Doğubayazıt Gazetesi
Bayram kutlamalarının vazgeçilmez sözüdür ?Nerede o eski bayramlar!?. Nineler, dedeler; anneler, babalar söyler bu sözü hep. 20´li, 30´lu yaşlara erişmiş genç yetişkinler bile kendi çocukluklarındaki bayramların tadını artık bir türlü bulamaz oldu.
Değişen gerçekten bayramlar mı? Yoksa hızla değişen zamanın getirdiği yaşam koşullarına uyum sağlayan bizler miyiz? Bayram, yoğun iş temposundan kaçtığımız bir tatil dönemi mi oldu sadece? Bayram ziyaretleri yerini sosyal medya iletilerine ve samimiyetsiz toplu mesajlara mı bıraktı?
Eski bayramlar deyince herkesin aklına gelen belli başlı ögeler var tabii: Eş, dost, akraba, komşu ziyaretleri; kahvaltı sofrasından kalkar kalkmaz soluğu mahallede alan çocuklar; pamuk helvacının, kâğıt helvacının, baloncunun, elma şekercinin, macuncunun, seyyar fotoğrafçının ve hatta seyyar salıncağın hazır beklediği bayram yerleri; bayramdan günler önce atılan tebrik kartları, postanelerdeki telefon sıraları; köy yerlerindeki toplu bayramlaşmalar; mahallenin kolonyacısından doldurulmuş kristal kolonya şişeleri; komşuluklar; komşudan gelen, komşuya giden ikramlar; torunlar için hazırlanmış mis gibi ütülenmiş, kolalanmış, tertemiz mendillere sarılmış bayram harçlıkları?
?Nerede o eski bayramlar? derken hepimizin özlemini duyduğu şeyler aynı değil aslında. Ben şahsen ne bir seyyar fotoğrafçı gördüm bayram yerinde, ne de bayram ziyaretine gittiğim evlerden birinde likör ikram edildiğine şahit oldum. Peki, o zaman neden çevremizden her bayram artık bir klasik halini almış ?nerede o eski bayramlar? serzenişini duyuyoruz ya da belki kendi içimizde hissediyoruz?
Herkesin bayramı kendine özgüdür aslında.
Gelenekler, görenekler, aile yapıları? Her yörede farklı kutlanır bayram. Bayram her eve de farklı gelir.
Bizim ailede bayram yıllardır aşağı yukarı hiç değişmedi. Sabah erkenden kalkılır, babamın bayram namazından gelmesi beklenir. Dedemlerin evinde kahvaltıya gitmek, bayram sabahının en büyük olayıdır. Önceden alınan bayramlıklar, yeni ayakkabılar dolapta günlerdir sadece bu günü beklemektedirler. Bayramlık ayakkabılarımı başucuma koyup uyumuşluğum da çoktur hani.
Babam, namazdan eve döndüğünde çoğunlukla kimseyi hazır bulamaz. Hazır olanlarla önceden bayramlaşır ve muhtemelen ?geç kaldık? diye söylenerek gazetesini okur. Ev ahali telaşla son hazırlıklarını tamamlayınca önce fırına uğranılır sonra da dedemlerin evine geçilir. Sıcacık simitler, fırından yeni çıkmış taze poğaçalar, hele bir de Ramazan bayramıysa daha bir lezzetli gözükür insanın gözüne.
Babaannem daha çayı demlememiştir, amcamlar daha ortalarda yoktur bile ama biz erken gelmişizdir ya babam için önemli olan odur. Sofraya oturmayı beklerken ben hemen dedemin yanına ilişirim.
Onunla edebiyattan, tarihten, sinemadan, her şeyden konuşuruz. O bana bitmek tükenmez hikâyelerini, kendi çocukluğundaki bayramları anlatır.
Amcalar, kuzenler, herkes bu evde buluşur. Önden uzun bir kahvaltı edilir. Onlarca bardak çay içilir. Sonra sıra bol köpüklü Türk kahvesine gelir. Daha acıkmadan zeytinyağlı sarmalar mideye indirilir.
Ekmek kadayıfı da eksik olmaz babaannemde. Karınlar dolu, mayışmış halde dedemin kız kardeşleri ?halalara? geçer herkes sırayla. Bütün aile bu kez orada buluşur. Sanki o gün ilk kez görüşülüyormuş gibi yeniden bayramlaşılır. Herkes toktur ama halamın da zeytinyağlı sarmasının tadına muhakkak bakılır. Buranın yıldızı da şekerparedir çoğu zaman.
Yemek yemekten, konuşmaktan yorgun eve dönülür. Bir bayramda böyle sona ermiştir. Zaten bayramın asıl olayı da bu ilk günkü bayram kahvaltısıdır. Sonrasının pek önemi yoktur; geri kalanın zamanın bir kısmı gezip dolaşmaya, diğer kısmı da yapılacak ödevlere ayrılır.
Dedem ?çocukluğumun kahramanı- aramızdan ayrıldığından beri bayramın çok büyük bir parçası noksan.
Bayramı ?bayram? yapan insanlar bir arada olmayınca da çocukluğumun o tatlı, sıcak, masum bayramları gibi geçmiyor artık. Toplu mesajlar yağıyor telefonlarımıza.
Çok yakın olduklarımızla belki 2-3 dakika telefonda konuşuyoruz bayramlaşmak için. Elimizde akıllı telefonlar, gittiğimiz bayram ziyaretlerinde birbirimizin yüzüne bakmıyoruz çoğunlukla.
Zaman değişiyor, insanlar değişiyor; aile üyeleri eksiliyor, yeni aile üyeleri katılıyor. Biz kendimiz bunca değişime maruz kalırken bayramların değişmeyip aynı kalacağına inanmak biraz safdillik olurdu.
Özlediğimiz, aradığımız bayram herkesin kendi çocukluğunun bayramıdır. Eski bayramlara duyulan özlem, çocukluğun sorumsuz günlerine duyulan özlemdir. O yüzden hep ?nerede o eski bayramlar? denir. Bütün eski bayram gelenek, görenek ve âdetlerini bir araya da toplasak ?nerede o eski bayramlar? dedirten o buruk his yine de kalacaktır yerinde. Çocukluktur giden, sevdiklerimizdir kaybedilen. Bayramlar hala aynı esasında, yerinde duruyor.
Değişen saflığımız, değişen dünyaya bakışımız ve değişen dertler. Değişenler, bizim önceliklerimiz, hayallerimiz, bakışımız geleceğe.
BU VESİLEYLE TÜM OKURLARIMIZIN İSTER TAMAZAN DEYİN İSTER ŞEKER BAYRAMINI İÇTENLİKLE KUTLARIZ?