Tarih: 01.05.2022 12:14

BİLİM VE İNANÇ

Facebook Twitter Linked-in

Bilmek ve inanmak. Bilmek, bilinenle iligilidir. İnanmak ise, bilinenin bilinmeyen boyutu ile ilgilidir. Bilmek inanmaktan önce gelir. Bir şey önce bilinir, sonra o şeye uyumlu olupta bilinmeyen boyutuna inanılır.

Bir insanın bilgi beceri ve karakteri bilindikten sonra, o insanın henüz yapmadığı bir işi yapıp yapamayacağına ise inanılır.

Eğerki Mars'ta bir eşya yada mimari bir eser bulunsa, daha önce orada yaşamın olmuşluğuna inanılacak. Yani bir inanç, ona dair bir bilinenden kaynaklanır.

Duyuların şahitliği bilinçtir. Bu bilinçten oluşan kanaat ise inançtır. Her bilinenin bir adım sonrasına dair olan inancımızla yaşarız. Yaptığımız işler, önce bilinçten sonra o bilince dair inançtan ibarettir. yanlış inanç yanlış bilinçten doğar.

BİLİMİ GELİŞTİREN İNANÇTIR. YÜRÜYEN BİLİM, YÜRÜTEN İNANÇTIR.

Bu ikisi arasındaki baplantı ise MERAKTIR. bir dağ göründüğü için bilinir. Dağın görünmeyen öte tarafının var olduğuna ise inanılır. Oranın varlığına olan inançtan ziyade, orada nelerin var olduğuna dair olan bilme isteğine de merak diyoruz. Gidip orada nelerin var olduğu görüldükten sonra, inanç ve merakın işi oraya dair bitmiş ve orası artık bilinen olup bilim istifinde yerini almıştır. Merak ile inanç, sonraki aşamada yeni bir keşif için dışa dönük olarak faaliyet içinde olmayı sürdürür. Bu sürdürüş bilimin gelişimi olur. Gelişim için gerekli olan sıralama,

 BİLİM, İNANÇ VE MERAKTIR.

Bu üçlünün bir arada faaliyet'te oluşu, çalışmaya dürten bütünsel bir mekanizmayı oluşturur. Bu şekilde  çalışma da eklenince, bu mekanizmaya kısaca BİMÇ denilebilir. Bir tanesinin eksikliği gelişim için eksiklik olur. Elma'nın ağaçtan düşme işini herkes BİLİRDİ. İshak Newton bunun bir sebebi olduğuna İNANDI. Bu inançtan dolayı o sebebi MERAK etti. Bu merak onu ÇALIŞTIRDI ve yer çekimini buldurttu. Böyle faaliyetli bimç'e sahip olanlar, REKTÖRLERE PROJEKTÖR OLMUŞLARDIR.

BİLİNMEYENİ BİLME İSTEĞİ, BİLİNENİN BİLİNMEYENİ OLDUĞUNA OLAN İNANÇTAN VE BU İNANÇTAN DOĞAN BİLMEDİĞİNİ BİLMEKTEN DOĞAR.

kişi bilmediğini nasıl bilecek? Bildiği ve Kullandığı telefonun içinde telefonun çalışmasına sebep olan bir şeylerin olduğuna önce inanacak. Sonra o şeylerin neler olduğunu bilmediğini bilecek. Sonra bilmediği için bilme isteği doğacak. Bu istek de onu öğrenmeye çalıştıracak.

BİLİM İLE İNANÇ BİRLEŞTİKLERİNDE VERİMLİ OLURLAR.

Bir şey biliyorsan, o şeye dair bilmediklerinin de olduğuna inan. Böylece bilmediğini bilmiş olursun. Bu biliş, neyi bilmediğine dair sana açlık, yani merak verecektir. Bu merak açlığını doyurmaya çalıştıkça, sonu gelmez bir yolda kendini bilim dünyasının bilim tiryakisi olarak göreceksin. Ya bizzat ilhamla yada ilham alandan almayla yeni bilgleri açlığına doyum ve haz olarak alacaksın.

ALLAH IN VARLIĞINA BİLİNCİMİZ İLE İNANIYORUZ.

Önce kendimizi ve içinde bulunduklarımızı bildik. Sonra bunların başı boş olmadığına inandık.

SOMUT YAŞAMIN BELLİ BİR ÖLÇÜ VE NİZAMA BAĞLI OLDUĞUNU BİLİYORUZ. BU BİLİNÇLE SOYUT (psikolojik) YAŞAMIN DA BİR ÖLÇÜ VE NİZAMA BAĞLI OLMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUZ.

Soyut yaşam için gerekenleri vahy ve ilham yoluyla yine soyut olarak alıyoruz. Alıcılara, peygamber, veli vb. Denilmiştir. Bunun vahy kısmına ise dini denilmiştir.

DİN NEDİR? Din, bilinenin bilinmeyenine olan inancın psikolojik yönümüzle olan bağlantının adı'dır. Bilinenler ışığında bilinmeyenin hem somut hemde soyut yaşam için ölçü ile nizamın nasıl olması gerektiğinin bildirimesi ve buna dayalı olarak psikolojinin ona göre belli bir ölçü ve nizama göre şekillenmesidir. Kısaca inanılan yol yöntem. Bu yol yönteme olan tutunumun asıl perçimi-yapışkanı, tahmini fikirler dışında haricinde olağanüstü olaylara olan maruz kalışlardır.

Din ile bilim, bir bütündür. Dinsiz bilim yoktur. Dini arayan bilim vardır. yani hakikat yolunda ilerleyip hakikate ulaşmak vardır. Bilimsiz din olmaz. Din bilimle bilinir. Yani din bilmeyende değil, bilende bulunur.

DİN BİRLEŞİK OLDUĞU BİLİMDEN ÇEKİNMEZ.

Çünkü din kendinden emin olduğu için bilimin eninde sonunda kendisini bulacağını bilir. VAR OLAN BİR ŞEY BULUNMAYA ADAYDIR.

Bulunmaya aday olan şey, arayana aşıktır. Din bilime aşıktır. Çünkü din, bilinmek için kendini ulaştırır ve bilinç ile bilinmeyi bekler.

Yani,

VARLIĞINI HİS ETTİRİP YOKLUĞUNU GÖSTERMEKLE, BİLİNCİN ARAYIŞA GEÇMESİNİ SAĞLAR.

 Buluşlar, arayıp sorgulamakla olur. Bulunması gerekeni, aramayanın önüne koysak bile onu görecek değildir. Göz'ün görüşü tek başına iş görmez. İhtiyaçlı, arayışlı ve idraklı bakış, daha çok boyutlu görücüdür.

BİZİM EN HAKİKİ ZENGİNLİĞİMİZ, BU ALEM İÇİNDE DOĞUM VE ÖLÜM ÖTESİ ALEMLERE ŞAHİT OLMAKTIR.

 Ruhsal bakışla elde edilen şahitliklere altıncı his denilmiştir. Bu alemin geçici geçimlikleri, zenginlik kavramının özünü değil, öz'ün örneğini teşkil eder.

 İHTİYAÇLARA KOLAY ULAŞMAYA ZENGİNLİK DİYORUZ.

Ruhun ilim ihtiyacı vardır. İlim çemberinin genişliği, ruhun ferahlığıdır. İlim çemberinin genişlemesi, evrenin genişlemesi ile paralel olmalıdır. Sonsuz evren sonsuz ilim demek olur. Ağaç ne kadar kalın olursa olsun, kabuğu daima dıştadır. İlim çemberi ne kadar genişlerse genişlesin, bilinmeyen daima bir adım ötede olacaktır.

HAYALEN UZAY YOLCULUĞUNA ÇIKTIĞIMIZDA, KENARLARDAN İLERİYE DOĞRU GİDERİZ. HALBUKİ YUKARI VE AŞAĞI YÖNLERDE VARDIR.

 Genel boyutlu düşünüş ile seyahatlerimizden tad duymayı öğrenirsek, mesafeleri akla sığdırma işi kolaylaşır. Devasalıklar, zerre hükmünde idrak edilir. Tekli düşünüş,  birlikte paylaşımlı düşünüşe göre daha az açılma yapar. Ayaklar iki olunca, adım ve yürüme ortaya çıkar. Düşünce dünyasında da yanlızlık, verim açısından yetersiz kalır. Bir elin nesi iki elin sesi meselesi, o alalanda da geçerli.

Hepimiz bu alemden geçerken, insanlık için birer tuğla bırakıp geçersek, boş gelip boş geçmiş olmayız. Mevcut ilim bilim birikimi ile yeteri kadar ilgili olup yenilerini eklemeye dönük olmalıyız ki, yaşamımıza bir anlam katmış olalım.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —