Selma GÜVEN´in Kaleminden
İnsan hayatında kendini bulduğu, sebepsiz yere özlediği çok özel coğrafyalar vardır.
Şehir insanı için bu ?seçkin mekanlar? olabilir ama bizler için, bizim sebepsiz yere özlediğimiz, kavuşmayı dilediğimiz ruhlarımızın arındığı kutsal topraklardır.
Rize´nin yüzyıllık sevdaluklarının tanığı Kaçkarlar.... Burnunuzda ya kar, ya rutubetli orman patikalarının kokusuyla her patikasında kaybolmayı dilediğiniz masallar ülkesi...
Hakkari´deki, bölgenin zorlu iklimine inat, dört aylık bahar gibi aşkı koynunda saklayıp her Nisan ayında bize mucize olarak sunan Reşko...
Hayranlık uyandıran bu sırrı, özlete özlete belletir size..... Bir diğeri; Burnunuzun direğini sızlatan o hasret. Adı ; ? Munzur? Ayrı bir gezegen Munzur. Reşko, Ağrı, Kaçkarlar´a göre göre daha ağırbaşlı, daha naif ama sürprizdir her anı. Munzur´da yaşam direniştir. İnsanüstü, tanrısal bir direnişe tanıklıktır Reşko gibi. Yalınayak bir aşktır.. Ekmeğin kokususun, çamurlu patikalarda insan izine karışıp, adının ?yaşam?olduğu stranlardır.
Ağrı Dağı ise aşkım.. Bakmayın bu toprakların teknik olarak en yüksek zirvesi olmasına.. O doğurgan, besleyen bir bereket tanrıçasıdır.
Daha koruyucudur adını hayranlıkla, saygıyla saydığım diğer dağlardan. Ama daha uzlaşmaz bir yanı var bu tanrıçanın. Her dağın kuzeyi cüretkardır.. Bu kuzey duvarlarını zorlamadığınız müddetçe konukseverdir hepsi.
Ama Ağrı hiç bir öevsimde affetmez prensiplerini çiğneyeni. Affetmedi.. Ve 29 Şubat 2000´de sevdiklerimden birisini de aldı Ağrı dağı..
Dağcılıkta çok acemi bir öğrenci olarak araştırmalar yaptığımda zamansız aldı onu hepimizden. İskender Iğdır..
Ben devam ettim yoluma. Merak, üzüntü beni yolumdan duraklatsa da alıkoymadı.. yaklaşık iki yıllık bir duraklamadan sonra dört elle sarıldım dağlara taşlara..
Cesaretimi topladığım 2015 yılında doğum günümü kutlayacağım dediğim ve tüm proğramını yaptığımız Ağrı Dağı ve Reşko Dağı ve diğer dağlarımıza terör tehlikesi yüzünden son anda tırmanışının iptal edildi.
Bunu öğrendiğimizde neler hissettiğimizi anlatmak zaten kelimelerle mümkün değil. Biz zaten, hiç bir acımızı kelimelerle dile getiremeyecek kadar derinlerde yaşadık hep.
Ve bir gün İskender Iğdır adını yaşatan pırıl pırıl bir kardeşimle tanıştım. Hüseyin Ağrı´nın, Iğdır´ın ve İskender Iğdır´ın adını yaşatan bir kulüp kurup, bölgenin tanıtımı adına, hala değerli haberler, belgeler toparlayan bir kardeşim. Hayatta tesadüflere inanmayan ben kalbimin gösterdiği o doğru yoldan devam ettim..
Kardeşimin açtığı bu sevgi yolundan karşıma çıkan ve bana rehberlik yapan herkesin, Ağrı, Iğdır ve kadim toprakların tanıtımı adına, saklı kalan bütün kültürel mirasları adına, gönüllü rehberler olduğunu gördüm. Onur duydum. Mutluluk duydum.
Geçen sene vakit bulamamıştım doya doya Doğubeyazıt´ı yaşamaya. Çok değerli arkadaşlarımın rehberliği sayesinde o gönlümün, aklımın kaldığı topraklara bir yolculuk yaptık.
Derin olarak bu coğrafyanın ayaz ve huzur havasını solumakta olsak da yine popüler kültüre kurban ettiğimiz İshak Paşa Sarayı´nı ziyaret ettik ilk.
Yine Ağrı Dağı´nın ayazında, onun eteklerinde, Ağrı Dağı´na rağmen değil, Ağrı Dağı´nın lütufkarlığı ile inşa edilen, dönemin şaşılacak bir mimari harikası olan, tüm manipülatif kültürel dayatmalardan uzak, bağımsız bir cennetteki Ahmede Xani Türbe´sini de ziyaret ettik.
İshak Paşa Sarayı´nın muhteşem, zarif el işlemeciliği sanatıyla, görkemli bir kapı bizi karşıladı. Vadilerin olmadığı bu coğrafyanın düzlüğünde bin bir gece masallarına açılan kapısı idi.
Özel odalar, odalarda yüzme havuzları ve hamam. Isıtma sistemi yaratıcı ve sebatkar bir zekanın ürünü olmalıydı.
Doğubeyazıt´a henüz kar kıyamet yağmadan, yollar bembeyaz bir gezegene teslim olmadan, kartallar yol kenarında bizi seyreylemeden, katırların sırtında çocukların okula götürülmediği beyaz teslimiyetten bir gün önceydi bu ziyaretimiz.
Doğu Beyazıt´ı ilk köyleriyle de gördüğümde hayran kalmıştım. Iğdır´dan ayıramadığım bu kadim topraklara her seferinde Üstad Yaşar Kemal´in gözü, İskender Iğdır´ın da gönlü olarak geliyordum.
Zaman´ın durduğu anları dostlarımın rehberliğinde yaşadım. Kelimelere dökmekte zorluk yaşıyorum bu anları. Bu çok derinlerde kalan duyguları bence takip edin yaşayın. Ahmede Xani´nin türbesi hala izliyor Doğu Beyazıt´ı tepeden..
Hava ayaz. Ağrı Dağı bugünlerde hiçbirimizin nazını kabul edemeyecek kadar yalnızlığa ihtiyacı var. Ayazı nefes aldırmıyor bize. Ama hala aşığız biz ona. O tüm anaçlığı ile yine de bize yolu gösteriyor.
Çünkü hava fırtınaya dönmekte... Ahmede Xani´yi, İshak Paşa´yı, Doğu Beyazıtı aklımı ve kalbimi arkada bırakarak geri dönüyoruz. O akşam Ağrı Dağı´nın eteklerinde, İrem Bağları´nda dostlarla çoban ateşi başında yağmurda türkülerle birlikte huzurlu bir terapi akşamı geçiriyoruz.
Düşünüyorum 2015 yılında 14 Kasım´da doğum günüm için bütün planlar yapılmıştı.. Olmak istediğim, ait olduğum yer burasıydı..
?Kader? diyorum. Ve üç yıl sonra kalbimin sesini dinleyerek, dostlarımın rehberliğinde yine Ağrı´mdaydım. Iğdır´ımdaydım..
Doğu Beyazıt´ımdaydım. Soğuk fırtınalı bir geceyi arkamda bıraktıktan sonra, sabah Ağrı´ya doğru yola çıkmıştık.
Ayrılma vakti gelmişti. Doğu Beyazıt´ta dün arkamda bıraktığım fırtınadan eser yoktu. Kesintisiz huzurla yağan bir kar vardı. Karşımızda Ağrı Dağı´na yol alırken bembeyaz bir gezegeni andıran yolda bize eşlik eden karaltılar kartallar ve yolda çocukları okula götüren katırlar idi.
Her anında çok özleyeceğimin farkında olarak yolu arkamda bırakıyordum. Tarihine kısaca baktığımda ; Hurri Mitana Krallığı´nın bulunduğu bu bölgeden. M.Ö. 8. asırda bu bölgeye yerleşen Hititler ve Urartulardan sonra, Kafkasya´dan atlı göçebe olarak gelmişti. Kimmenler M.Ö. 7. asırda Sakalar, 6. asırda Persler, 4. asırda Makedonya Kralı İskender, M.S. 6. asırda Hazer Türkleri, M.S. 642´de Müslüman Araplar, İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, İranlı Türk Safevilerin eline geçmiş, Celaleddin-i Harzemşah ve Moğolların istilasına uğramış, zaman zaman da, Bizans ve Persler arasında el değiştirmiştir.
1515´te Ağrı, Yavuz Sultan Selim Han Çaldıran´da Şah İsmail´i yenince, Osmanlılara geçmişti. Yavuz Sultan Selim´in tayin ettiği Tuğ Beyi´nin çocukları halen bu bölgede ?Tugan?, ?Doğan? ve ?Toğanoğlu? soyadı ile anılmaktadır.
Ve bana rehber olan değerli dostlarım hala bölgenin kutsiyetini yaşatmakta, tanıtmakta önemli bir misyon edinmiştir. Ve bilinçli olarak bunu yerine getirerek bugünki toplumun hizmetine araştırma ve tanıtma emeklerini sunmuştur.
İşte ben bugün onlarla ve onların sayesinde burada bulunmaktayım ve Ağrı dağı tırmanış yasağı kalktığında yine onlarla birlikte bu çok sevdiğim coğrafyayı bir de yukarıdan, Ağrı Dağı´nın zirvesinden izlemek nasip olacaktır.