Selam aleykum değerli gönül dostları, malumunuz üzere yüce rabbimizin izni ile bize ayrılan ve bizlerin ?Bir İl, Bir Evliya? ismiyle yazmayı niyetlendiğimiz köşe yazımıza askerlik görevimiz sebebiyle altı ay gibi bir süre içersinde ara vermek zorunda kalmıştık. Bugün dahi böylesi güzelliklerin sağlandığı bir ortamda sizlerle yeterince bilgi alış verişinde bulunamadığımdan dolayı her birinizden af diliyorum. Rabim bizleri kendi rızasına uygun hareket eden ve dahi kalemini kendi rıza-ı ebedi yolunda kullanan kullarından eylesin. Âmin.
Kıymetli dostlar, başlıkta da okuduğunuz üzere bugün ki yazımızda gerek güzel vatanımızın, gerekse memleketimiz olan Ağrı´nın güzide insanları arasında yer alan muhterem Ahmed-i Hani Hazretleri ve Halife Yusuf Topçu hakkında dilimiz döndükçe yer vermeye çalışacağız. Esas itibariyle bu iki güzide insanın yanında adını zikredemediğimiz birçok gönül ehli insanları da unutmadığımızı sizlere bildirmek bizlerin en asli görevidir. Ancak zaman içersinde her birini anlatacağımızdan şüpheniz olmasın. Aciz kaldık, aciziz sözün özü kısa olandır diyerek başlayalım.
Bizler, evvela, Ahmed-i Hani hazretleri diyelim ve yolumuza devam edelim. Bugün dahi her ne kadar hayatı hakkında bir şeyler yazmak, yazmaya çalışmak haddimize değilse de yine de hazret hakkında nice eserlerin yazıldığını inkâr edemeyiz. Öyle ki, kendisi bir derya olduğundan, her gelen bu deryadan da nasiplenmek istemiştir. Bugün bu nasip işini cenabı hak biz fakire de bahşederse ne mutlu ki bizden daha bahtiyarı indi olmaz (olamaz). Öyle ise şöyle başlayalım, Hazreti Ahmed-i Hani, Hicri 1061 (M.S. 1651) tarihinde doğduğu söylenir. Muhterem babası İlyas, dedesi Eyaz, büyük dedesi Rüstem Efendi´dir. Hani bugün ki tabirle onun soyadı gibidir. Ancak soyadı değil, künyesidir. Halk ve bizler onu bu şekilde tanımakta ve tanımaktadır. Hani, adının olması ise kaynakların belirttiği üzere bir yerleşim alanı bağımlılığı veyahut mensup olduğu aşirettir. Doğrusunu cenabı hak bilir diyelim. Hani aşiretine mensup olan hazretin soyu sevilen, takdir edilen bir soydu.
Kendi ifadesiyle doğum tarihi Hicri 1061 (Miladi 1651)´dir. Meşhur eseri olan Mem û Zîn´in bitişinin 1695, yaşının 44 olduğunu ve yazı alanına 14 yaşında başlayıp 30 yıl uğraştığını detaylarıyla anlattığı bizlere anlatılır. Hazreti Ahmed- Hani, ilk okumaya aile içinde başlamıştır. Daha sonra önce Ahlat ve Bitlis medreselerinde öğrenim görüp, sonra Botan ve Mezopotamya´da devam etti. Bağdat, Şam, Halep ve İran medreselerinde uzunca yıllar öğrencilik hayatı yaşadı. Kâbe´yi tavaf ettiği, Mısır´a gittiği yazdığı eserlerin içeriğinin de açıkça görülmektedir. Bilhassa Suriye medreselerinde antik Yunan Felsefesini, Mezopotamya ve İran medreselerinde de tasavvufu (İslam Felsefesi), astronomi, şiir ve sanat tekniğini öğrendiğine karar vermekte zor değildir. Bu sebeple kendisini sadece din adamı olarak görmek, bu şekilde incelemek kendilerine yapılacak olan büyük bir saygısızlık olabilir. Zira Ahmed-i Hani hazretleri, dindar bir kişiliğin yanında bilimin, felsefenin ve insan psikolojinin anlama ve anlatma sürecindeki en büyük yapı taşlarından biridir. Bugün dahi yazdıklarını okumak, okutmak biz torunların en mühim görevlerinden sadece biridir. Hani, İshakpaşa Sarayı´nın temeli atılırken (1674) dua okumuştur. Beyazıt Beyi Mir Muhammed´dir. Daha sonra Beyazıt´ta Muradiye Camii´nde imamlık yapmıştır. Mir Muhammed´e divan kâtipliğinde bulunmuştur. Onunla yakınlığını, ona sevgisini bir şiirinde ifade etmiştir, ölümüne dair üzüntüsünü belgelemiştir. Hazreti Ahmed-i Hani, Şihabeddin Sühreverdî, Farabi, Feqiyê Teyran, Molla Ahmed-i Cezirî, Platon, Aristoteles, Muhyiddin İbn Arabî, Ali Hariri, Firdevsi ve Ömer Hayyam gibi daha birçok büyük şahsiyetten etkilenme düşünceler ortaya koyar. Hani bu birikimini dile getirir. Hani iyi bir eğitmen ve dil uzmanıdır. Dönemin felsefi, teolojik ve edebiyat bilgilerini iyi özümsediği ve bu yönüyle yetkinleştiği anlaşılıyor. Felsefe tarihi, dinler tarihi, Kürt edebiyatı, folklor ve tarihi konusunda da derin birikimi vardır. Yüce Allah (c.c.) kendilerinden razı olsun. Âmin. Hani iyi bir eğitmen ve dil uzmanıdır. Dönemin felsefi, teolojik ve edebiyat bilgilerini iyi özümsediği ve bu yönüyle yetkinleştiği anlaşılıyor. Felsefe tarihi, dinler tarihi, Kürt edebiyatı, folklor ve tarihi konusunda da derin birikimi vardır. Ayrıca Kürtçe´nin yanı sıra Arapça, Farsça ve Osmanlıca´ya oldukça hâkim olduğu biliniyor. Şiirlerindeki derin kültürel birikim ve bilgi hayranlık uyandıracak düzeydedir. Mem û Zîn adlı temel yapıtında her olayı ele alışı derin bir çözümleme biçimindedir
Hazreti Ahmed-i Hani halka çok kolay bir şekilde dini eğitim vermek için hem Arapça hem de Kürtçe dilinde çok pratik ve halkın kavrayabileceği metotlar geliştirir. Hani´nin özellikle çocuklar için Nûbihara Biçukan adlı eseri yazar. Nitekim eserinde ?´Ne ji boy sahip rewacan, belki ji boy piçûkên Kurmancan´ eder. Yani eseri küçük çocuklar için yazdım der.[6][7]
Düşüncelerine büyük önem vermemiz gereken Hazreti Ahmed-i Hani´nin siyasi özlemi, düşünceleri açıktır ki o dönemin genel atmosferinden doğmuştur. Bu dönemde, Kürt düşünce hayatının geri olduğu açık. Ancak bu, Kürt düşünce ve edebiyat mirasının hiç olmadığı anlamına gelmiyordu. Önemli bir düşünce ve edebiyat mirasına sahipti. Fakat bu Kürtlerin sosyo-ekonomik koşullarından dolayı yaygınlık kazanamamıştı. Çok dar sınırlar içinde düşünce haps olmuştu. Bu bir idari yaptırımdan çok sosyal ve kültürel nedenlerden kaynaklanıyordu. Hani daha çok birlik ve ittifak parolalarını kullanarak sesini yükseltiyor, Kürtlerin kendi aralarındaki çelişkilerine de dikkat çekiyordu. Hazreti Ahmed-i Hani´nin en önemli yönlerinden bir tanesi de, yurtsever ve halkçı oluşudur. Birçok aşirete bölünmüşlük kendisi için en temel sorundur. Denilebilinir ki, tüm düşüncelerinde ana tema budur. Bu nedenle Kürtlerin birliği, Kürtlerin diğer halklar gibi özgür yaşaması, Kürt kültürü ve dili´nin özgürce gelişmesi için feryat eder. Tüm bunları sağlamanın yolunun çağdaş bir millet olmaktan geçtiğine inanır. Kürtlerin aslında hiçbir yönü ile komşu halklardan geri olmadığını yalnızca birlik ve iyi yöneticilerden yoksun olduğunu savunur. Bu nedenle şiirlerinde komşu halkların sanatıyla dilleriyle yarışır ve bununla Kürtlerin sahip olduğu yeri dile getirir. Ancak Hani´de başka halkları karşısına alan bir milliyetçiliğe rastlanmaz. Tam tersine Hani hep eşitliği gösterir. Komşu halkların kültürel, tarihsel, dinsel yakınlıklarını kardeşlik olarak görür. Kimi şiirlerinde her bir mısrasını ayrı bir dilde (Kürtçe, Farsça, Türkçe, Arapça) ifadelendirdiği dörtlüklerde sembolize eder.
Genel Olarak Eserleri
Mem û Zîn, (Mem ve Zin)
Nûbihara Biçukan, (Küçüklerin Baharı)
Eqîdeya Îmanê, (İman´ın Akidesi veya İnanç Risalesi) Eqîdeya Îslamê, (İslam´ın Akidesi)
Fî Beyanî Erkanî Îslam, (İslam´ın Temelleri)
Erdê Xweda, [Allah´ın Arzı], (Astronomi ve Coğrafya ile ilgili eser)
Dîwana Helbestan, (Şiir Dîvanı)
Şêrên Fîlozofî [Şi´rên Fîlozofî] (Filozofik Şiirler)
HALİFE YUSUF TOPÇU HAZRETLERİ,
Büyük ilim adamı Aristo ve Farabi´yi bilirsiniz herhalde. Peki ya Halife Yusuf Topçu´yu hiç duydunuz mu? Eğer hayır diyebiliyorsanız yâda diyebiliyorsak ne yazık ki diyecek bir şeyin kalmadığı bizler için bir kez daha gözler önüne serilir. Ancak ne var ki sonra gelen 3. öğretmen Hazreti Ahmed-i Hani´in geleneğinden gelen Muradxanê Bazîdî, İsmalîle Bazîdî, Melle Mahmudî Beyazîdî, Şex Muhamede Celalî gibi Halife Yusuf Topçu da ilim ve fikir adamıdır.
Aziz dostlarımız, bugün yöre olarak her birimizin ziyaret ettiği İshakpaşa Sarayı´nın dönem içersindeki topçusu Şerif ağanın oğlu Halife Yusuf Topçu 1885 yılında Doğubayazıt´ın Zengezur köyünde doğdu. İlk tahsilini köyün İmam Hatibi olan Molla Ahmet Hoca efendinin yanında görmüştür. Akabinde İlim tahsilini Engin ilim sahibi olan Said-i Nursi´ hazretlerine hocalık yapan Şeyh Mehemedê Celalî´den ders aldı. Bu medrese de eğitim görenlerin Ahmed-i Hanî geleneğini sürdürdükleri biliniyor. Halife Yusuf Topçu´nun Kürtçe yazması bu görüşü güçlendiriyor. Yüksek tahsili olduğundan o dönemin yasalarına göre askerlikten muaf tutulmuştur. Harbi umumide Siirt İline göç etmiştir. o sıralarda yine okuduklarına ek olarak Siirt ilinin bariz alimlerinden olan Molla Hamid efendinin yanında da bir müdded Feraiz gibi nadide ilimleri okumuştur. Sonraları Cizre´ye bağlı Hedil köyünde az bir müddet ikamet edişinden sonra Cizre ilçesi Nakşibendî Tarikatının meşhur Şeyhlerinden olan Şeyh Muhammed Nuri Edderşevi´den 25 Ramazan 1341(1925Miladi)de Nakşibendî Tarikatının Halifelik icazetini almıştır. Aynı zamanda 1351 Hicri (1935M)yılında Şeyh İbrahim Hakkı EL-Basreti´den Nakşibendî tarikatının ikinci icazetini almıştır. Bilahare Bağdat´a azimet etmiş ve Kadir´i tarikatının Şeyhi olan Şeyh Abdulkadir Geylani Hazretlerinin türbesini ziyaret etmiş ve Kadir´i tarikatının o asırdaki şeyhi olan Seyyid Şeyh Ahmet Şerefettin EL-Kadir´iden de Kadiri tarikatının icazetini almıştır. Şafii Mezhebinin Fıkıhın´da Turfetül-Amilin (Fıkıh ilmi Şafii mezhebi), İrşadü´l-ibad, Feraiz (İslam miras hukuku), Hadisle ilgili olarak Tühvetül-zakirin, Hutbe, Takriz (dini ve tasavvufu şiirler) ve Tecvid ve Tuhfetulsibyan ise (çocuklara armağan) gibi eserler vermiştir. Talebelik aşamasını bitirdikten sonra ilmî ve sosyal hayata imam olarak başlamıştır. Böylece Doğu medreselerinde ilmî ve tasavvufî eğitimini ikmal etmiş ve iki tarikatın icâzetnâmesini almak suretiyle ?Zü´l-Cenâheyn? vasfını kazanmış; dinine ve halkına hizmet verecek olgunluğa erişmiştir. Halîfe Yusûf, ilmî ve irfânî eğitim ve öğretimini ikmâl ettikten sonra Doğubayazıt´a gelerek bir mutasavvıf, bir müderris ve ilmiyle amil bir âlim olarak bazı köylerde İmâm-Hatiplik görevini eda etmiştir. Hizmet verdiği yerlerde İslâm ahlâkının yaşanması için kendisi de örnek bir Müslüman yaşantısı sürdürmüştür. Onun dinî yaşam tarzında halkı eğiten manevî lider vasfı temayüz etmekle birlikte o, büyük bir tevazu ve derin bir maneviyat üzere yaşamayı tercih etmiştir. Teorik irşâd faaliyetleri yerine pratikte dinî ve ahlakî erdemlerle hemhâl olma, tasavvufu yaşayarak örneklik yapma, yani ?yaşayarak eğitme? metodunu takip etmiştir
Halife Yusuf Topçunun İrşadu´l Mü´minin eserini Hira yayinevi 1998 yılında 3.kez ve iki cilt halinde yayınladı. Arap alfabesiyle yazılı Kürtçenin yanında eserin Türkçesi de Latin alfabesiyle verilmiş. Ahmed-i Hanî´nin Mem û Zinde yaptığı gibi Halife Yusuf Topçunun da ?Manzum Takriz?i eserin ilk kısmında yer alıyor. Kürt dili ve kendisinin Kürt diline verdiği önem dile getiriliyor. Ahmed-i Hani´nin Mem u Zin´de yazdığı gibi İslamiyet, Allah ve Peygamberlere övgüler var. Kendileri hakkında çok sınırlı bilgiler elimizde olmasına bakmayarak sizlerle paylaşmak istedik. Yine kendileri, 40 yıl boyunca gündüzlerini Siyamuddehir denilen nafile orucu tutmakla geçirmiş ve gecelerini kıyamla ihya etmiştir. Ve nihayet fani dünyaya 09.02.1965 Salı gecesi saat 2´de 80 yaşında iken veda etmiştir.
Evet, sevgili dostlar bizler elimizde bulunan birçok kaynağa istinaden sizlere hazreti Ahmed-i Hani ve Halife Yusuf Topçu hakkında bilgi vermeye çalıştık. Birçok yönüyle eksiklerimizin olduğunun çok ciddi farkındayız. Ancak dediğimiz gibi bizlerden daha iyi ve güçlü olan kalemleri okumak ve yeni bilgileri almak görevimizdir. Söz konusu iki büyük âlimin mübarek kabri şerifleri burada bulunmaktadır ve burada ziyaretçilerini yani bizleri beklemektedirler. Yüce rabbimiz onlardan bir kez daha razı olsun. Âmin.
Son olarak dostlarım, Nasipse bir sonraki yazımızda 05 AMASYA diyeceğiz. Bizlerden dualarınızı esirgemeyin. Selam ve dua ile.
9367,77%3,72
34,47% 0,05
36,42% 0,21
2956,00% 0,72
4956,37% 0,55
Ağrı
22.11.2024