Bir yanda binlerce yıldır göğe doğru yükselen Ağrı Dağı,
öte yanda alt yamaçlarında sabırla bekleyen İshak Paşa Sarayı.
Biri tabiatın kudreti,
diğeri insanın emeği…
Biri gökyüzüne meydan okuyan bir yalnızlık,
diğeri tarihe kazınmış bir vakur duruş.
Ağrı Dağı'nın karı eriyip sarayın taşlarına karıştığında, insan şunu anlıyor:
Bu toprakların hikâyesi doğa ile insanın ortak imtihanıdır.
Dağ sabrı öğretir, saray hafızayı…
Ve her ikisi de zamanın hışmına karşı sessiz bir dirençtir.
Aynı karede buluşmaları boşuna değildir;
biri geçmişi anlatır,
biri bütün geleceği tutar.
Doğubayazıt'ın ruhu tam olarak bu ikisinin arasındaki boşlukta saklıdır.
Ahmedê Ğanî'den bir hikmetle bitirelim:
"Dağ ne kadar yüce ise, gölgesi o kadar uzun olur.
İnsan da ne kadar büyükse, iz bıraktığı o kadar bellidir."