Hayatta sohbetlerine doymadığım tek insan
Babam sabah ezanıyla kalkar, işe gitmek için hazırlanırdı.
Annemin telaşıyla bende uyanır fakat bunu belli etmezdim.
Yorganın altında bir ulu çınar gibi hayattın sert rüzgarlarına karşı dimdik duran babamı izlerdim.
Kahvaltısını yapıp çıkmaya hazırlanırken ben biraz ürkek biraz da çocukluk heyecanıyla onu beklerdim. Uyuyor numarası yapıp, kalkmazdım.
Babam alıştırmıştı beni her gün şafak vakti daha güneş dünyayı ısıtmadan o çocuksu yüreğimi anlımdan öperek ısıtırdı.
Babamın anlımdan öpmesi beni dünyanın en mutlu insanı yapardı. Belki daha çocuktum ama mutluluk zenginiydim.
Babamı işe uğurladıktan sonra yarım kalan uykuma devam ederdim. Mutluluk zengini dünyamda sabah hiç bir şey olmamış gibi uyanırdım.
Sabahın o tatlı uykusundan uyanıp, mahmur gözlerimi açtığımda anneme ilk babamı sorardım. (bilmiyormuşum gibi yapardım.) annem ise kıskanır ama belli etmeye çalışırdı.
Onların ilk göz ağrıydım. Annemin üzülmesine dayanamaz, yataktan fırlar çocuksu yüreğimle boynuna sarılırdım.
Cennet kokardı annem, umut doluydu gözleri her anne gibi şefkat gülüşlüydü. Gün ağardıktan sonra gökyüzü çiçeklerini toplamış, masmavi bir şekilde umutla üzerimiz de duruyordu gökkubbe. Güneş ise sevgiyle gülüyor, sıcaklığını dünyaya hissettiriyordu.
Ve ben kahvaltıdan sonra dışarıya çıkmaya hazırlanırken annem cebime harçlığımı koyarken yok istemiyorum desem de yan cebime koy gibi yapardım. O zamanlar çocuktum bu işlerde çömezdim. Kendimi kolay ele verirdim. Sokağa çıkınca annem sıkı sıkı tembihler, arkamdan dua ederdi. Biraz arsızdım, kavgacı ve inatçıydım...
Bazen ya komşumuz ya da bakkal Ali amca beni eve getirir, anneme şikayet ederdi. Ben ise boynumu bükerek sen beni sevmiyorsun kelimeleriyle başlayan cümlelerim, şefkat bakışlı annemden ceza almaktan kurtarırdı beni.
Ben işimi çocukken de biliyordum. Akşam baban gelince o cezanı verecek derdi annem. Bu sözleri duyduktan sonra koyulurdum plan yapmaya Babam fıtrattan sert ve ciddiydi. Pek yüzüme gülmez fakat beni çok sever, bana belli etmezdi.
Yüreği yufkaydı. Anadolu insanıydı, adam gibi adamdı benim babam. Çocukluk aklımla hazırladığım planı uygulamak için pencerenin eşiğine oturur, babamın yolunu gözlerdim. Kafamda birbirini kovalayan tilkiler dururken ve babam görünürdü sokak başında.
Yalın ayak özlemişçesine ona koşardım. Etrafıma gülücükler saçıp, babamın yüzünü öpücüklerle boğardım. Beni kucağına alıp en çok sevdiğim çikolatayı verirdi bana ve ben olup biteni anlatırdım babama.
Çocukluğumdan beri dürüstlüğü ilke edindim ve zararını görmedim. Babam yemekteyken anneme gününün nasıl geçtiğini, bir yaramazlık olup olmadığını sordu.
Ve annem başladı olup biteni anlatmaya, babam çaktırmadan göz kırptı bana suçu nedir, ne yapmış diye sorunca annem yine komşunun çocuğunu dövmüş dedi.
Ben hemen atlayıp önce o başlattı ne yani o beni döverken duracak mıyım deyip sofradan kalkıp annemle babamın ellerini öpüp onlara rahatsızlık verip üzdüğüm için özür dilerdim. Her zaman yaptığım en iyi işi yine yapmıştım.
Devran Sinanoğlu