Paprak Dökümü
Bir Sonbahar Sendromu
Fırat Beyazıt Yazıyor
Yüzüme vuran ılık rüzgârın yerine sert acımasız hırçın bir rüzgar alır yerini. Arada güneşin bize göz kırparcasına gösterdiği yüzünün sanki vahşi hayvanların bölgesi işgal edilmişçesine geçiyor önüne kara bulutlar.
Başımı kaldırıp gökyüzüne bakmak istemediğim bir hal alır bu günlerde beni korkarım.
Rengârenk çiçek kokularıyla bürünen çimenlikler gökyüzüne veda edercesine eğer boynunu toprağa.
Anne kucağından ayrılma vakti gelmiş evlat gibi ayrılır dalından taze yeşil yapraklar, kurumuş bir o kadar da solgun..
Bazen yağmur yağar usulden esen rüzgârın etkisiyle yönünü şaşıran damlalar vurur camlarımıza.
ışte o zaman açarım pencereyi birbiri ardına yarışır gibi içeri dolar damlalar sanki üşümüşçesine.
Hava daha erken kararır artık, ışıklar daha erken yanmaya başlar gün çabuk biter. Bazen tezek kokuları gelir burnuma anlarım soğuk ellerin ısıtıldığı sobalarda kestaneler pişirilmeye başlandığını.
Büyük bir özenle rengârenk atkılar örülmeye başlar annelerimizin elinde. Hırkalar montlar, botlar çizmeler, şemsiyeler eldivenler ardı ardına girer hayatımıza naftalin kokulu hurçlardan.
Kısacası anlarım ki hüznün başladığı sonbahar mevsimidir artık...