39 ilçesi, 151 köyü bulunan ülkenin en büyük metropolünde, Bayburt’tan bir tık ileri olan ülkenin en kuzey ili sınır kenti Serhat Ardahan’a baktığımda önce burnumda tüten memleketimi özlediğimi sonrasında da bu kentin vilayet olmasından bu yana, ya çantacılar tarafından ya da ilçeleri hatta köyleri tarafından hükmedilmeye kalkışıldığını görmekteyim.
Halbuki şu an da bulunduğum Metropol İstanbul'un da ilçelerinin yanı sıra köylerinin olduğunu ama bir merkezden yani şehrin kalbi olan Büyükşehir’den idare edilerek, yönlendirilip yönetildiğini görmekteyim.
Yani başkanlık sistemiyle idare edilen ülkenin Kastamonu ya da Şırnak tarafından değil ülkenin kalbi olan Başkenti Ankara’dan yönetilirken, Ardahan nasıl olup çantacı milletvekili, belediye başkanı ve ilçelerince yönetilmek istenmesine şaşıp kalıyorum.
Kent merkezinden nüfusu daha az olan ama “benim çoğunluk ve siyasi nüfusum daha çoktur” diyerek ilçe de ve köyde hatta il dışındaki çantacılarla yönetilmek istenmesi, şehir merkezine Ardahan’a ve Ardahan gibi kentlerin merkezlerinde yaşayanlara saygısızlıktır.
Kısacası devleti temsil eden valiliğin merkezinde olduğu kentlerin Belediye Başkanları, İl Başkanları, Baro gibi sivil toplum kuruluşlarının, o kente yön veren kentin kalbi tarafından yönetilmeli..
Aksine ilçeler arası dengesizlik köyler arası haksızlık olacağı gibi o kentin ilerlemesini gelişmesini de engeller bu tür girişim ve çıkışlar..
Bunun en açık örneği de 92 yılında vilayet olmasına karşın gelişmektense gerileyen bir Ardahan’ı görmektir.