Zira aşk denilen kavramın olgusal ve yaşayışsal boyutu bizde ne kadardır, bilinmez. Öyle ya aşk, aşığın gönül ve hayal dünyasında yer tutan maşuğuna duyduğu hasret, kalemin adeta kâğıda olan sadakati ve daha nicesi…
Farkına vardıysanız cümlemizin sonuna üç nokta bırakmamızın asıl hikmeti, aşkın tanımı asla kolay dil ve zihinlerde zikredilmeyeceğindedir. Bîçâre halimiz ne yazık ki şimdi bu ulvi duyguyu tam olarak anlamya müsait değildir. Öyleyse “heyhat yüreğim” demenin zamanı değil midir sizcede? Güzelliği yekpare olan sevgilide mutluluğu yaşamak ve onda bakiliğin zuhur etmesidir aşk. Gençliğimizin ne yazık ki, varlığına pek te inanmadığı ve sorduğunuz zaman ise “aşk yalandır, ben aşka inamam” şeklinde cevaplar verdiği batılaşmış bir zaman süzgecinden geçiyoruz. Halen anlamıyor ve kavramakta güçlük çekiyoruz aşkın ne olduğu konusunda. Gerçekten sormak ne kadar güzel olur, aşk nedir ve ne değildir diye. Tatmin edici cevapların kalmadığı, birçoğumuzun kolay dil ve gönül muhabetlerine sığındığı inkar edilmez bir gerçektir. Sorumuza cevap ararken az ötelerden bir kırık gönlü olan gençlerimizin biri “aşk sevmektir” diye tanımlıyor aşkı, peki ya başka biri o ise “ aşk bağlanmaktır” diye cevaplıyor sorumuzu. Yıllardan beridir cevabı tam olarak aranan ve gönüllerde yaşayıp dile destan, kitaplara konu olan bu duygu hakiki anlamda bağlanmayı da, sevmeyi, sevilmeyi de ve her türlü güzelliği katmayı da esas olan umudun adıdır aslında. Asla aldanmayalım ve kolayca yanılmayalım, içimizde yeşertmeye çalıştığımız bu duygu bağından kopmak, ondan uzak durmak bize fayda vermez. Varlığını gençliğimizden kalan duygularla inkar ettiğimiz aşk bizleri birçok kez tarihin o derin kucağında hesaba çekmiştir. Bizleri bu yönüyle hesaba çekerken insanlık tarihimizden bu yana konu aşk olunca haklı olarak asla insaflı davranmamıştır. Çoğu zaman en büyük aşkın meyvesine heves ederken geride bıraktıklarımızın hesabını ne yazık ki bir kez daha unutuyoruz. Yaradanın yaratığına duyduğu sevdasıdır aşk. Peygamberimizin ümmetine duyduğu hasret ve ona şefaatçi olmasıdır aşk. Dedik ya aşk, aşığın maşuğunun dilinden ve gönlünden çoğu zaman ah çekmesidir. Biliyor muyuz?
Hazreti Mevlana Celalledin Rumi’nin “gönül aynam” diye hitap ettiği Şemsi Tebrizi’ne duyduğu muhabbet kapısıdır aşk. Dahası kendisine “aşk nedir?” diye soranlara ise “aşk dergâhtır, ihanet edilmez günahtır” demenin adıdır aşk. Bakın o çok sevdiği kadim dostu Şemsi Tebrizi için ne güzel dizeler sarfetmiştir;
Duydum ki, bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Sen yad eller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay, felek harab olmuş, ziyan olmuş senin için
Bizi öyle harab, öyle ziyan ediyorsun, etme.
Ey, makamı var ile yokun üstünde olan
Sen varlık sahasını terk ediyorsun, etme.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan
Sen ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
Âşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Şekerliğinin içinde zehir dokunmaz bize
Sen zehri şeker, şekeri zehr ediyorsun, etme.
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen, hırsızlık ediyorsun, etme.
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
Sizce de aşkı ve aşık olmayı gerektiren bu dizeler beyhude mi yazıldı? Asla!!! Yine başka bir misalde buluşursak, Leyla için çöllere düşüp Mecnun olmanın yoludur aşk. Ahmed-i Hani hazretlerinin yazmış olduğu Mem olup yar olan Zin’in hasretinden dillere destan olmanın tartşılmaz dünyasıdır aşk. Sezai Karakoç gibi kalem tutup “aşk celladından ne çıkar, madem ki yâr vardır.”demenin ve teslimiyettin adıdır aşk. Yine sitem dolu sözlerden arınıp, ne yazık ki gençliğimizin güzelliğine isim bulamadığı ve onu yaşamaya çekindiği o gönülden gönüle uzanan bir köprüdür aşk. Üstad Abdurrahim Karakoç’a ait ve günümüzde bestesi de yapılan “Mihriban” adlı şiirinde belirtiği gibi “aşka hudut çizilmiyor Mihriban” deyip, sınırları aşmanın yansımasıdır aşk. Yüce dinimiz İslam ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’de nazil olan “ayn, şad ve kaf” harflerinden olan hakiki varlığın en güzel kanıtlarından biridir aşk. Ben böyle aşka gelemem diyorsak ,aşkı yaşayamıyorsak, inkar ediyorsak veya yalana çıkartmaya çalışıyorsak bir kez daha “heyhat yüreğim” demenin vakti değil midir? Sonra aşık olursanız sizleri de bu safta görmek isteriz.
Aşk dedik, aşkla başladık ve aşkla bitirelim. Aşkın varlığı konusunda eli kalem tutup yazanlara, duyup duyurmaya çalışanlara, kalbinde hafif bir çarpıntı duyanlara bizden selam olsun. Dedik ya aşkın kapısı kapanmaz, öyle ise bizler de “serden (baştan) geçip, yârdan geçmeyiz” diyenlerin kervanında olup, aşka bir üç nokta daha bırakalım. Bu konuda sizler ne düşünüyorsunuz?
Selam ve Dua ile…
Ercan SALMAN