Doğubayazıt’ın başını göğe kaldıran simgesi, efsanelerle yoğrulmuş Ağrı Dağı… Bu kutsal dağ, yalnızca coğrafyamızın değil, ruhumuzun da en yüksek zirvesi. Ve bu büyüleyici kare, her ne kadar Dengi Çelik’in objektifinden olmasa da, onun yüreğinden çıkan kelimelerle yeniden anlam kazanıyor.
Zirvesinde beyazla örtülü bir yalnızlık, üstünde bir başına süzülen bulut… Sanki gökyüzünün kalbi, bu dağın tepesinde atıyor gibi. Tıpkı bu topraklara yıllarını vermiş bir gazetecinin, merhum Nezir Çelik’in kalbi gibi…
Sanki o bulut, şimdi yukarıdan bu şehre, bu dağı anlatan sayfalara, bu halkın sesi olan gazeteye göz kulak oluyor.
Her Salı, onun hatırasını yaşatmak için bir kare, bir söz, bir dua paylaşıyoruz. Çünkü Nezir Çelik yalnızca bir gazeteci değildi. O, bu dağın eteklerinde yankılanan bir sestir, hâlâ kulağımıza çalınan bir cümledir, hâlâ yol gösteren bir izdir.
Bu fotoğraf, onun bize bıraktığı sessiz bir mektup gibi…
Doğaya yazılmış ama insana dokunan bir türkü sanki…
Ve bu yazı da onun ardından kalan boşluğun, özlemin ve minnetin bir tercümesi.
Ağrı Dağı hâlâ ayakta…
Ve bizler, her Salı Nezir Çelik’i anarken, onun gibi dimdik durmayı kendimize borç biliyoruz.
Çünkü bazı insanlar yalnızca yaşarken değil, gittikten sonra da bu dağlar kadar kalıcıdır.
— Dengi Çelik
Kalemi babasından devralan bir evlat, bir gazeteci, bir hafıza taşıyıcısı