Ağrı! Türkiye’nin en doğusunda, coğrafi ve iktisadi olarak birçok zorluğa sahne olan bir il.
Gayri safi milli hasıla bakımından en fakir,
Soğuk iklimiyle en sert,
Yaşana bilirlik açısından ise en geride kalan iller arasında yer alıyor.
İşsizlik, sağlık hizmetlerine erişim gibi sorunlar halkın gündelik hayatını zorlaştırırken, bu sorunların çözümü yerine birbirimizle uğraşmayı tercih ediyoruz.
Bir il düşünün ki kanser vakalarında Türkiye'de ilk sırada,
Yoksulluk ve işsizlikte zirve yapmış.
Eğitim ve Sağlıkta can çekişiyor,
Dışarıdan gelen bürokratları baş tacı yaparken, kendi hemşerilerimizi yerin dibine sokmak için her fırsatı değerlendiriyoruz.
İşin ironisi, geçmişte yaptıklarıyla övündüğümüz insanları, şimdi yaşadıkları olumsuzluklarla yargılarken, aynı zamanda kendi geçmişimize de ihanet ediyoruz.
Bu kıskançlık, hasetlik neden?
Neden birbirimize destek olmak yerine düşmanlaşıyoruz?
Batıda, hemşericilik dayanışması, kenetlenme ve destek olma üzerine kuruluyken, Ağrı’da bu bağlar nasıl kopuyor?
Bizi bir arada tutan değerleri, neden göz ardı ediyoruz?
Dışarıdan gelenlere gösterdiğimiz saygıyı, kendi insanımıza göstermemek hangi mantığın ürünü?
Kalkınma ve gelişim için bir araya gelmek, sorunları birlikte aşmak yerine, geçmişe takılıp birbirimizi yargılamak, bu ilin geleceğini karartıyor.
Geçmişi sorgulamak elbette önemlidir, ancak bu sorgulama, birbirimize düşmanlık beslemek yerine, geçmişten ders alarak daha iyiye ulaşma çabası olmalıdır.
Ağrı, bu sorunlarla boğuşurken, önce birlik olmayı, kenetlenmeyi öğrenmeli. Her bir bireyin katkısı, bu ilin geleceği için hayati önem taşıyor.
Birbirimize destek olmadan, sadece sorunlarımızla değil, birbirimizle de başa çıkmamız gerekiyor.
Belki de, en büyük mücadele kendi içimizdeki düşmanlığı yenmektir.
Ancak o zaman, geleceğe umutla bakabiliriz.