BEKLETİLMEYEN SEVGİLİ

BEKLETİLMEYEN SEVGİLİ

Ercan Salman yazıyor

Genç adam o gün sabahın ilk ışıklarıyla beraber uyanmıştı. Gönlünde yeni güne ait o kadar çok umudu vardı ki, anlatılması belki şimdilik mümkün değildi. Oysa yapacağı tek bir işi vardı, oda aylardan beridir hiç görüşmediği sevgilisiyle görüşecekti. Mutlu ve bir o kadar da huzur doluydu. Daha önce hiç giymediği ve ilk defa düğünlerinde giymeyi hayal ettiği o takım elbisesini giyecekti. Bir yandan içi içine sığmazken, gözünde hafifçe süzülen ıslaklığın farkında bile değildi. Çünkü ona, biricik sevdiğine gitmek için hazırlanıyordu.
Bir ara duraksadı, ama umutsuz gölgeleri üstünde atabilmenin ayrı bir heyecanını taşıyordu. Ancak fikir olarak sürekli git geller yaşasa da kararını vermişti. Bugün o uzun süren ihmalsizliği bitirip, sevgisiyle görüşecekti. Kolay değildi en son 5 ay önce görüşmüşlerdi, bugün yine aynı yerde ve tam saatinde buluşup uzun süren hasrete son verceklerdi. Bunları düşünürken bir yandan da kıyafetlerini giymiş, artık hazırdı. Bugün her zamankinden farklı olarak arabasıyla değil de, yine en son sevgilisiyle bindiği 19 numaralı dolmuşla görüşme yerine gidecekti. Kapının önünde iki dakika duraksadığı anda komşusu Halime Hanım’ı gördü. Kendisine nereye gittiğini soran komşusuna “ona gidiyorum” diyebildi sadece. Merhamet abidesi olan Halime Hanım ise “git oğlum, sakın ihmal etme” dedi. Bunları söylerken her ikisi de mahçuptu, her ikisinin de başı eğikti. Ama en çokta onun. Bu kadar uzun süren bivefalığı hangi sebebe bağlayacaktı? Bilinmez.
Merdivenleri ikişer, üçer adımlarla nasıl atlattığını ve bir an içinde kapı önüne nasıl geldiğini oda anlayamamıştı. Heyecanı aynı heyecan, umudu yine aynı umut ve mutluluğu yine aynı mutluluktu. Hızlı adımlarla dolmuşların geçtiği durağa doğru yol aldı. Beklenen 19 numaralı dolmuş yine bekletmişti onu ve diğer yolcuları. Bekleyişler bitmiyordu, bitecek gibi de değildi. Neyse ki beklenen o dolmuş gelmişti. Milletin tıka basa doldurduğu o dolmuşta kendine yer bulamamıştı. Ayakta gitmeye mecbur olduğunu düşündü. Az ötede oturan iki sevgiliyi görünce yüreğindeki bir anda başlayan burukluğun sebebini artık daha iyi anlamıştı. Derin bir ah çekmenin ardından, sadece “hayır böyle olmamalıydı” diyebildi kendi kendine. Neyse ki Üsküdar’a az bir yol kalmıştı ki, umutları yine sabahın ilk ışıklarında olduğu gibiydi. Kim bilir belki de daha fazla idi, ama bunu yansıtmak istemezdi. Üstündeki kıyafetinden herkesin merak ettiği ve aralarında en fazla mutlu olan mahallenin tanınan bu iş adamı nereye gidecekti. En önemlisi ise neden bu elbise ve dolmuşla gidiyordu. Kendi hususi arabası dururken ve giyecek onca elbisesi varken, düğünleri için aldığı bu elbise haklı olarak mahalle halkını meraka salmıştı. Bir ara dolmuştaki yolculardan biri merakına yenilerek “A güzel oğlum, söyle bakalım ne bu şıklık, nereye gidiyorsun?” herkese ve kendine verdiği tek bir cevabı vardı. Kısık bir ses tonuyla tekrar “ona gidiyorum” dedi. Herkes sustu, oda dalıp gitti. Niyetinde Üsküdar’daydı. Üsküdar hafif bir sonbahar mevsimini yaşıyordu. Yağmurun önceki akşam yağdığı ve bazı ağaçların yapraklarını dökmede aciz kaldığı bir doğa sanatıydı burası. Yolun karşı tarafında bulunan çiçekçiye uğradı. Az sonra uzun bir hasretin sonuna gelinecekti. Ama böylesi eli boş olmazdı tabi, aldığı bir demet kırmızı gülün hatırası gönlünde canlandı. Kollarının arasına aldığı o güzel kırmızı güllerin anlamı seni seviyorumdu. Gerçekten çok seviyor ve çok ta özlemişti onu. Neyse ki, bitecekti bu hasret, az kaldı. Elindeki güllere bakarak pastahaneye uğradı. Onu bekliyordu, bir ara sipariş için gelen garsona birisini beklediğini söyledi. Aradan geçen zaman sonrası yanına tekrar gelen garsona bu sefer daha kırık bir o kadar da kızgın halde bağırdı:
- Anlamıyor musun, ben onu bekliyorum
Bunları söylerken gözünden yaşlarda eksik olmamıştı. Farkında olmadan da genç garsonun omuzlarına yaslanmıştı. Ne olduğunu anlamayan garson ve diğer müşteriler, sessizliği tercih ettiler. Cebinden çıkardığı on lirayla birşeyler yeyip, içmeden sadece oturmanın hesabını ödüyordu. Bu haline anlam veremeyenler kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. Biraz bitkin halde dışarıya doğru yol alırken garsonve diğer müşteriler ardından baktılar. Hepsinin aklında bir soru vardı, kimdi bu adam ve nereye gidiyordu. Bu sefer sakin olmasa da hem kırık hemde bağırmış bir ses tonuyla aynı cümleyi tekrarladı.
- Bakmayın bana öyle, ona gidiyorum
Oradakilerin bir kez daha merak ettiği bu adam ellerindeki güllerle, kime yada nereye gidebilirdi ki? Bunu anlamanın tek bir yolu vardı, onu takip etmek. Takip ettikleri bu adam çaresiz adımlarla sevdiğine doğru gidiyordu. Bir yandan atılan yavaş adımlarla beraber gözündeki yaşlar onu bir kez daha çaresiz bırakıyordu. Sevdiğine kavuşmak için sabırsızlanan bu genç adamın hali herkesi derinden düşündürüyordu. Neyse ki boynu büyük bir şekilde yürürken gittiği yolun sonu ve sevdiğine kavuşmanın nihayet adresi belli olmuştu. Hafif bir yağmur esintisi altında beş aydan sonra kendisini bir kez daha bekleyen Karacaahmet Mezarlığı idi.
Selam ve Dua ile
Ercan SALMAN



Anahtar Kelimeler: Ercan Salman
  • BIST 100

    9357,24%-0,11
  • DOLAR

    34,57% 0,26
  • EURO

    36,28% 0,16
  • GRAM ALTIN

    2993,61% 1,07
  • Ç. ALTIN

    4956,37% 0,00

Egazete


  • Cuma 7.8 ° / 0.8 ° Güneşli
  • Cumartesi 9.9 ° / 0.8 ° Güneşli
  • Pazar 9.1 ° / 0.9 ° false

Ağrı

22.11.2024

  • İMSAK 06:23
  • GÜNEŞ 07:53
  • ÖĞLE 12:55
  • İKİNDİ 15:25
  • AKŞAM 17:48
  • YATSI 19:12