş.

 Alparslan imparatora bir savaş esiri değil bir konuk hükümdar muamelesi yapar, hatta onu yanına oturtturur. İki hükümdar arasında geçen müzakereler sonunda aşağıdaki maddeleri ihtiva eden bir barış antlaşması imzalanır: 

1. İmparator kurtuluş akçesi olarak 1,5 milyon altın verecek. 

2. Bizans Devleti her yıl Selçuklulara 360.000 altın vergi ödeyecek. 

3. Bizans’ın elinde bulunan bütün İslâm esirleri serbest bırakılacak. 

4. Bizanslılar gerektiğinde Selçuklulara askerî yardımda bulunacak.

 5. İmparator kızlarından birini sultanın oğluna nikâhlayacak.

6. Antakya, Urfa, Menbic ve Malazgirt Selçuklulara bırakılacak. 

Mağlubiyet sonrası Bizans’ta taht değişikliği olur, Diyojen hakkında yakalama kararı çıkartılır. O da, Anadolu’ya dağılmış askerlerinden derme çatma bir ordu toplayarak bu defa da kendi ülkesine karşı savaşır.

 Adana civarında yakalanıp bir katır sırtında Kütahya’ya götürülür. Oradan da Bizans’a nakledilir. Gözlerine mil çekilerek Kınalı Ada'daki bir manastıra kapatılır. 4 Ağustos 1072’de burada ölür. Bu nedenle Yapılan anlaşma uygulanamaz.

  Devrin İslam dünyasını temsil eden Selçuklu ordusunda omuz omuza savaş veren Müslüman kardeşler olarak Malazgirt destanını birlikte yazdıktan sonra. Alparslan Kürt askerleriyle Ermenistan’a yönelir. Dvin tekrar kurtarılınca doğal olarak Şeddadi emirine teslim eder.

Bin yıllık Kürt-Türk beraberliği ve kardeşliği ilk tohumları, Bizans’a karşı yapılan bu savaş ile başlar.

 

Savaştan sonra İsfahan’a giden Alparslan, başta Abbasi halifesi olmak üzere bütün İslâm hükümdarlarına fetihnameler göndererek kazandığı zaferi müjdeler. Bu haber ulaştığı her yerde büyük coşkuyla karşılanır ve bütün Müslümanlar üzerinde derin bir etki meydana getirir. 

Halife Kāim-Biemrillâh, Alparslan’a değerli armağanlarla birlikte özel bir mektup göndererek kazandığı zaferden dolayı onu kutlar ve ona çeşitli unvanlar verir. 

Diğer İslâm memleketleri hükümdarları da Alparslan’ı özel heyetlerle değerli armağanlar ve tebrik nameler gönderip kutlarlar. Ayrıca devrin şair ve edipleri sultan hakkında kasideler, çeşitli övgü yazıları kaleme alırlar. 

Birçok tarihçi bu büyük zaferi, Hz. Ömer devrinde Bizans’a karşı kazanılan Yermük ve Sâsânîler’e karşı kazanılan Kādisiye zaferlerine benzetirler. 

Yalnız İslâm dünyasında değil Batı dünyasında da dikkat ve ilgiyle izlenen bu zaferden birkaç yıl sonra Anadolu ve Suriye’de hâkimiyetin Müslümanların eline geçmesi üzerine bütün Avrupa bir araya gelmiş ve Haçlı seferlerinin hazırlıklarına başlarlar.

Malazgirt Muharebesi Türk ve dünya tarihinin dönüm noktalarından birini oluşturur. Bu zafer sonunda, Bizanslıların bütün maddî imkânlarını kullanarak hazırladıkları büyük ordu dağıldığından daha sonraki yıllarda Türkler önemli bir direnişle karşılaşmadan Anadolu içlerine akarak kısa zamanda Ege ve Marmara kıyılarına kadar ilerlemişler. 

  Sekiz yıllık saltanatına koca bir tarih sığdıran Sultan Alpaslan, sadece Anadolu’nun değil yeni bir dönemin de kapılarını açtı. Bu kapıdan giriş öylesine hızlı oldu ki; Malazgirt’ten çok değil dokuz yıl sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah, İznik’e kadar gelip 1080 yılında Selçukluların başkenti ilan etti. 

Büyük bir lider ve devlet adamı olmanın yanında iyi bir Müslüman olan Sultan Alpaslan. vefatından önce şöyle söyler:

“Dün bir tepeden ordumun geçişini izliyordum. Askerimin çokluğu ve heybeti karşısında yer sarsılıyor zannettim. Bana bir gurur geldi. ‘Dünyanın en güçlü sultanıyım beni kim devirebilir’ dedim. Hâlbuki akıllı ve tecrübeli bir dervişin bana iki nasihati vardı. Birisi, kimseyi hakir görmemek, diğeri de kuvvetine güvenmemek. Gaflete düşüp ikisini de ihmal ettim. Allah’tan mağfiret diliyorum...”

Bizde Anadolu’yu İslam la şereflenmesine kapı aralayan bu büyük Sultanı saygıyla anıyor Allahtan Rahmet ve mağfiret diliyoruz.

Selam ve duayla.

SEYİTHAN KAYA 

 

Kaynak: 

1-Garsunni'me'nin "Uyunü't-Tevârih"

2-13. yüzyıl yazarlarından Sıbt İbnü'l-Cevzi ismiyle tanınan Ebu'l-Muzaffer Yusuf'un "Mir'atü'z-zeman fi Tarihi'l-âyan" isimli eserinde şu şekilde geçtiğini söyler: 

"Az önce 10 bin Kürt de Sultan'a katılmıştı. Bununla beraber (sultan) Tanrı'dan sonra buyruğundaki 4 bin kişilik hassa askerine güveniyordu".

 

3-Malazgirt Savaşı'na katılan Kürtlerle ilgili bilgi muharebeden yaklaşık 260 yıl sonra Kenzü'd-Dürer ve Câmiü'l-Gurer isimli bir eser yazan Memlük tarihçisi İbnü'd-Devaddari'de de vardır. Kenzü'd-Dürer'de bu konu:

"Sultan Alparslan'a Kürtlerden ve sâir kavimlerden olmak üzere 10 bin kadar insan da katılmıştı." şeklinde geçer

4-Kenzü'd-Dürer'de bu konu:

 "Sultan Alparslan'a Kürtlerden ve sâir kavimlerden olmak üzere 10 bin kadar insan da katılmıştı." şeklinde geç

5- Urfalı Mateos Vakayinamesi; Sibt İbn’ül Cevzi,

 6-Mirat’ül Zeman fi Tarih’il Âyan; Garsunnime, 

7-Uyun’ül Tevârih; İbn’ül Ezrak, 

8-Mervani Kürtleri Tarihi; İbn’ül Devaddari, 

9-Kenz’ül Durer ve Cami’ül Ğurer; İbn’ül Esîr,

10- el Kâmil fi’l Tarih; İbn-ül Nedim,

11- El Fihrist; Usame İbn Munqız,

12- Kitabu’l İ’tibar: İbretler Kitabı; Savaş meydanına gidip orada günlük gelişmeleri kayda alan Bizanslı tarihçi Michael Attaleiates, 

13-The History; İmadûddin el İsfahani, 

14-Nuṣretü’l Fetre ve Uṣretül Kaṭre; İranlı tarihçi Ahmet Kesrevî,

15- Şehriyaranî Gümnam; Ali Sevim, 

16-Malazgirt Meydan Savaşı; Mükrimin Halil Yinanç,

 17-Türkiye Selçuklular Tarihi; Faruk Sümer,

18- İslam Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı; Osman Turan, 

19-Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti; M. Ali Köymen,

20- Malazgirt Meydan Muharebesinde Rol Oynayan Unsurlar, Milli Kültür dergisi 1977.

 21-Ebu’l Hica Tarihi,

22-İbn’ül Qalanisi’nin Zeyl-u Tarihi Dimaşq ve Muhammed Ben Şakir El Kutubi’nin Uyun-ül Tevarih.

23-Ebü’l-Ferec, Târih, I, 320-324.

24-Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) 

25-Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) (nşr. ve trc. H. D. Andreasyan), Ankara 1962, s. 48 vd., 140 vd.

26-İslam Ansiklopedisi Malazgirt savaşı 

27-Ahmed b. Mahmûd, Selçuknâme (haz. Erdoğan Merçil), İstanbul 1977, I, tür.yer.

28-Selçuklular Tarihi, Alp Arslan ve Malazgirt Bibliyografyası (haz. Millî Kütüphane Genel Müdürlüğü), Ankara 1965.

29-Cl. Cahen, Pre-Ottoman Turkey, London 1968, s. 26-30.

30-“İslâm Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı” (trc. Zeynep Kerman), TM, XVII (1972), s. 77-100.

31-Ali Sevim, Malazgirt Meydan Savaşı, Ankara 1971.

32- Anadolu’nun Fethi, Ankara 1993.

 

33 – Faruk Sümer, İslam Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı, Ankara 1988.

Faruk Sümer, “Malazgird Savaşına Katılan Türk Beyleri”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, IV, Ankara 1975, s. 197-207.

  • BIST 100

    11347,70%0,30
  • DOLAR

    40,83% 0,12
  • EURO

    47,84% 0,95
  • GRAM ALTIN

    4431,67% 0,84
  • Ç. ALTIN

    7119,18% 0,73

Egazete


  • Salı 32.5 ° / 14.3 ° Güneşli
  • Çarşamba 33.2 ° / 14 ° Güneşli
  • Perşembe 34.9 ° / 16.2 ° Güneşli

Ağrı

26.08.2025

  • İMSAK 03:53
  • GÜNEŞ 05:23
  • ÖĞLE 12:15
  • İKİNDİ 15:57
  • AKŞAM 18:56
  • YATSI 20:20