Adalet, yaşamın devamını sağlamak üzere ölçülü ve dengeli koşulları oluşturan ihtiyacın adıdır. İnsan, ihtiyaç sahibi oluşundan dolayı, adalete her zaman muhtaç olmuş ve adaletin tesis ettiği hak kavramı üzerinde toplu yaşama kavuşmuştur. Haklar, adalet süzgeciyle yerini bulmaktadır. Adalet tartıcı, ölçücü ve hak'ın yerini bulucudur.
Yaşamak isteyen her canlı, kendisine karşı adaletli olmak zorundadır. Zararlılıktan uzak durmalı. Aksi halde kendisine karşı adaletsiz olmakla yaşamın yok olmasına hizmet etmiş olur.
KENDİSİNE KARŞI ADİL OLMAK ZORUNDA OLAN, KENDİSİNİ BESLEYENE KARŞI DA ADİL OLMAK ZORUNDADIR.
İçinde insan olmayan boş bir şehir, bir tek kişiye ait olsada o şehir, onun için zenginlik ifadesi olmaz. O yüzden boş bir şehirde yaşamak ile onu başkalarınada dağıtmak arasında bir tercih olsa, yaşamsal tercih şehiri insanlara dağıtmaktan yana olur. Öbür türlü şehirden şehir anlamında tek başına istifade edilmez. Tek başına bir hazine içinde olmakda aynı şeydir.
ASIL HAZİNE'NİN İNSAN OLDUĞUNU BEYAN ETMEK İÇİN FAZLACA ÖRNEĞE GEREK YOKTUR. İşlenecek olanın değeri, işleyenle ortaya çıkar.
Adalet temeli ile üzerinde şekillenen bu yaşam, kölenin kıralını kölenin kıralı yapar. Yani bir kıral köle sahibi iken kendiside en büyük kıral/köledir. Çünkü omuzdaki yükün, konforun keyfini kaçıracak ve sıkıntı ile bunalım verebilecek kadar çokça yönleri vardır.
Patron, işçilerin işçisi olarak en büyük işçidir. Bu söz, yaşami koşullardaki adaletin varlığını göstermeye dair örnek bir beyandır.
Kişinin adalet ve merhamet sahibi oluşu, onun ihtiyaç sahibi oluşundandır. Bomboş bir şehiri ya insanlara dağıtacaksın, yada içinde tek başına yaşayacaksın. Bu iki seçenek arasında yaşam, yaşam için birinci seçeneği tercih ettiğine göre demekki ADALET, VİCDANİ VE TERCİHİ OLMAKTAN ÖTE YAŞAMSAL BİR ZORUNLULUKTUR. Yaşam koşullarının verdiği bir zorunluluk...
Na meşru iş yapanlar dışarıya yönelik adaletsizken, kendi aralarında adaletli olmak zorundalar. Aksi halde düzenleri bozulur ve iş yapamazlar.
Mal mülk ancak adalet ile korunabilir. Korunmak isteyen, dünyanın adaletli olmasına katkıda bulunmalıdır. Adaletsiz ortamda güçlü olmak, adaletli ortam kadar korunaklı değildir. ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR sözünü doğuran gerçeklik budur. Adaletin olmadığı yerde mülk, mülk değil, eziyet-zahmet ve beladır. Ömür boyu bekçi tedirginliği ile rahatsız bir yaşam biçimi verir. O yüzden adalet, mülkün temeli olmaktan öte, yaşamın olmazsa olmaz bir parçası da olabilmektedir. Yani mülkün yanı sıra yaşamın da temelidir. Adaletli olanlar, bu gerçeğin bilincinde ve hissiyatında olup ona göre davrananlardır. Adaletli olmayanlar ise, ancak düşe çarpa adaleti bulup yaşama dahil ederler.
ZAMAN, YAŞAM İÇİN ADALETİ TEMİN EDER. Zaman, mekanları harabeye çevirip üzerinde otlar yeşertir.
ADALET YERİNİ BULDU sözünü gerçekleştiren zamandır. Adalet, yaşamın olmazsa olmaz parçası olduğu için kalıcıdır. Yaşama ters düşen adaletsizlik yaşamın yokluğunu güttüğü için zamanla çürür.
ADALET KAVRAMINI OLUŞTURAN TEMEL ÖZ'LER, DENGE VE ÖLÇÜDÜR. DENGE VE ÖLÇÜYE TABİ OLAN SİSTEM, ADALETİN İÇERİĞİNİ OLUŞTURAN SİSTEMİDİR. Dünya yaşamı, güneş sıcaklığıyla olan ne az nede çok olan mesafesinden dolayıdır. Yani yaşam, adaletli ölçü ve denge sisteminden dolayıdır. Yaşam adalet ile temin edilir. Adalet, köleye yemek ve barınak temin ettirecek kadar varlığını minimum düzeyde de sürdürür. Aslan, avını parçalarken yavrularınıda besler. Yavrularınıda parçalasa aslan diye bir şey kalmaz.
Yani yaşam ile adalet bir bütün olduğu için, adaletin bitmesi yaşamın bitmesi demek olur. Yaşamak için koyunları keserken, yine yaşamak için koyunları yaşatmak zorundayız. Koyunları tümden yok edersek, yaşamın yok olmasına giden adaletsiz yola girmiş oluruz. YAŞAM, ADALETİ YAŞATMAKLA TEMİN EDİLİR. Bu şekilde yaşamın adaletle mümkün olduğunu ve adaletin yaşamı oluşturan parçalardan bir parça olduğunu anlıyoruz. Denge ve ölçülerle çalışan her cihaz ve makinanın sistemi, adalet sistemidir. Her bir parçayı yerli yerine koyan adalettir. Canlı yaşam gibi makinanın çalışma gereksinimleride adalete muhtaçtır. Yani ölçü ve dengeye...
MERHAMET
Bilindiği gibi kelimeler de köken olarak birbirlerinden türemekte ve yontularak değişime uğramaktalar. Bu açıdan MERHAMET KAVRAMINA BAKTIĞIMIZDA, RUH KAVRAMINDAN GELME OLDUĞUNA KADAR GİDEBİLİYORUZ.
Merhamet, rahmet'ten türeme olduğunu açıkça çağrıştırmaktadır. ME RAHMET diye üst üste tekrar ettiğimizde MERHAMET olarak duyulur.
Me eki, biz anlamndadır. Me rahmet, "Bize rahmet" olarak ortaya çıkıyor. "Bize acıma" şeklinde beyan edilsede, bir duygu ifadesi olarak beyan edilmektedir. ALLAH tan duygusal bakma isteğini beyan ediyor.
...ruh-rıh-rah... rıh ile ruh aynıdır. Rah ise, bunların hafif yontulmışu olarak durmaktadır.
"rah'hat" derken ne anlıyoruz? hat, geldi demektir. Rahat dediğimizde, "ruh geldi" demekteyiz. ...Ruhhat-rıhhet-rahhat... yani rahat olmak, ruhlu olmak anlamında oluyor.
Ruh hat yada rah hat, "ruh geldi" anlamında olduğu için, rahat olma isteğinin aslen ruhlu olma isteği olduğunu gösteriyor.
Ruhlu olmayı isteyen nefistir. Doyumsuz şekilde kendini ALLAH ile eşdeğer gören nefis/can, ruh talebinde bulunmakla, teslim olma talebinde bulunmaktadır. Teslim olmakla insan olmayı güdmektedir.
Çünkü İNSAN OLUŞ, RUH İLE NEFSİN BİRLEŞİMİNDEN İBARETTİR. İnsanlaşan nefis, ALLAH ın eser ve azamatini görüp istek ve ihtiyaçlarını ona göre dizayn ederek, ALLAH ın üstünlüğünü uygulamalı olarak kabul etmektedir. RUH, ALLAH IN SIFATLARINI İÇEREN VE ONDAN BİR PARÇA OLARAK NEFİSE KILAVUZ ETME KONUMUNDADIR. Ceza ve mükafatı görecek olan ruh değil nefistir. Bu onun ruh'u ne kadar gözetip ruh'a ne kadar uymasına bağlıdır.
Nefis/can sürekli istek halindedir. Ruh onun bu isteklerine ulaşmasına, ALLAH ı bilmeyi ve yüceliğini kabul etmeyi içerecek şekilde ona yol gösterir. Yani can isterken, önce sahibi razı edecek şekilde olmalı ki yaratılmanın anlamı olabilsin. Dağ başındaki ağaçtan elma alırken saygı ve şükürle almalı. İster dil ile, ister düşünce ile, ister herhangi bir hareket ile saygı ve şükürü eda etmekle, ibadetsel bir hal içinde ALLAH ın varlığını ve yüceliğini yaşam usulleri ile zikretmiş olur. Elma bir bahçedeki ağaçtan ise, yine oaranın sahibi denilen insandan rıza almalı. Buda yine ALLAH a yönelik zikir içerkli bir davranış biçimidir. Bu yolu gösteren ruhtur. Ona uyup o şekilde icra eden ise nefistir. Nefis ruh'a süreklice uymadığında ruh ondan ayrılır. Tek başına kalan nefis, insan olmaktan çıkmış ve hayvan konumunda kalmış olup sahte taklitlerle insan görünümünde kalır.
Ruh kendisini yaşamla bütünleştirmektedir.
Merhamet dilemek ruh dilemek demektir. Başka deyişle, merahmet eden kişi, psikolojik rahatlık elde eder. Yani ruh veren ruh bulur ve ruhlanır. O psikolojik rahatlığın kaynağı, muhtaç olması halinde merhamet alacaklısı olma hissiyatıdır. Yani bir çeşit güvenlik teminatıdır. NE EKERSEN ONU BİÇERSİN sözü ile, ETME BULMA DÜNYASI sözü, bundan dolayıdır. Yani kişi başkasına merhamet ederken, aslında kendisinede merhamet ettiği ve edileceği hissiyatı ile rahatlar. Ruhlanır yani.
Ruh veren ruh bulur sözüne dair örnek: kişi bilgi verdikçe yeni bilgilere yer açılır ve bilgilenir. Buna "konu konuyu açar" diyoruz. Konuştukça konuşur, yazdıkça yazar, ürettikçe üretir. Yani akış, vermekle olur. Dolu bardak doldurulmaz misali ile, vermeyen almaz.
Bir eşyanın ilk icatlık hali ile son şekil hali bu akıştan dolayıdır. Sanatsal ve bilimsel gelişimin sebebi budur. Teknolojik ve sosyal düzene kadar olan tüm eserler, potansiyel ruhtan ibaret olan kinetik ruhun eseridirler.
Adaletli olan canlar/nefisler, ruh almaya hak kazanır. Çünkü adaletli olan güvenli olandır. Emanet güvenli olana teslim edilir. Adaletsiz yerde yaşam olmaz. Yaşamsız yerde merhamet olmaz. Merhametsiz yerde ilim bilim olmaz. İlim bilim olmayan yerde insan olmaz.
ADALET YAŞAMDIR, MERHAMET RUHTUR.
Ruhlu yaşam insan demektir. Enerji yada can dediğimiz varlığın dini tabiri, nefistir. Kendi kendini çalıştıracak bir cihaza akıllı cihaz deriz. Fiziksel beyin tek başına sadece enerjidir. Bu enerji ruhlandığında, "akıl" şeklinde soyut bir isim daha edinir. Böylece enerji, ruhlanma ile akıllı enerjiye dönüşmüş olur. Yani akıllı insan olmuş olur.
Fiziksel vücut can olarak nefsin kendisidir. Vücudün ihtiyaçları ile onula birleşen ruhun ihtiyaçları iç içe girdiğinde, ortaya kural ve sistemler çıkar. Bu kural ve sistemler, ruh varlığının delili olarak mevcut olan yüklü programın dışında yeni programlar şeklinde görülür.
Vücut, kendine has bir ihtiyaca beyin ile meylederken, ruh ise bu meyiliyatı, akıl ile ruhsaliyete uygun dizayn eder. Örnek: ihtiyaç, beyin vasıtasıyla ekmeğe eli uzatırken, akıl, o el uzatımını düzeni gözeterek yaptırır. Ya izin alarak ya bedelini ödeyerek vs.
Not: sayın okur ADALET VE MERHAMET, FİZİKSEL VE PSİKOLOJİK YAŞAMIMIZIN EKMEĞİ İLE SUYUDUR. Tüm insanlığın ortak tutunma dalıdır. Konu üzerinde herkes duyarlıca kafa yormalıki, eksik ve yanlışlar düzelip işin asıl hakikatine varmak kolay olabilsin.
9293,99%2,90
34,48% 0,06
36,42% 0,23
2953,86% 0,65
4949,95% 0,45
Ağrı
21.11.2024